1 Mayıs’tı dün…

İşçi Emekçi Bayramı…

Siyasilerin uzayıp giden, kimsenin de okumadığı içi boş siyasi mesajları bunalttı…

Oysa sözlerden öte irade ortaya konmalıydı…

Elzem yerler hariç işçiler gerçekten yılda 1 gün de olsa bayram yapmalıydı…

Sanayici ve ticaret erbabının büyük bir çoğunluğunun çalışanına 1 Mayıs tatili verdiğini gözlemleyip not ettik. Bu kanaatimce sevindiriciydi… Hatta bazıları çalışanlarıyla birlikte yedi içti…

Olması gereken de buydu..

O lüks yaşamı; aldığı risk, belki ileri görüşlü adımları vs ile hak eden patrondur ama ona o yaşamı sağlayan da kuşkusuz çalışanlarıdır…

O nedenle çalışanıyla bir olan, işçi bayramında bardak tokuşturan patron gerçek anlamda patrondur…

Takım lideridir…

Başarının anahtarı da kanaatimce budur..

Elbette elzem yerler çalışacak…

Sağlık, güvenlik, eğlence, basın sektörü gibi…

Ama elzem olmayan birçok yerin de açık olduğunu görünce, açıkçası üzüldüm…

Mesela süpermarketler… Ne olacak bir gün kapalı kalsanız?

Zaten kapalı olacağını duyurduğunuzda bir gün önceden o günkü ciroyu da hatta fazlasını da yaparsınız..

Daha önce zoraki de olsa (Zeki Çeler’in bakanlığı döneminde) marketler 1 Mayıs’ta kapattı… Ne oldu, battılar mı?

Elbette hayır!

Çalışanına verilen bir değerdir bu…

Bakanlık zoruyla değil, gönülden gelerek yapılmalıydı..

Olmadı…

                                                           ***

   KIBRIS muhabirleri dün piknik alanlarındaydı..

“Nasıldı ortam” diye sorduğumda; “mangala et koyamayanlar çoktu, tavuk boldu… Mangal yakmayanlar bile vardı” yanıtını aldım!

Ekonominin geldiği noktayı gözler önüne seren bir tablo!

Elbette üzücü…

Şanslı olup 1 Mayıs’ta ailesiyle birlikte zaman geçirme şansı yakalayan ancak mangal yakacak bütçesi olmayan insanların yaşadığı bir coğrafyaya dönüştük!…

Hükümet edenleri düşünceye sevk edecek bir nokta…

Ve umarım en kısa sürede ülkeyi yönetenler gerçek gündeme yani bu noktaya fokuslanmayı başarabilirler…

Zira asgari ücret artık açlık sınırının da altında!..

                                                        ***

   Gelelim her yıl ara bölgede gerçekleştirilen iki toplumlu 1 Mayıs etkinliğine…

İnanana saygım var ama ben 2003’ten bu yana yaşadığım tecrübelerden sonra bu coğrafyada iki kesimli, iki toplumlu bir federasyon olacağına zerre kadar inanmam..

Dolayısıyla Kıbrıslı Türk bir çok örgütün önderlik ettiği, güneyden de tek tük örgütün katılım gösterdiği bu etkinliğin bir anlam ifade ettiğini düşünmem..

40 dervişiz bir birimizi bilmişiz…

Rumların çok dar bir kesimi Kıbrıs’ta barış’ temalı etkinliklere katılıyor…

Umurları değil.. İnanmıyorlar, Cumhuriyetin nimetlerini, tanınmışlığı bizimle paylaşmak istemiyorlar..

Açık ve net!

Zaten bu gibi etkinliklere katılım gösteren PEO sendikası tamamen AKEL’in güdümündedir…

Federasyon temelli çözüme yaklaştığımız Annan Planı referandumuna AKEL’in oxi (hayır) tavrı da unutulmuş değildir..

Yani iş birlikte şarkı söylemeye gelince ‘Nai’ (Evet),  ama iş ciddiye binip de Kıbrıs’ı “ortak yurt” yapma noktasına gelince ‘oxi’ (hayır)!

İşte iki yüzlülük de tam buradadır…

Ve 1 Mayıs geride kaldı.. Kimileri mangala sarıldı, kimileri içi boş sloganlara…

Bugün 2 Mayıs..

Ne mangal kaldı, ne slogan… Gerçeklik işte orada; daha fakir bir güne merhaba!