Kendi dertlerimize, kendi korkularımıza, 2 ay eve kapanmaya, işsiz kalışımıza, kendi kendimizi doğru dürüst bir şekilde yönetemiyor oluşumuza, parasızlığımıza, para geldiydi gelmediydimize, Türkiyeciliğimize, Türkiye karşıtlığımıza, cumhurbaşkanlığı yarışı saçmalığımıza, televizyon kanalı kapatışlarımıza, UBP’nin bitmek bilmeyen genel başkanlık hayalleri zırvalığına, 21 gazetemizin 12’sinin kapanmasına veya yayınlarını internet üzerinden sürdürmeye başlamasına, Güney’de çalışamayan işçilerimize, Pile’den KKTC’ye geçemeyen 500 vatandaşımızın derdine, ilaçlarımızın tükendiğine, restoranlarımızın ne zaman açılacağına, berberlerimizin ve makyajcılarımızın çoktaaaaaan evlerde çalışmaya başlayıp başlamadığına derken “hastalığı”, “şimdilik” yendiğimize öyle bir odaklandık ki; Londra’da çok sayıda kardeşimizin resmen “katledildiği” meselesini yazamadık bile!

-*-*-

Londra’da 310 civarında Kıbrıslı yaşamını yitirdi.

Bunların 100’ü Kıbrıslı Türk.

2 tanesi Kıbrıslı Maronit.

Geriye kalanlar Kıbrıslı Rum.

-*-*-

Bir çok kaynaktan derlediğimiz bilgilere göre, Londra’da yaşam süren genel nüfusun yüz kişiden 2 tanesi “Kıbrıslı”...

Ama aynı bilgilere göre, aynı büyük kentte ölen her yüz kişinin beşi “Kıbrıslı”...

Kısacası, nüfusa göre “ölü sayısı” yüksek!

-*-*-

Bir çok kişi bunun sebeplerini araştırıyor, tartışıyor.

Kimisi, “Kıbrıslı nüfus çok yaşlandı” diyor.

Kimisi, yaşam standartlarına bağlıyor.

Kimisi alışkanlıklarımıza getiriyor konuyu.

Ama bir çok kişinin en çok odaklandığı “sebeplerden biri”, “bir çok neslin bir arada yaşıyor olması”...

“Multi – Generation” diyorlar!

“Türkçe’ye” çevirecek olursak, “Çok Jenerasyonlu Yaşam Şekli” diyebiliriz.

-*-*-

Bizdeki gibi aslında!

Nene, dede, anne, baba ve çocuklar...

Hatta, çocukların da çocukları...

Çoğu zaman üç jenerasyon ama bazen dört jenerasyon bir arada yaşam...

-*-*-

Çok sıklıkla “aynı evde”; genellikle de aynı evde değilse bile, “sık görüşmeli bir şekilde, yakın mekanlarda” sürdürülen bir yaşam tarzı.

Her hafta sonu mutlaka mangallı, kebaplı...

-*-*-

Salgın sırasında, “kültürel davranış biçimlerimiz”, özellikle yaşlıların ölümüne sebep oldu diye düşünenlerin veya bu şekilde yorum yapanların sayısı bir hayli fazla.

-*-*-

“Gideyim bakayım nenem iyi mi?” diyen torunun, hiç bilmeden, hiç istemeden, o neneye virüsü taşıdığından şüpheleniliyor.

-*-*-

Ve gerçekten çok ciddi dramlar yaşandı.

Kıbrıs’tan bir adam, Londra’ya iki erkek kardeşini görmeye gitti.

Üçü de Covid 19 hastası oldu.

Kıbrıs’tan giden (hala orada, iyileşti ama geri gelemedi) kurtuldu!

Ancak Londra’daki iki kardeş öldü.

Baba oğul ölümler var.

25 yaşında bir Kıbrıslı Türk genç kadın yaşamını yitirdi.

49 yaşında ölen de var.

İki Rum kardeş inşaat ustası da birlikte yaşamlarını yitirdi.

Birlikte çalışıyorlardı. İkisi de ellili yaşlarındaydı.

-*-*-

Ama hepsinden önemlisi; İngiliz Ulusal Sağlık Hizmetleri (NHS), KKTC Sağlık Bakanlığı gibi etkili çalışamadı.

