Deniz Abidin

Zeytin Üreticileri Birliği Başkanı, Su Platformu Üyesi İrfan Çelik, Türkiye ile imzalanan Su Anlaşması hakkında çarpıcı açıklamlarda bulundu.  Çelik, biyolojik ve ekonomik yaşamda ve yaşamın tüm evresinde tüm canlılar için olmazsa olmaz olan suyun, kamusal bir ürün olduğunun dünya tarafından kabul edildiğini kaydetti. Çelik, suyun ticari bir meta olmaması gerektiğini vurgulayarak, yaşamsal hak olmasının suya erişim hakkı doğduğunu kaydetti. Çelik, suya erişim hakkının hem fiziksel hem de fiyat olarak bakıldığında hassas bir nokta olduğunu söyledi. Çelik, şunları söyledi, "Susuz yaşayamayacağımıza göre, suya erişim hakkı belli bir miktardan halka verildiğinde bunu ödeyemeyenlerin ne yapacağını da belirlemek gerekir. Erişim hakkının sırf ticari olarak görüldüğü zamanlarda tedarikçi firma ilk olarak işgüdüsel olarak yapılacak yatırımın karşılığını en kısa sürde yahut da sözleşme hitabına kadar değerlendirmek durumundadır. Suda böyle bir yola gidilirse bu yol tehlikelidir. Bugün 300'e yakın özel sektörün işletme anlayışının daha etkin bir hizmet kalitesiyle daha düşük bir maliyetle suyu tüketiciye ulaştırma iddiası ortaya konuldu. Bu neo-liberal düşüncenin temel felsefesinden biridir"

"İki dava da hazırdır"

Çelik, su konusunda mücadelenin şimdi başladığına dikkat çekerek, "ilkokul mezunu olan herkes bu anlaşmada neler ifade edilmek istendiğini anlar" dedi. Çelik şunları belirtti, "Anayasanın 90'ıncı maddesi onaylanmış uluslararası anlaşmanın anayasaya aykırılık nedeniyle yüksek mahkemeye götürülemeyeceğini söyler. Bu ifadenin orada olmasına rağmen anayasanın başka bir maddesinin ise hiçbir yasanın anayyasaya aykırı olamayacağnı söyler. Soru şudur, Anayasası olan bir ülkede mi yaşıyoruz? Yoksa anayasal bir düzen içinde mi yaşıyoruz? Bu sorunun cevabını verecek olan anayasa mahkemesine dosyalanacak olan iki dava hazırdır. Bir tanesi anayasaya aykırılık yönündedir. Diğer dava konusu da anlaşmanın geçersiz olduğu konusundadır. Tamamen farklı iki dava. Hukuken geçersiz olan bir anlaşmayı Meclis onaylayamaz"

"CTP arkadan hançerlendi"

Çelik, su konusunun CTP-UBP hükümeti döneminde çıkan bir sorun olmadığını, sorunun TC-KKTC arasında yaşanan bir sorun olduğunu kaydetti. Çelik, CTP-UBP arasındaki sorunun tali bir sorun olduğunu ifade ederek, UBP'nin  toplumsal duyarlılığı olmayan bir tutum içinde olduğunu dile getirdi. Çelik, UBP'nin CTP'yi arkadan hançerlediğini söyleyerek, anayasal düzenin geçerliliğinin göz önünde tutularak bir müzakere yapılması gerektiğini söyledi. Çelik, bunun yapılması durumunda daha iyi bir sonuç alınacağına dikkat çekerek, sonuç itibarıyla ne kadar iyi müzakere yapılırsa yapılsın anlaşma metni çerçeve içinde kaldığı sürece anayasal düzeni ortadan kaldırdığını kaydetti.

Çelik, "Anlaşmanın ruhu kesinlikle anayasaya aykırıdır. Burada bir devlet düzeninin olduğuna aykırı. Kıbrıslı Türklerin kurumsal haklarına aykırı. Özgür, bağımsız ve egemen olduğunu iddia eden bir toplum isek,egemen olmasak da egemen  haklarımız olduğunu  iddia eden bir toplum isek, ekonomik başarısızlıklarımızdan dolayı sekteye uğramış olabiliriz. Ancak bu sizi karşı tarafın istismar edebileceği anlamına gelmez" diye konuştu.

"Su anlaşması geçersizdir"

Çelik, uluslararası su hukuğunda bugün geçerli olan ilkeye göre, suyunu paylaşma kararı vermiş olan su tadirikçisi ülkenin,  vereceği suyun kontrolünü  tek taraflı bir kararla ele geçiremeyeceğini kaydetti. Çelik, müzakere eden taraflar arasındaki güç dağılımının  eşit ve adil olamaması durumunda, güçlü olan tarafın istediği şartları empoze edebileceğini ifade ederek, "su anlaşması da bu şekilde olmuştur" dedi. Bu anlaşmanın geçersiz olduğunu iddia eden Çelik, şöyle devam etti, "Anlaşmanın giriş kısmındaki madde 1, çok açık bir şekilde ifade ediyor. Maddede ifade edilene göre, anlaşmanın amacı, temin edilen su etkin ve verimli bir şekilde yönetimi ve işletilmesinin sağlanarak KKTC'nin içme ve kullanma suyu, zirai sulama  ve atık su arıtma suyu ihtiyacını uluslararası standartlar ve çevreye saygı esasları temelinde kaşılanmasını sağlayacak hukuki bir çerçeve oluşturmaktır. Yani bu anlaşmanın amacı etkin ve verimli yönetimi ve işletilmesi sağlanarak temin edilen  suyun denilerek, temin edilme sözü burada bir kandırmacadır. Anlaşmanın başka bir kısmında temin edilecek su ile yerel su bir bütün halinde değerlendirilecek denilerek, hukuken birbirine bağlar. Oysa ki yerel kaynakların kontrolünün bizde olmayacağı çok net ve kesin"

