Ülkemizin önemli işadamlarından birisi olan ve yurt sevgisi ile bilinen Asel Group Yönetim Kurulu Başkanı Atay Cafer Ürel, çatışma dönemlerinde toplumun huzursuz yapısına vurgu yaparken, şimdilerde huzur ve özgürlüğün kıymetinin iyi bilinmediğini belirtti. Ürel, toplum olarak temizliğe önem vermemizin en önemli sebebini ise ülke sevgisinde yaşanan sorunla bağdaştırdı.

              

“Kıbrıs Türk halkı mücadeleci bir halktır”

Soru: Biraz bize kendinizden bahseder misiniz? Hangi yıllarda ne şartlarda iş yaşamına atıldınız?

Ürel: 28 yaşında iş hayatına atıldım. O yıllarda yani 1977 yıllarında, iş yapmak daha zordu. Savaştan yeni çıkmış, isyan durumunda bir halk vardı. O zamanlar yatırım yok, inşaat yok, iş hayatına atılmak çok zordu. 1990’lardan sonra sektörler çok daha fazla gelişti, rekabet arttı. Tabi bir ülkede rekabetin artması çok büyük avantajdır. Daha kaliteli işin çıkmasında çok önemlidir. Savaş zor ve kötü bir durumdur ancak bizim keşke olmasın dememizle alakalı bir şey değildir. Silah yapılıp satılıyor. Bu da ekonomidir. Savaşı bile konuşursak orada bile bir ekonomi vardır. Ben 1974’ten öncesini de bilirim, Kıbrıs Türk halkı mücadeleci bir halktır. 1974’ten önce dönem şartlarında 14 yaşında mücahit oldum. Hem öğrenciydim hem de 4 yıl askerlik yaptım. Şimdi ise böyle bir olayı söyleseniz size gülerler. Biz o zamanlar öyle bir direndik öyle bir mücadele verdik ki, Türkiye’ye fırsat verdik ve buraya geldiler. Bizim bu direnme olayımız olmasaydı Türkiye’nin buraya gelmesi hayaldi. Bu çok önemli bir olaydır. Bu konuda çok üzüldüğüm bir noktaya da değinmek istiyorum ki, bu halk bu günlere nasıl geldi diye gösterebileceğimiz bir müzemiz bile yoktur. Belki böyle bir şeyin olmasına Ticaret Odası vesile olur da insanlarımız da bu halkın nereden nereye geldiğini görebilir. Diğer tüm ülkelerde bu vardır. Bizde de olması gerekmektedir. Yazıktır, günahtır, Kıbrıs Türk halkını tanıtalım. Gençlerimizin bunu anlamasını sağlamamız gerekmektedir.

“İnsanlar olarak hep olumsuz yönü görmeye alışmışız”

Soru: Geçmişteki iş yaşantısı ile bugünkü iş yaşantısı karşılaştırsanız hangi yönlerini ön plana çıkarırsınız?

Ürel: O zamanlarla bu zamanları mukayese etmeye gelirsek eğer, insanlar hep şikâyet ediyor. Ben de ediyorum. Tören yerimizin olduğu cadde var mesela. Her sabah çukurlara düşe düşe geliyorum. Bunun ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bir ülkenin tören yerinin çukurlarla dolu olması konuşulacak bir konu bile değildir. Bu konuda biraz daha hassasiyet gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunun parayla da bir ilgisi yoktur. Duyarlı olalım lütfen.

Eleştirmek insanların ruhunda var. Güzel bir şey de ama hep eleştirmek değil de bazen de elinizi taşın altına koymanız gerekmektedir. Örnek vermek istiyorum. Bir gün bir öğretmen sınıfta bir sınav yapacağını söylüyor ve bütün sınıfa A4 boş bir kâğıt dağıtıyor. Bütün kâğıtların ortasında da siyah bir nokta vardır. Öğretmen bu kâğıtta ne gördüğünüzü bana yazmanızı istiyorum diyor. Herkes yazıyor ve öğretmen bütün cevapları okuyor. Herkes o siyah noktayla ilgili şeyler yazıyor. Öğretmen diyor ki, hiç kimse sayfanın geri kalan beyaz tarafını yazmamış. Herkes siyah noktayı yani kötü şeyi ele almış. İnsanlar olarak hep olumsuz yönü görmeye alışmışız. Tavsiyemiz siyah küçük nokta yerine sayfanın iyi yönünü de görmeye çalışmaktır.

“Özgür bir şekilde dolaşmanın verdiği hazzı 1974 yılından önce asla alamazdınız”

Mesela bir bayrağımız yoktu, bayrağımız oldu. Dünyada hala etnik unsurlar vardır ve mücadele ediyorlar ve ancak bayrakları bile henüz yoktur. Bizim bir bayrağımız var. Sınırlarımızla bizi tanımlayan bir devletiz. Bu çok önemli bir olaydır. Allah bizi bununla onurlandırdı. Bunu basit göremeyiz. Havalimanımız var, limanlarımız var. Devletimiz var, hükümetimiz var ve biz kendimizi idare ediyoruz. Sayfanın beyaz yönüne niye bakmıyoruz? Bakın bakalım ne kadar artımız vardır.

