Yeni Bakış'tan Ufuk Çağa'nın haberine göre, Doğduğu günden beri baba mesleği olan tarım ve hayvancılıkla uğraşan üretici Kemal Bayur, ülkemizdeki gerçek üreticilere gereken değerin verilmediğinden şikayetçi. Bayur, dünyadaki tüm ülkelerin yerli üretimi artırmak için büyük projeler hayata geçirirken, bizde zar zor ayakta kalmaya çalışan üreticilerin de yok olması için çaba harcandığını iddia etti.

"Gönyeli’de başladı"

Kendini bildi bileli hep bir şeyler üreterek hayatını sürdürdüğünü anlatan Kemal Bayur, “Aslen Gönyeli’liyim ve çocukluğumda burada ailemle birlikte sulu tarım yaparak hayatımı kazandım. Liseyi bitirene kadar okudum ondan sonra baba mesleğini bu güne kadar sürdürdüm. 1980 yılına kadar Gönyeli’de şu anda Kiler Market’in bulunduğu bölgede sulu tarım yaptık. Burada sebze üreterek adanın hemen hemen her yerine mal sattık. 1974 sonrasında meydana gelen kargaşada çok fazla üretim yapılmadığı için biz ürettiklerimizi her bölgeye gönderdik. Yani işlerimiz fena değildi. Ancak hem ailenin büyümesi hem de Gönyeli’de yeterli üretim alanı ile suyun kalmaması nedeniyle başka üretim bölgesi ihtiyacımız oldu. İşte bu sebeple şu anda üretim yaptığımız Haspolat bölgesine geldik” dedi.

"Bölgeyi ıslah ettim"

Kemal Bayur, Haspolat bölgesine geldikten sonra buradaki toprakları üretime hazırlayabilmek için çok uğraştığını belirterek, “Uzun zaman bakımsız kalan bu bölgedeki arazilerin içi ağaç, diken ve kamışlık olmuştu. Buraları adam edebilmek için borçlandım ve ekime hazırladım. Ama bunları yaparken gecem gündüzüme karıştı. Zaten şimdi de özel hiçbir yaşantımız yok, hep tarlada uğraşarak bir hayat geçiriyoruz. Yani şu anda ekim yaptığım bölge için hem çok para hem de çok zaman harcadım” dedi.

"Devlet üreteni sevmiyor"

Bugüne kadar birçok zorluk yaşadığını anlatan Kemal Bayur, doğal afetlerden dolayı da 3 kez iflas ettiğini ancak bu zor dönemlerinde ülkeyi yönetenlerin kendisine hiçbir zaman yardım eli uzatmadığını söyledi. Bayur, “Biz üreten insanlarız, bu ülke için bir şeyler üretmeye çalışıyoruz, zaten ürettiğimiz kadar da yaşayabiliyoruz. Yani bizim başka bir gelirimiz yok. Ben iddia ediyorum ki bu ülkede sadece beni değil diğer tüm üreticileri de yöneticiler sevmiyor. Sevseler üretene yardımcı olurlar. 2008 yılı Eylül ayında bizim bölgeye aşırı dolu yağdı ve dolu 24 saatten fazla erimedi. Dolayısı ile ne ektiysek hepsi heba oldu. O dönem yaklaşık 300 bin lira zararım oldu, tabi bu zarar bununla da kalmadı. Çünkü yanında çalışanların paralarını vermek zorundasın, tarlaları yeniden dikime hazırlamalısın, bunun tohumu var, mazotu var, yani bir o kadar daha para harcaman lazım. Bunları borçlandık ve tekrardan ürettik. Bu süre zarfında Tarım Bakanlığı’ndan gelip tarlaları gördüler ama 1 kuruş zarar ödemesi vermediler. Daha önce de 2 kez doğal afet dolayısıyla büyük zarar gördük ama dediğim gibi devlet bizi dikkate almadı” şeklinde sitem etti.