"Uluslararası standartlar ve çevreye saygı esası yok"

Çelik, hukuki çerçeve oluşturmak demenin anlaşmanın taraflara yüklediği sorumlulukları, yükümlülükleri her iki taraf için de doğru koruyabilmenin önemli olduğunu kaydetti. Çelik, anlaşmada uluslarası standartlar ve çevreye saygı esasından bahsedildiğini anlatarak, 

bu anlaşmanın tanımlar kısmında ise ne uluslararası standartlardan ne de çevreye saygı esasından bahsedildiğini belirtti. Çelik, burada bir eksiklik olduğuna vurgu yaparak, anlaşmada bir taraf için yükümlülük olan suyun tedarikçisi için  uluslararası standartlar ve çevreye saygı esasının tanımlar kısmına konulmadığını kaydetti. Çelik, "Dolgu malzemesi olarak anlaşmaya konuluyor ancak hiçbir bağlayıcılığı yoktur" dedi.

"Kaçak sorunu var"

Su anlaşmasının içermediği unsurlardan birinin  fiyat konusu olduğunu da ifade eden Çelik,  suyun fiyatından bahsederken KKTC topraklarına vardığı noktadaki fiyattan bahsettiğini söyledi. Bugün söylenen fiyatın bu olmadığını dile getiren Çelik, bunun henüz bilinmediğini, tüm maliyetleri kapsayan bir fiyattan bahsedildiğini anlattı. Çelik, bunlar hangi maliyetlerdir diye sorarak, "Girne Bölgesi'nde 10'a yakın yer kazıldı, kapatıldı sonra yeniden kazıldı. Yani su dağıtım şebekesi döşendiği zaman üstü kapatılmadan önce basınç testlerinin yapılmış olması, kaçak yoksa üzerinin kapatılarak asfaltlanması gerekiyor" dedi. Çelik, açılan bölgelerin halkın isyanı doğrultusunda üzerlerinin ince bir tabaka ile çekildiğini vurgulayarak, bu işlemlerin acemice yapıldığını ve kaçak sorunu olduğunu belirtti.

"Suyun verilmesi teknik olarak mümkün değil"

Suyun şu an verilmesinin teknik olarak mümkün olmadığını anlatan Çelik, "Devlet Su işleri bu konuda çok tecrübelidir diye bize empoze ediliyor. Veysel Eroğlu siz bu işi yapamadınız diyor ve Başbakan'dan yetki alarak geldiğini ve Devlet Su İşlerine yaptırdığını söylüyor. Ancak Devlet Su İşleri'nin şu an yaptığı bir utanç vesikasıdır. Açılmış olan yerlere bizzat kendim gittim baktım. Kaçaklar var. Deneme dahi yapılmışsa eğer yüz karası olmuş duruma geldi. Devlet Su işleri'nin bizden daha çok tecrübesi olduğu kesin ama bu suyun belediyelere en az kayıpla ulaştırılması gerekiyor" diye konuştu.

"Hedef birilerine para kazandırmak"

Çelik, bunların yapılmaması durumunda kaçaklardan dolayı kayıp olan suyun fiyata yansıyacağını, bu kaybın da belediyelere ve vatandaşa yansıyacağını kaydetti. "Sayın Talat'ın söylediği  48 kuruş maliyet doğru ise, 2,30 liraya nereden gelindi. Bunun analizi toplumla paylaşılmalı" diyen Çelik, Devlet Su İşleri'nin bu suyn dağıtımı için tekrardan ihaleye çıkmasına gerek olmadığını söyledi. Çelik, KTMMOB'nin aldığı ve projeye dahil ettiği mühendisler olduğunu belirterek, suyun dağıtımıyla ilgili işlemin bu kişiler tarafından yapılmakta olduğunu kaydetti. "Bunun tekrardan özel bir firmaya verilmesinin anlamı nedir? Anlamış değilim"diyen Çelik, neo-liberal politikalarda devletin değil de özelin ön plana çıkarılmasının birinci hedefinin birilerine para kazandırmak olduğunu söyledi.

"Ekonomik akılsızlığın hat safhası"

Çelik, şunları kaydetti, "Böyle bir akılsızlık ancak nerede olur biliyor musunuz? Devletin  toplumsal menfaatleri düşünmek yerine birilerinin emriyle özelleştirme sonucu verilen firmanın menfaatlerini korumak üzerine kurulmuş kişinin menfaatini koruyan toplumun menfaatlerini ortadan kaldıran ve toplumu çok büyük bir zararla karşı karşıya bırakacak ekonomik akılsızlığın hat safhası olarak ortada duran dünyada örnek olarak gösterilebilecek bir anlaşmayla karşı karşıyayız"

"Dayanağımız Anayasa Mahkemesi'nin anlaşmayı  bozacağı yönünde "

Çelik, söz konusu iki davanın önümüzdeki günlerde gündeme geleceğini belirterek, "bize göre ortaya koyduğumuz hukuksal dayanak, Anayasa Mahkemesi'nin bunu bozacağı yönündedir"dedi. Çelik, anlaşmanın bozulması durumunda, her iki toplumun menfaatlerini koruyan, suyu kamusal olarak fiyatlandıran ve en kısa sürede en az kayıpla belediyelerin deposuna ulaştırılması, belediyelerin de bunu kendi imkanlarıyla yatırımı yapmaları gerektiğini vurguladı.