Eniz Orakcıoğlu

Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi, Uluslararası İlişkileri Bölümü öğretim üyesi, siyaset bilimci Yrd. Doç. Dr. Sertaç Sonan, Kıbrıs müzakere sürecinde gelinen son aşama ve bundan sonrası için olası senaryoları Yeni Bakış’a değerlendirdi.

Sonan Yeni Bakış’ın Crans Montana’daki başarısızlığın ardından  “Yoksa Kıbrıs’ta federasyon sadece bir rüyadan mı ibaret’ sorusuna verdiği yanıtta “Buna ulaşmak zor olsa da federasyon Kıbrıs’taki tarafların üzerinde uzlaşabilecekleri tek çözüm şeklidir” dedi.

“Belki de sorun izlenen yöntemdedir”  

Farklı ideolojilere sahip çeşitli liderlerin Kıbrıs sorununa bir türlü bir çözüm getirmeyi başaramadığı ve federasyon temelinde çözüm modelinin bir kez daha sorgulanmaya başlandığı son süreçte, asıl sorgulanması gereken şeyin çözüme ulaşmak için kullanılan yöntem olduğunu vurgulayan Sonan, “Her konuda anlaşılmazsa, hiçbir konuda anlaşılmaz yaklaşımı maksimalisttir. Bundan dolayı da, misal olarak, üzerinde konuşulan on konunun dokuzunda anlaşılsa bile bir konuda anlaşılamaması ilerlemeyi durdurmaktadır. Kısacası çözüm için ya hep ya hiç yaklaşımı ile ilerleniyor ve günün sonunda elde toplumların hayatını iyileştirebilecek hiçbir şey kalmıyor. Bilakis karşılıklı suçlamalarla barış sürecinde, tıpkı bugün olduğu gibi başlanılan noktanın da gerisine düşülebiliyor” diye konuştu.

“Sorun modelde değil yöntemde”

Gelinen noktada Talat-Hristofyas veya Akıncı-Anastasiadis gibi çözüm yanlısı liderler bile başaramadıysa bu iş olmaz diyenler olsa da sorunun varılması hedeflenen çözüm modelinde değil, izlenen yöntemde olduğunu vurgulayan Sonan, “Bana göre içinde bulunduğumuz aşamada çözüm modeli değil, o modele giderken uygulanan yöntemin sorgulanması daha faydalı olacaktır. Eğer adada bir barış olacaksa önümüzde federasyondan başka bir seçenek olmadığını düşünüyorum çünkü yapılan araştırmalar da göstermektedir ki her ne kadar toplumların ilk tercihi olmasa da federasyon her iki tarafın da üzerinde uzlaşabileceği yegâne seçenektir. Dolayısıyla, temelinde federal çözüm olan BM parametrelerinden uzaklaşmanın, B ya da C planlarının bizi bir yere götüreceği yoktur” şeklinde konuştu.

“Uluslararası topluma meydan okumak bize bugüne kadar bir şey kazandırmadı”

Uluslararası toplumla ters düşmenin Kıbrıslı Türklere bugüne kadar hiçbir şey kazandırmadığının altını çizen Sonan, “Bu 1963’ten bu yana bu şekilde olmuştur. O günden bugüne geçen yarım asırdan uzun bir süredir attığımız adımlara baktığımız zaman uluslararası toplum tarafından adayı bölmeye yönelik olduğu şeklinde algılanan hiçbir adımımızın kabul görmediğini söyleyebiliriz. Buna mukabil, uluslararası toplumla uyumlu hareket ettiğimiz noktalarda başarı kazandık. Uluslararası toplum ve onun kurumlarıyla ters düşmek toplumu maceraya sürüklemekten başka bir şey değildir. Hatırlanacağı üzere toplum olarak en fazla 2002-2004 yılları arasında uluslararası toplumun sempatisini kazandık, çünkü adayı yeniden birleştirme irademiz olduğunu açık şekilde gösterdik. Ama ondan önce 1975’de federe devleti kurarken de 1983’te KKTC’yi kurarken de attığımız tek taraflı adımlar ayrılıkçılık olarak algılandı ve hepsi uluslararası toplumca kınandı. Bugün şikâyet ettiğimiz izolasyon da yanımıza kaldı. Bunların yanında hatırlanacağı üzere 1998 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Denktaş BM Parametrelerinden ayrılarak sadece konfederasyon görüşebileceğini söyledi, ama sadece birkaç sene sonra, üstelik Klerides’e mektup yazmak suretiyle ilk adımı da kendisi atarak, BM parametrelerinde çözüm arayışlarına geri dönmek zorunda kaldı. O gün başarılı olmayan adımlara benzer adımların bugün de sonuç vermeyeceği açıktır. Kısacası bugün BM parametrelerinden kaçsak bile, bir süre sonra yine o noktaya dönmek zorunda kalacağız” dedi.