"Genel Tarım Sigortası hep aynı yere kullanılır"

Kemal Bayur, ülkedeki Genel Tarım Sigortasının hep aynı kesime kullanıldığından da dert yanarak sözlerini şöyle sürdürdü: “Ülkede Genel Tarım Sigortası var, bu sigorta tüm üreticilerin mağduriyetini giderebilmek için bulunuyor. Ancak adı sadece GENEL’dir, kullanım alanı ise narenciye, arpa ve buğday üreticilerinedir. Yani hiç olmazsa adındaki “GENEL” kelimesini çıkarsınlar ki bizlere ayıp olmasın. Yine bu ülkede gördüğün zararın tazmin edilmesinin bir diğer yolu ise TC. Elçiliğidir. Eğer paranı alamıyorsan buraya git, işin hemen hallolur, tabi malum bu yol bizim için geçerli değildir.”

"İngiltere’ye taze sebze ihraç ettim"

1988 – 2000 yılları arasında haftada 2 gün kargo uçağı ile İngiltere’ye taze sebze ihraç ettiğini anımsatan Kemal Bayur, ülkeye döviz kazandırdığı bu operasyonu da devletin ilgisizliği yüzünden Rum tarafına kaptırdığını belirtti. Bayur, “Yaklaşık 12 sene kargo uçağı ile İngiltere’ye taze sebze ihraç ettim. Burada ürettiğimiz taze sebzeleri haftanın 2 günü bu kargo uçağına koyarak İngiltere’ye gönderdik. Yani burada üretilen gömeç, lapsana, nane, maydanoz, golyandro, roka, uzun turp ve daha birçok sebzeyi göndererek bu ülkeye döviz getirdik. Ancak 2000 yılından sonra maliyetler artınca zaten peşimizde olan Rumlar bu işi elimizden aldı. Bu işten vazgeçme nedenimiz tamamen maliyetlerle ilgili idi, Güney’de kilosu 25 sent olan nakliye ücreti bizde 2 STG. olunca bu iş bitti. Devam ettirebilmek için o zamanki hükümet yetkilileri ile çok konuştum ama dinlemediler bile” dedi.

"Golyandroyu bilmeyenler şimdi ihracat yapıyor"

Uzun yıllar boyunca yaşadığı sıkıntıları aktaran Kemal Bayur’un belki de en fazla üzüldüğü konu golyandro ihracatı ile ilgili oldu. Bayur, 2012 yılında Gürcistan’a golyandro gönderdiğini ve alıcıların çok beğenerek bu işi sürdürmek istediklerini ancak bu işin de o zamanki hükümet yetkililerine takıldığını belirtti. Bayur, golyandro konusu ile ilgili şunları aktardı: “2012 yılında Gürcistan’lı bir iş adamı bizden golyandro istedi, biz de bir defaya mahsus kara yolu ile Gürcistan’a golyandro gönderdik. Tabi kara yolu ile bu işi yapmak çok riskli idi. Kara yolu ile bir aracı Gürcistan’a göndermek en erken 40 saatinizi alır, bu da çok risklidir. Araç bozulabilir, kaza yapabilir, kısaca çeşitli nedenlerle bu süre uzayabilir, bu da gönderdiğiniz ürünün bozulmasına ya da kalitesinin düşmesine neden olur. Bunu kargo uçağı ile yapmak istedik ve bunun için hükümet yöneticileri ile konuşarak teşvik istedik. Burada bana söylenen sen ihracatı yap, faturayı bize getir, bir şeyler yaparız şeklinde oldu. Tabi biz bu riski alamazdık, zaten sermayemiz belli. Şimdi Gürcistan’a golyandroyu, golyandroyu bilmeyen Hatay ve İzmir’li üreticiler ihraç ediyor, biz de seyrediyoruz.”

