Özge Kizir

Demokrat Parti–Ulusal Güçler (DP-UG) Lefkoşa Milletvekili Dr. Mustafa Arabacıoğlu, Haberal Kıbrıslı gazetesine müzakere sürecinden, CTP/BG-UBP koalisyon hükümetinin oluşumuna kadar birçok konuda değerlendirmelerde bulundu.

“Ne bu yıl ne gelecek yıl”

Haberal Kıbrıslı'ya müzakere sürecini değerlendiren Arabacıoğlu şunları söyledi: 

“Bu yıl çözüm olacağına inanmıyorum. Seneye de çözüm olacağına inanmıyorum. Müzakere süreçleri devam edebilir ama çözüm bu ülkede, herkes algıladığı bir konuyu çözüyor. Polis sayısı ne kadar olacak, Merkez Bankasının yetkileri ne olacak, bakanlıklar kaç tane olacak, bakanlıkların kaçı Türk, kaçı Rum olacak ve dönüşümlü başkanlık olacak mı gibi konulara vatandaş ilgi duymuyor. Günün sonunda Avrupa Birliği’nin dönem başkanlığı konusu köydeki Ahmet Ağa’nın hiç umurunda değildir. 

“Ön anlaşma veya yakınlaşmalar olabilir ama nihai çözüm yıllar alır”

Müzakere sürecinde halkın ilgileneceği esas konu Mülkiyet ve Toprak konusudur. 41 yıl sonra insanların yerinden, işinden olma korkusudur. Bu konu gündeme geldiği zaman bu ülkede esas sıkıntı o zaman olacak. Bu konuya hiç girilmedi. Esas girildiği zaman sorun burada olacaktır. Bu işin çözümü var mı diye düşünürsek, uzun vadede çözümü olabilir. Ön anlaşma veya yakınlaşmalar olabilir, ama nihai çözüm yıllar alır. Nihai çözüm altındaki en büyük neden ise Toprak ve Mülkiyettir.

“Ülkeye çözüm getireceğim diyen varsa bu durum ülkede toplumsal patlamaya sebep olur”

Herkes çözümü ister. Çözüm istemeyen kesim bu ülkede yok, ama herkes çözüm isterken, çözümden beklentileri farklıdır. Rum kesiminin, Türk kesiminin ve Türkiye’nin çözümden beklentisi farklıdır. Hatta Türk kesiminin bazı kesimlerinin çözüme bakış açıları farklıdır. Dolayısıyla çözüm çabaları devam edecektir. 41 yıldan sonra insanlarımızın nüfusunun yarısından fazlasını evinden, bahçesinden ve işinden çıkararak bu ülkeye çözüm getireceğim diyen varsa, bu durum ülkede toplumsal patlamaya sebep olur.”

“Kuzey’deki mülklerine geri dönme şansı verecektik”

Annan Planı’nda öngörülen çözüm şeklinde, Rum kesimine 49 yerleşim biriminin verileceğini ifade eden Arabacıoğlu, “49 yerleşim birimi de Güzelyurt ve Maraş’ta bulunuyordu. 49 yerleşim birimin 5-6 tanesinde şu an için yerleşim yoktur. Bunun dışında Rum kesimi bize kalan bölgelerdeki mülklerin bir 1/3’ünü iadesini öngörmüştü. Bununla beraber içine de nüfusunun 1/3 oranında da Rum göçmen alacaktı. Rum göçmen ise 1974’te göçmen durumuna gelerek Güney’e giden çoğu insanın Kuzey’deki mülklerine geri dönme şansı verecektik. Benim nüfusum 300 bin ise 100 bin nüfusun buraya gelip yerleşmesine olanak sağlayacağım demekti” şeklinde konuştu.

“Toplumun yüzde 70’i evinden, yerinden olacaktır”

Arabacıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“1974’te benim çekirdek ailem 7 kişiydi. Herkes evlendi. Babam rahmetli oldu ve bir tek annem kaldı. Güneyden kuzeye 7 kişi yerine 1 kişi geldiği zaman geleceği evde kaç kişi kalınacağı bilinmiyor. Bir kişi gelecek ve 4 kişiyi yerinden edecektir. Böyle olduğu zaman her gelen 4 kişilik bir aileyi evinden edecek olursa toplamda 120 bin insan oluyor. 49 köyden çıkacak olanlar hariçtir. Dolaysıyla toplumun yüzde 70’i evinden, yerinden ve işinden olacaktır. Buna ben ‘çözüm’ diyeceğim. Böyle bir çözüm olmaz. Bu bir toplumsal patlamadır. Bunu çözüm olarak öngörenler varsa, bunların karşısında olacağım ve savunmamı da yapacağım.”