“Sempatiyi antipatiye çeviriyoruz”

Sertaç Sonan, gelinen noktada Kıbrıslı Türklerin haksızlığa uğradığını ve ilelebet Kıbrıslı Rumların keyfinin gelmesini bekleyemeyeceğini ve artık kendi yoluna gitmesi gerektiğini savunanların olduğunu anımsatarak, “Kıbrıslı Türkler bu kadar istekli davranmışken hala uluslararası tecrite tabi olmalarının haksızlık olduğu tabii ki haklı bir serzeniştir. Bununla birlikte “Kendi yoluna gitme,” yukarıda bahsettiğim sebeplerden dolayı tek taraflı olarak uygulayabileceğimiz bir karar değildir. Uluslararası siyasetin bir çalışma şekli ve kurulu bir düzen vardır. Bu da maalesef haklıya değil güçlüye hizmet eder. Bir taraftan da şunu unutmamalıyız: Birkaç yüz kilometre ötemizde, Suriye’de bir insanlık dramı yaşanmaktadır. Bu bize aslında uluslararası toplumun, ne yapılacağı konusunda bir uzlaşıya ulaşılamaması durumunda, çok büyük kriz durumlarında dahi yapabileceklerinin sınırlı olduğunu gösteriyor. Kısacası uluslararası toplumun bize ayıracağı mesai de bize göstereceği sempati de sınırlıdır. Biz BM parametrelerini terk ediyoruz dedikçe sınırlı olan sempatiyi de antipatiye çeviriyoruz. Tabii ki oturup beklemeyelim. Ama ne yapacaksak uluslararası toplumla kavga etmeden yapalım. Bana öyle geliyor ki bu şartlarda yapabileceğimiz en iyi şey Crans Montana’da masada kazandığımız sempatiyi somut kazanımlara çevirmeye gayret etmektir” diye konuştu.

“B planı söylemden öteye gitmez”

Bu moral bozucu olsa da önümüzdeki opsiyonların sınırlı olduğunu kabullenmemiz ve buna uygun ölçülü ve gerçekçi bir şekilde hareket etmemiz gerektiğini belirten Sonan, “B planı söylemden öteye geçmeyecektir ve bizi uluslararası toplum nezdinde daha da yalnızlaştıracaktır. Geçmişte de bu tür dönemlerden geçilmiş, Türkiye ile ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi için protokoller hatta gümrük birliği anlaşmaları imzalanmış ama adanın kuzeyini daha yaşanılır bir yer yapma adına pek bir ilerleme sağlanamamıştır” şeklinde konuştu.

“Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi nezdinde pek bir ağırlığı yok”

Türkiye’nin çalkantılı bir dönemden geçtiğini ve müttefikleri ile ilişkilerinin kötüye gittiğine dikkat çeken Sonan, “Bu noktada Türkiye birçok alanda sürtüşme yaşadığı Batılı müttefiklerini Kıbrıs’ta durumu lehimize çevirecek, hele de BM parametreleri dışına taşacak, adımlar atmaya ikna edemez. Kaldı ki bu yönde bir karar çıkması için Rusya ve Çin’in de oluru alınmalı. Bunlardan özellikle Rusya’nın Kıbrıslı Rumlarla geleneksel bir dostluğu var. Çin ise ayrılıkçı çabalar konusunda özellikle Tayvan ve Tibet’ten dolayı çok hassas. Dolayısıyla Güvenlik Konseyi daimi üyesi 5 ülkenin bize dair politikasını değiştirmesi için bir zemin bulunmamaktadır” dedi.