"Traktörüm yandı, daha ödeyecekler"

Kemal Bayur, Haspolat bölgesinde çıkan büyük bir yangının söndürülmesi için yöneticilerin de talimatı ile traktörünü götürdüğünü, ancak burada kısmen yandığını ve uğradığı zararın hala tazmin edilmediğini söyledi. Bayur, “Sanırım 2012 yılında Ercan Havaalanını da tehdit eden büyük bir yangın çıktı. Hatta uçaklar yangın sırasında çıkan dumandan inemedi. Bizlere büyüklerimiz tarafından verilen talimatla şahsi traktörümüzü buraya gönderdik. Yangın büyük idi ve geniş bir alanda idi. Yangın sırasında 2 itfaiye aracı yanma tehlikesi geçirdi, biz de bu araçları kurtarabilmek için o alana müdahale ettik. Fakat bu müdahale esnasında traktörün arka kısmını alev kaptı ve bir kısmı yanarak zarar gördü. Yangından sonra traktör ile ilgili zararın 13,500 Euro (24.300 TL) olduğu yetkililerde de kayıtlı olarak bulunuyor. Zararın olduğu dönemde Euro kuru 1.8 Lira idi. Bu parayı ben cebimden ödedim, ancak şu ana kadar bana herhangi bir ödeme yapılmadı. Zaten yapacak olsalar bile Euro kuru belli. Yani biz devletten yardım görmediğimiz gibi devlete yaptığımız yardımdan dolayı uğradığımız zararı bile alamıyoruz” şeklinde konuştu.

"Üretim teşvik edilmeli"

“Devlet bu ülkedeki gerçek üreticileri desteklemeli ki ülkede üretim artsın. Bu artış dolayısı ile maliyetlere de yansıyacağı için vatandaşlar daha hesaplı alışveriş yapabilecekler” şeklinde konuşan Bayur, “Şu anda üretim yapıyoruz ama gerçekten maliyetlerimiz çok yüksek. Tabi bu yüksek maliyetler fiyatlara da yansıyınca bizlerin çok para kazandığımızı zannediyorlar ama durum dışardan görüldüğü gibi değil. Bu ülkede tohum pahalı, işçilik pahalı, enerji pahalı, bunun yanında her yıl kuraklık riski var. Bunları bir araya getirdiğiniz zaman zaten ne dediğim rahatlıkla anlaşılıyor. Örneğin ben hayvan yemi olarak kullanılabilmesi için şu anda mısır yetiştiriyorum, ancak herhangi bir teşvik almıyorum. Tabi maliyetlerim belli, bu maliyetlere göre satış yapabilirsin, daha aşağıya satarsan zarar edersin, ben zarar ettiğim işe niye gireyim. Bu böyle olunca üreticiler hayvan yemi üretmiyor, devlet de dışarıdan dünyanın parasını vererek hayvan yemi ithal ediyor. Madem ki devlet dışardan hayvan yemi alıyor, niye yerli üreticiyi teşvik ederek üretimin artmasını sağlamıyor. Bizi yönetenler oturup bir hesap yaparlarsa yerli üretimi destekledikleri zaman kendilerine daha az maliyet getirdiğini görebilirler. Artı üretim artınca tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısı da artar, böylece işsizliğe bir nebze olsun çare bulunabilir. Kaldı ki şimdi Türkiye’den gelen su ile daha az maliyetli sulu tarım yapma imkanı da doğmuştur” dedi.

"Üretim programlanmalı"

Ülkemizdeki bir diğer sorunun tarımdaki programsızlık olduğunu vurgulayan Kemal Bayur, “Devlet ülkedeki ürünlerin ihtiyaç miktarını belirleyerek üreticileri uyarmalıdır. Her yıl birçok üründe bunun örneklerini yaşıyoruz. Mesela bir yıl soğan az üretildiği için iyi fiyattan satılıyorsa, ertesi yıl herkes soğan ekiyor. Bu defa da soğan ya para etmiyor ya da üreticinin elinde çürüyor. Bu nedenle devlet kesinlikle bir program yaparak üreticileri yönlendirmelidir. Tabi devletin bana göre en önemli görevlerinden birisi ise ihracat olanaklarını araştırarak üreticilerin önünü açmasıdır. Mevcut şartlarda zor olsa da bana göre gerekli çaba harcanırsa bazı kapıların açılabileceği görüşündeyim” şeklinde konuştu.