Adil paylaşım olmadı

Mustafa Arabacıoğlu, CTP’nin koalisyon ortağıyla adil paylaşımda bulunmadığını da söyledi. Devletin bünyesinde toplamda 112 tane daire ve kurum olduğunu anımsatan Arabacıoğlu, “112 kurumun içerisindeki 4 tanesi fonksiyonel değildir. Bunları çıkardığımızda toplamda 108 tane paylaşılması gereken birim vardır. 108 birimin 70 tanesi CTP’de iken, 38 tanesi de UBP’dedir. Dağılıma bakıldığı zaman birimlerin yüzde 65 CTP’nin yüzde 35’i ise UBP’nin bünyesinde yer almaktadır” dedi.

Hükümetin ömrü UBP kurultayına kadar

Hükümet programının okunmasının ardından, koalisyon hükümetinin çok güçlü bir hükümet modeli gibi göründüğünü ifade eden Demokrat Parti–Ulusal Güçler (DP-UG) Lefkoşa Milletvekili Dr. Mustafa Arabacıoğlu, hükümete, UBP kurultayına kadar ömür biçti. “Bu hükümetin ömrü UBP kurultayına kadardır. Çünkü CTP tarafından paylaşımda adil davranılmadı. Devlet kurumlarına bakıldığı zaman bunlara bağlı kurumlar vardır. Devletin bünyesinde toplamda 112 tane daire ve kurum vardır. 112 kurumun içerisinde 4 tanesi fonksiyonel değildir. Bunları çıkardığımızda toplamda 108 tane paylaşılması gereken birim vardır. 108 birimin 70 tanesi CTP’de iken, 38 tanesi de UBP’dedir. Dağılıma bakıldığı zaman birimlerin yüzde 65 CTP’nin yüzde 35’i ise UBP’nin bünyesinde yer almaktadır” diyen Arabacıoğlu,  paylaşımın adaletsiz olduğunu yineledi. Üç ay sonra UBP’nin kurultayı olduğunu ifade eden Arabacıoğlu, yeni kurulan hükümetin ömrünün kurultaya kadar olduğu öngörüsünde bulundu.

“Hükümet programında da bu konunun yer almasını beklerdim”

Haberal Kıbrıslı Gazetesi’ne birçok konuda açıklamada bulunan Arabacıoğlu, Mecliste Mal ve Tazmin Komisyonu’yla ilgili eleştiri yapıldığını fakat Hükümet Programı’nda yer almadığını belirtti. Arabacıoğlu, “Ferdi Sabit Soyer Meclis’te Mal Tazmin Komisyonu ile ilgili bir eleştiri yaptı. O konuyla ilgili Meclis Başkanı bütün siyasi parti başkanlarını topladı ve toplantı yaptı. Fakat bu durumla ilgili en ufak bir düzenleme yoktur. 15 gün önce Mal Tazmin Komisyonu’nun aldığı karar ve ödeme yapılmamasından dolayı makam araçlarına mahkeme tarafından el konulduğu gündeme getiriliyor ve Meclis’te başkanlarla toplantı yapılıyor. Hükümet programında da bu konunun yer almasını beklerdim. Hükümet programında yer almadı, ama bunu öneri şeklinde sunacağım” dedi.

“Protokol hala daha resmi gazetede yayınlanmadı”

Cumhuriyetçi Türk Partisi Birleşik Güçler (CTP-BG) ile Ulusal Birlik Partisi (UBP) Koalisyon Hükümeti konusunda değerlendirmelerde bulunan Arabacıoğlu, “Öncelikle iki parti arasında imzalanan protokol ve hükümet programı vardır. Protokol, icraatları yapacak olan makamların kimlere ait olacağını belirler. Program ise neler hedeflendiğini öngörmektedir. Protokol 16 Temmuz’da imzalanmasına rağmen hala daha resmi gazetede yayınlanmadı. Gerekçesi ise Bakanlar Kurulu’nun toplanamamış olmasıdır. İlk defa ülkede 39 sayısına dayalı bir koalisyon hükümeti oldu. Gerçekten bu kadar geniş tabanlı koalisyon hükümeti bugüne kadar hiç olmamıştı” ifadesini kullandı.

“Bir yıl içerisinde kaç kez kanser vakasıyla karşılaşılacağını bakanlık bilmez”

Sağlık sektöründe yaşanan sorunlara da değinen Arabacıoğlu, kanser ilaçlarının pahalı olduğunu ve her kanserin kendine özgü tedavisi olduğunu ifade ede etti. Vatandaşların ilaç sıkıntısı yaşadığını belirten Arabacıoğlu, “Her kanserin safhasına özgü tedavisi vardır. Dolayısıyla kanser vakasına bir yıl içerisinde kaç kez karşılaşacağını bakanlık bilmez. İlaç çok pahalı olduğu ve her ilacında bir yarılama ömrü olduğu için kanserle ilgili tedavi şeması çıkar çıkmaz bakanlık bu konuda ilaçları süratli bir şekilde temin etmelidir” şeklinde konuştu. 