Nasıl mı?

İngiltere’de ilk başlarda “herkes bulaşsın, bir kez atlatsın, hayata devam edenler etsin” dendi.

Sürüler halinde insanlar bulaşınca, hastaneler çaresiz kaldı.

Ambulans yetişmedi!

Yataklar doldu!

Halka, “... Ateşiniz yüksekse, öksürüyorsanız, evden çıkmayın” çağrıları yapıldı!

-*-*-

Oysa KKTC’de örneğin Karpaz’da bir otobüs şoförü Alman turistlerden dolayı “pozitif” çıktı, yedi sülalesi, ailesi, akrabası, hısımı, köylüsü karantinaya alındı.

Başka bir kişi pozitif oldu; onlarla temas eden kim varsa, herkes otellere toplandı; 14’er gün, birer hafta kontrol edildi.

Kısacası, son iki ayda KKTC’de ön saflarda mücadele eden en başta Sağlık Bakanı ve Müsteşarı olmak üzere; özellikle 10 – 12 doktor ve “cephenin en ateşli noktasındaki hemşireler”, alkışın en büyüğünü hak ediyor.

-*-*-

Bu aşamada, toplumumuz içerisinde ciddi anlamda “faşist” ruhlu tipler de yok değildi. Covid 19 hastası insanlara “öldürülmesi gereken hastalıklı ve zararlı zombiler” gibi davrandılar ki genelde bu Kıbrıslı karakterimizin dedikoducu ve olumsuz eleştiri yapmaktan hoşlanan tavrının dışa vurumuydu.

-*-*-

Geçti...

Şimdi hafiften Londra’ya dönmek lazım.

Neler oluyor?

Bu gidişat devam mı edecek?

Ederse, yavaşlamazsa, durmazsa, bitmezse, daha kaç kişi yaşamını yitirecek?

En iyi tahminlere göre, İngiltere genelinde 30 bini aşmış olan ölü sayısının 50 bini bulması, hatta aşması bekleniyor.

-*-*-

Malını mülkünü satıp İngiltere’den ayrılmak isteyenler var mı?

Emekliler, kaçıp KKTC’ye gelir mi?

Bu konuyu tartışmak lazım!

Ve bir şeyler yapmak lazım!

-*-*-

Bu arada dikkatinizi çekmek isterim; İngiltere’den emekli olup KKTC’de yaşamayı tercih eden İngilizler, aynı şekilde orada emekli olup da KKTC’ye dönüş yapmış Kıbrıslı Türklerden kat kat fazladır.

Neden?

Biraz önce de bahsettiğim, “ölümlerin en büyük sebebi olan çok jenerasyonlu yaşam alışkanlığımızdan”...

“Angonileri (torunları) bırakamam ay oğlum!” der bir çok Londralı büyüğümüz!

Gelir, KKTC’de üç beş ay geçirir, sonra geri gider!

Böyleleri çoktur ama sürekli KKTC’de yaşamı düşünenler azdır!

-*-*-

Tabii ne ilginçtir; bunu yapmamalarının en birincil sebebi, sağlık sistemimizin çökmüş, İngiltere’deki sağlık sisteminin ise mükemmel kabul edilmesidir ki, o çökmüş sistem, buralarda şimdilik koronavirüsü yendi; mükemmel kabul edilen sistem ise koronavirüse teslim olmak üzeredir.

-*-*-

İngiltere’de yaşam süren çok sayıda Kıbrıslı Türk emekli, evlatlarından, torunlarından uzak yaşamamak ama ondan önce KKTC’deki sağlık sistemine güvenmemekten dolayı geri dönmeyi düşünmüyordu.

Bir çoğu, “Gıbrız’da hospital rubbish ay oğlum!” diyordu...

O rubbish hastaneler, bence koronavirüs konusunda (büyük konuşmamak da lazım) ama destan yazmıştır!

-*-*-

“Sorry ama gideyiiim bir bakınayııım onda bizim mahalle doktoruna, yollasın beni bir da hospitala, check up’ımı da edeyim, gene gelecem, ok!” diyenler arasında, o bahsettiği hospitale gidemediği için evinde yatağında koronavirüsten dolayı ölenler çoktur!!!