“Liderler kişisel duygularını bir kenara bırakıp yeniden birlikte çalışmanın yolunu aramalı”

Güneyde Şubat 2018’de yapılacak başkanlık seçimini Anastasiadis’in yeniden kazanma ihtimalinin büyük olduğunu ve favori gösterildiğini vurgulayan Sonan, “Bir tarafta Kıbrıs sorunun çözümü konusunda çok yumuşak algılanan AKEL, diğer tarafta da çok sert bir söylemi olan merkez partiler var. Bunların arasında, kendini ortada konumlandırmayı başaran Anastasiadis’in şansı, en azından şu anda, yüksek görünüyor. Dolayısıyla, büyük bir değişiklik olmazsa Şubat 2018’den sonra da masada aynı liderler oturacak gibi duruyor. Bu sebeple de tarafların derhal suçlama oyununu bir kenara bırakıp, bir an önce diyaloğun yeniden başlatılabilmesi için gereken zemini yaratmak üzere çalışmaya başlaması gerektiğini düşünüyorum. Açıktır ki iki liderin arasındaki güven ciddi şekilde zedelenmiş durumdadır. Yine de her iki liderin kişisel duygularını bir kenara bırakıp toplumları ve adanın geleceği adına birlikte hareket etme yükümlülükleri olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.

“Sorun parça parça çözüm modeliyle, karşılıklı güveni artırıcı somut adımlarla çözülebilir”

Sonan, sözlerine şu şekilde devam etti; “Crans Montana sonrasında kapsamlı çözüm müzakerelerinin yakın zamanda başlanması pek mümkün görünmüyor. Bununla birlikte, görüşmelere en azından enformel olarak devam edilmesi diyaloğun sürdürülmesinde fayda vardır. İdeal olansa bunun da ötesine gidilerek bir güven artırıcı önlemler paketinin uygulamaya sokulmasıdır. Güneyin belirgin rahatsızlıklarından bir tanesi ve son zirvedeki başarısızlığın da belki de en temel sebebi Türkiye’ye karşı besledikleri derin güvensizlik duygusudur. Benzer şekilde bizde de güneye karşı bir güvensizlik var. Dolayısıyla bu noktada yapmamız gereken karşılıklı güveni tesis etmek için neler yapılabileceği sorusu üzerinde kafa yormaktır. Bu konuda karşılıklı adımlar atılabilir. Burada altını çizmek istediğim nokta bu adımların mümkün olduğunca uzlaşılarak ve eşzamanlı olarak atılmasıdır. Bu bağlamda Maronit köylerinin açılması, tek taraflı bir adım olsa da son derece olumludur ve uluslararası topluma pozitif sinyaller göndermektedir. Bu tür adımların atılmasına devam edilmesi, çözüm anlamında çok fayda sağlayacaktır.

Bunların yanında atılabilecek diğer adımlar asker sayısının azaltılması olabilir; sembolik de olsa Türkiye adadan asker çekebilir ve bu da havayı yumuşatır. Bu tür bir jest Türkiye’nin ya da bizim pozisyonumuzu zayıflatmaz bilakis güçlendirir. Benzer şekilde güneyde Kıbrıslı Türklere yönelik gerçekleşen saldırıların kararlılıkla ve sert bir şekilde cezalandırılması Kıbrıslı Rumlara karşı olan güvensizliği gidermeye katkıda bulunacaktır” dedi.

