Cahit Darbaz bey yaşamını yitirmişti…
Aile büyüğümüz saydığımız, beyefendi bir insan…
Halide Darbaz hocanımın eşiydi…
Annem, Halide hocanım ve kız kardeşi Hidayet hocanımı “ablaları” gibi kabul ediyordu; biz de teyzelerimiz gibi…
Allah rahmet eylesin…
Evet, Cahit bey yaşamını yitirdiğinde, “Bir Lefkoşa beyefendisini yitirdiğimizi” yazmıştım…

-*-*-

Kıbrıs Gazetesi’ndeydim…
Santraldaki arkadaş, “Serhat abi, telefonda biri var, seni istiyor ama anlamadım” dedi; bağladı…

-*-*-

“Merhaba oğlum” dedi telefondaki ses…
“Ben Rüstem Tatar” diye ekledi…
“Cahit’le ilgili yazını okudum, şahane, çok teşekkür ederim, Cahit benim teyze oğlumdu” dedi.
“Bir ricada bulunabilir miyim?” diye devam edip, ofisine gitmemi istedi…
“Tabii ki” dedim ve yanılmıyorsam birkaç gün sonra gittim…

-*-*-

“Hepimiz bir gün öleceğiz, ama öldükten sonra insanların sizin arkanızdan böyle güzel şeyler yazması çok önemlidir” dedi…

-*-*-

Cahit Darbaz bey benim için gerçekten çok değerli, her bayram, istisnasız elini öptüğüm bir büyüğümdü…
Rüstem beyi de tanıyordum, biliyordum ama samimiyetim olmamıştı…
“Öldüğüm zaman, benim de arkamdan köşe yazarlarının böyle şeyler yazmasını inan ki çok isterim; gerçekten buna değer veririm” dedi…
Güldü, şakayla karışık, “yaz benim için de, birlikte okuyalım, düzeltelim, ölünce yayınlarsın” demişti…

-*-*-

“… Allah uzun ömür versin size, bunları konuşmayalım” diyerek, sohbetimizi sürdürmüştük…
“Cahit gibiler artık yok; bizim nesil tükendi; liyakat, sadakat, çok çalışma artık değersiz oldu” o gün keyifle dinlediğim sözlerinin özetiydi…

-*-*-

Evet, Cahit Darbaz beyler gitti; Rüstem Tatar’ın, Londra’da çok yakından tanıdığım kardeşi Hasan Tatar amcamız da çoktaaan göç etti… 
Sermet Tatar da kardeşleriydi; o da göçtü…
O nesil hemen hemen tamamen tükenmiştir…

-*-*-

Dün sabah Rüstem Tatar’ın ölüm haberini ilk aldığımda, “o nesil” ve “şimdiki nesiller” aklıma geldi…

-*-*-

Kıyasladım…
Asla traş olmadan sokağa çıkmayan, her zaman tertemiz, mis gibi giyinen, kesinlikle kravatlı bir nesil…
Disiplinli…
Çalışkan…
Sadık…
İnsan ayırmayan, devleti kullanmayan, devlete çalışan kişiler…

-*-*-

Haaaa; o nesilden de elbette “zaman içerisinde”; değişen zamana ayak uydurup, her türlü “kirli” işe bulaşmış olanlar elbette vardır ama “insana ve devlete hizmeti” yine de hepsi çok başarılı bir şekilde yerine getirmiştir.

-*-*-

Haliyle, “bozulduk” noktasına geleceğim…
Bu toplum bozulmuştur…
“O dönem” ve “bu dönem” kıyasına derin şekilde inmenin anlamı yok… Rüstem Tatar’a Allah’tan rahmet, en başta evlatları ve değerli eşi olmak üzere, tüm aileye başsağlığı dileklerimi de iletirim…

-*-*-

Efendim, bozulduk!
Lütfen kabul edelim!
Çok bozulduk!
Toplum, devlet, biz yok, “ben” var artık!

-*-*-

Mesela mı?
Mesela, eski cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, yeni cumhurbaşkanı Ersin tatar ile ilgili, “… Türkiye’nin papağanı” ifadesine bakalım!
Ersin Tatar, Türkiye ile son derece uyumlu bir dış politika güttüğünü, güdeceğini siyasi yaşantısının hiçbir bölümünde reddetmedi ki!
Bu konuda inanılmaz dürüsttür!
Haaa, Türkiye’yi eleştirmedi mi?
Gerekirse evet ama bunu sadece seçim kazanmak için yapmadı!
Kendisiyle yaptığım bir röportajda, hem de en az beş yıl önce, Türkiye’nin mesela dövizdeki yükselişle bağlantılı politikalarını, kendi uzmanlık alanıyla da bağlantılı olarak eleştirmişti…
Çok merak eden, 27 Mayıs 2018 tarihli Kıbrıs Postası’nın ön sayfasına bir bakabilir…
Belki de sözleri dikkat alınsaydı, örneğin Sterlin’in “12”den vurmasını görmemiş olurduk yani…
Belki diyorum… 
Kim bilir!

-*-*-

Çok merak ediyorum; Sayın Mustafa Akıncı, siyasi hayatının en son seçim dönemine gelinceye kadar Türkiye’ye savaş açtı da bizim mi haberimiz yoktu?
Kuş cinsleri tartışmasına girmenin bir anlamı yok!

-*-*-

Evet bozulduk!
Türkiye de bozuldu!
Dünya da bozuldu!

-*-*-

Bozulmaya çok bari bir örnek:
Ekonomi ve Enerji Bakanı Erhan Arıklı diyor ki, “… KIB-TEK’teki vurgun düzeni kamuoyuna yansırsa, pek çok siyasi istifa etmek, bazı gazeteciler kalemini kırmak zorunda kalacak, bir kısım sendikacı ise insan içine çıkamayacak.”

-*-*-

Ben Başbakan olsam, “Açıkla” diye zorlar, gerekirse koalisyonu bozardım…     
Çünkü Arıklı’nın “siyasiler” dedikleri içerisinde, eminim “UBP”liler de vardır!
Ve kendi adıma şunu eklemek istiyorum; gazeteci örgütlerine de çağrımdır; bu konuda adım atsınlar; “bildiği gazeteci isimlerini, bildiklerini, belgelerini savcılığa, polise ya da sonuçta yargıya vermezse, dürüst değildir”…

-*-*-

Bozulduk mu?
Bozulduk Rüstem bey… 
Bozulduk…