1974 yılından önce ben Kıbrıs’ın en büyük ve en zengin köylerinden olan Yeşilova’dan geliyorum. Sulak bir araziydi. Buna rağmen yollarımız evlerimiz tamam değildi. Dönemine göre çok iyiydi ancak bugünkü lüks o zaman nerede? Yoktu! Ben bu günleri yaşadım ve biliyorum. En basiti, köyünden dışarı çıkmaya korkuyordun. Ya kaybolursan? Ya da Rumlar yolumuzu kesip bize sıkıntı yaşatabilir miydi? Ölüm korkusu da vardı. O zaman ulaşım nerede, araba nerede? Şimdi çık git Karpaz’a gece dön istersen. 1974’ten önce can güvenliğimiz yoktu. Gece çıkıp bir yerden bir yere gitmeyi bırakın aldığımız nefese şükreder durumdaydık. Özgür bir şekilde dolaşmanın verdiği hazzı o zamanlar asla alamazdınız. Ekonomik açıdan baktığımız zaman da Girne’ye bakın inşaattan geçilmiyor. Planlı veya plansızdır ancak bir kalkınma vardır. Bunu göz ardı edemeyiz. Bardağın dolu kısmını görmek gerekir.

“Temizlik toplumsal duyarlılıkla ilgilidir, parayla ilgili değil”

Soru: Ülkedeki sorunların inceleyecek olursak. Hangi problem ve sorunları daha fazla ön plana çıkarabiliriz?

Ürel: Ülkemizin en büyük problemlerinden biri de pisliktir. Böyle bir şey olamaz. Yani biz Müslüman insanlarız. Elimizi yüzümüzü yıkamamız temizlenmemiz gerekirken tam tersi oluyor. Yani şu sanayi bölgesine bakın, bir gezin buraları, çöplük! Bunu söylerken bile utanıyorum. Bunlar çok kolay yapılabilen şeylerdir. Biz niye böyle olduk ki? Pis bir toplum! Baktınız mı hiç başka ülkeler memleketler neler yapıyor? Gittiniz mi hiç Avusturalya’ya? Ya da herhangi bir Avrupa ülkesine! Ülkelerini seviyorlar.  Örneğin İngiltere! Daha çok örnek verebilirim. Bir Marks & Spencer’e gittiğiniz zaman size naylon yerine karton poşetler veriyorlar. Eğer naylon almak istiyorsanız Türk Lirasıyla 6 TL veriyorsunuz. İngiliz o naylona sırf o 6 TL’yi vermemek için evden file torba götürüyor. E haliyle de bizde bedava verdiğinde 10 tane alıyorsunuz. E çöp bidonları dolduğu zaman da ne yapar Müslüman? Yollara atar tabi ki de. O naylonlar da uçar tellere konar sağda solda bir sürü pislik! Bir yabancı misafir geldiğinde de nedir diye sorar bu naylonlar? Ben de Müslümanlarda bir huy var, adak adıyoruz diyorum. E ne söyleyeyim başka! Para koy bakalım naylon alınıyor mu alınmıyor mu? Yap bunu!

Eskiden bira şişelerine para veriyorlardı. Bu yüzden yolda sokakta nerede şişe veya teneke bulsak götürürdük. O kadar da mutlu olurduk bunu yaparken. Artık o kadar duyarlılık da kalmadı. Yani şimdi böyle bir şey yapsalar, buradan Girne’ye doğru yola çıksak 1000 – 1500 TL’yi buluruz. Ama eskiden o yoksulluğun verdiği hassasiyettir belki. Şu anda insanların buna ihtiyacı yok. Bu da gerçekten kötü bir izlenimdir. Hâlbuki bu toplumsal duyarlılıkla ilgilidir, parayla ilgili değil! Bu tür meseleler ülkesini sevmekle ilgilidir.

“Vatandaşın uğradığı satın alma gücü kaybını devletin telafi edebilmesidir”

Gelelim bu günlerin en büyük problemlerinden biri olan ve vatandaşımıza acı bir reçeteye mal olan, özellikle sabit gelirli insanların satın alma gücünün, döviz kurlarından dolayı hızla azalmasıdır. Mesele vatandaşın uğradığı satın alma gücü kaybını devletin telafi edebilmesidir. Devletin daha fazla kazanmasıyla olabilir. Daha fazla ticaret, daha fazla turist… Kazandığını da vatandaşıyla paylaşabilmelidir. Israrla söylüyorum. Hükümetler vatandaşa güzel günler sunsun diye var ve devlet buna mecburdur! Hükümet, güzel ve iyi bir ülkeyi sağlamaktan sorumludur! Her yıl da daha fazla ileriye gitmesini sağlayabilmelidir. Ve bunu da yapamıyorsa, ülkemizi de iyi yönetemiyor demektir. Telafi edemiyorsa da burada ciddi sıkıntı var demektir. Son sözlerim, çok güzel bir adada yaşıyoruz ve bunun kıymetini bilelim…