“Politik istismara daha az açık konulardan başlanarak güven artırıcı önlemler uygulanabilir”

Bugüne kadar her iki taraf da güven artırıcı önlemlere ihtiyatla yaklaşmaktadır. Şöyle ki Kıbrıslı Rumlar bunun KKTC’nin tanınmasına yol açacağı endişesini taşırken, Kıbrıslı Türklerse bu tür açılımların Rumlar’ın kapsamlı çözüme yönelik motivasyonunu azaltacağını düşünmektedir. Bu kaygıları giderecek formüller geliştirmek için BM’den yardım istenebileceğini söyleyen Sonan, “daha önce altına imza koydukları BM parametrelerini teyit edip karşılıklı adımlar atabilirler. Bu bağlamda, başarılı işbirliği örnekleri temel alınmalıdır. Örneğin Kültürel Miras Teknik Komitesi çok iyi işler yapıyor. Aynı şekilde Kayıp Şahıslar Komitesi de çok başarılı. Ticaret odaları birçok başarılı projeye imza atmış durumda. Bu tür, politik istismara daha az açık konulardan başlayarak iki taraf işbirliği yapmaya başlayabilir. Elektrikte zaten fazla dillendirilmese de belli bir işbirliği var. Mobil telefonlar konusunda bir çıkmaz yaşanmış olabilir ama bu diğer alanlarda adımlar atılmasına engel teşkil etmiyor. Aslında bu, parça parça çözüm modelinin en iyi taraflarından biridir. Başarı kazanılamayan konular bir kenara konulabilir. Böylece bütün sürecin çökmesine engel olurken, başarılı olanların üzerine koyarak ilerlersiniz. Bu bağlamda odaklanılması gereken nokta başarı öykülerini artırmaktır” şeklinde konuştu.

“Maraş karşılıklı bir uzlaşının parçası olarak açılmalıdır”

Sonan, sözlerine şu şekilde devam etti; “Parça parça çözüm modeli kapsamında daha 2014 yılında kuzeyden ve güneyden dört akademisyen (Prof. Dr. Yücel Vural, Dr. Nicos Peristianis ve Yrd. Doç. Dr. Constantinos Adamides) olarak önerdiğimiz makro düzeyde güven artırıcı önlemlerden bir tanesiyse karşılıklı uzlaşılarak Maraş’ın yasal sahiplerine iadesi ve buna karşılık olarak da Ercan ve Mağusa Limanı’nın uluslararası trafiğe açılmasıdır. Bu tür adımlar bizi bir yandan bütünlüklü çözüme yaklaştırırken bir yandan da ulaşılacak çözüm planının uygulanmasını kolaylaştıracaktır. İki toplum arasındaki güven ancak birlikte bir şeyler başararak, işbirliği yaparak artırılabilir. Böyle bir adımın başarıyla uygulanması her iki toplumun kamuoyunu da çözüm yönünde umutlandıracak, onları çözüme hazırlayacaktır.”

“Bütünlüklü çözüme alternatif değildir”

Parça parça çözümün bütünlüklü bir çözüme alternatif değil bunu tamamlayıcı bir çaba olduğunu söyleyen Sonan, “bizim savunduğumuz bütünlüklü çözüme giderken bunun yanına tamamlayıcı, paralel bir süreç getirme önerisinden ibarettir. Bu, Sayın Akıncı’nın seçim bildirgesinde de yer alan bir noktadır. Kısacası bu tür bir yöntem toplumun da onay verdiği bir yaklaşımdır” şeklinde konuştu.

“Bizi kısır döngüden çıkaracak olan çözümdür”

Sonan, sözlerine şu şekilde son verdi; “bizi çözümden başka içinde bulunduğumuz kısır döngüden çıkaracak bir alternatif bulunmamaktadır. Bunun yolu da müzakereden ve uzlaşıdan geçer. Unutulmamalıdır ki çözüm bir kadife ayrılık şeklinde olacak olsa bile bu durum aynıdır. Tek taraflı yapacağımız şeyler bizi şu anda olduğumuzdan daha iyi bir noktaya götürmeyecektir.”