“Sağlık çalışanlarının, kanser hastasına bakış açısı farklıdır”

Kanser ilaçlarının eczanelerde satılmadığını ve ilaç depolarında da bulunmadığına dikkat çeken Arabacıoğlu şöyle konuştu:

“Kanser ilaçları ne eczanelerde satılır, ne de ilaç deposunda bulunur. Bir kısım rutin ilaçlar, muhakkak ilaç ecza deposunda bulunur. Belli spesifik (özel) ilaç ise doktor öngördüğü zaman bakanlık tarafından temin edilir. İlaç sıkıntısı yalnız burada geçerli olan bir durum değildir. Başka ülkelerde de bu durum geçerlidir. Sağlık bakanlığı dönemimde de, gerçekten bakanlığın, personel ve sağlık çalışanı olarak bu tür hastalara çok farklı bir duyarlılıkla baktığını gördüm. Sağlık çalışanları olarak kanser hastasına bakış açımız çok daha farklıdır.” 

“4 saatten sonra sadece acil olgular için kullanıyoruz”

Randevu sistemlerinde yaşanan gecikmelerin cihazların rantabl kullanılmaması ve hekimlerim yaptığı tetkikleri rutin tetkik haline getirmesinden kaynaklandığını ifade eden Arabacıoğlu,“Hastanelerde bulunan bu tür araçlar 24 saat kullanılır. Bu araçlar çok pahalı ve tanıya yönelik cihazlardır. Her 2-3 yılda bir yenilenir ve yeni modelleri çıkar. Dolayısıyla bu cihazlar 24 saat süreyle en rantabl bir şekilde kullanmaya çalışılıyor. Biz sağlık sistemimizi biliyoruz. 09.00’da başlar ve 13.00’e kadar 4 saatlik bir süre içerisinde bu cihazları kullanırız. 4 saatten sonra sadece acil olgular için kullanırız. Esasında bu tür cihazlarımızın 24 saat hizmette olması gerekir ve dünya bunu bu şekilde yapar. Fakat biz bu cihazları çok pahalıya alırız ve 24 saatin çok az bir süresinde rutin kullanırız” dedi.

“Tomografi ve emar rutin haline geldi”

Arabacıoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Bununla beraber bizde alışkanlık haline gelen bir durum vardır. Hastayı muayene etmeden başı ağrıyor diye ‘beyin tomografisi çekin göreyim’ gibi yaklaşımlar da yanlıştır. Hekim, gerçekten amaca uygun olanı talep etmelidir. Dünyada, ‘bir hekim hangi hastalardan ne kadar çok tetkik ister ve istediği tetkik sonuçlarının yüzde kaçında patolojik bir bulgu tespit edilir’ konusunda ilgili hekimlerin kredi notu vardır. Çünkü bu işlemlerin bir maliyeti vardır. Dünyada sigorta sistemi de olduğu için ve bunu sigorta sistemi ödediği için, sigorta sistemleri hekimleri gözetim altında tutar. Yani beyin emarı istenildiğinde ne gördün veya ne tanı koydun da istedin diye sorgular. Örneğin, 100 beyin emarı çekildi ve hiçbirinde bir şey çıkmadı. Sen bu işi nasıl yapıyorsun diyerek benim notumu düşürür. Dünya artık otokontrole girdi. Tomografi yazma ya da emar yazma bu nedenle rutin haline geldi.” 

“Hastanede en büyük sorun hekim sorunudur”

Yarım kalan Onkoloji Hastanesini değerlendiren Arabacıoğlu, en büyük sorunun hekim sorunu olduğunu vurguladı. “Hastanede en büyük sorun hekim sorunudur. Bu tür hastaların takibi için Medikal Onkolog ve Radyasyon Onkoloğu dediğimiz iki onkolog vardır. En büyük ihtiyaç bu merkezin hekim ya da bu konuda uzman hekim ihtiyacıdır. Burada yaşanan sıkıntı da sadece Kıbrıs’a özgü değil. Türkiye’de de bu branşlarda hekim sıkıntısı vardır. Dolayısıyla hekimlere verilen ücretle, hiçbir medikal onkolog veya radyasyon onkoloğu gelip de burada meslek aşkı uğruna görev yapmaz” diyen Arabacıoğlu sözlerini şöyle tamamladı:

“Hastanelerde bilgi eksikliği değil, ilgi eksikliği var”

“Hastanelerimizde donanım ve bilgi eksikliği yoktur. Sadece ilgi eksikliği ve sistemden kaynaklanan sorunlar vardır. Yoksa bilgi ve donanım açısından gerçekten hastanelerimizin çok iyi konumda olduğunu söyleyebilirim.”