Hepimizin hayatında unutamayacağı acı veya tatlı olaylar vardır. 
Benim de asla unutmayacağım ve unutulmasına da önce bir İNSAN sonra bir anne ve son olarak bir gazeteci olarak unutturulmasına izin vermeyeceğim Küçük Mustafa Cinayetidir. 
KKTC’de 7’den 77’ye bu cinayeti bilen duyan okuyan hiç kimse yaşanan olayı bir asır da geçse hazmedemez. 
7 Nisan 2012 yılının gecesi bir çocuk sözde “babası” tarafından aylarca uğradığı cinsel istismarlardan birini daha yaşadı. Kanlar içinde kalan çocuk celladı tarafından banyoya götürüldü. 
O sırada yatak odasında olan sözde “üvey annesi” de banyoya gelerek Küçük Mustafa’nın iniltilerinden duyduğu rahatsızlığı şiddete döktü. 
7 Nisan 2012 Salı gece saat 22:00 civarı Küçük Mustafa’nın son işkence gecesi oldu. Sözde “üvey annesi Özlem Diker” ve sözde baba “Erol Diker” tarafından banyoda dövülerek öldürüldü. 
Yetmedi, bir battaniyeye sarılarak evden çıkarılıp, arabanın bagajına bir çöp poşeti gibi atıldı. 
Evden çıktılar ve Taşkent yolundan ilerleyerek ormanlık bir alana bir ağacın altına atılıp üzerine de dolap koyulup minicik cansız bedeni çürümeye bırakıldı. 
Sonra ne mi oldu? Cinayeti ruhsuzca işleyenler bizi ve polisi aradılar çocuğumuz kayıp dediler. Tam 6 gün gece gündüz KÜÇÜK MUSTAFA’yı aradık. Onlarca kez Mustafa’ya mezar olan eve gittik. Akla gelen her yere baktık, herkesle konuştuk. Ama Mustafa’dan bir türlü iyi haberi veremedik. 
Tüm KKTC’nin hatta polislerin çocuğu olmuştu Mustafa. 
Sarı kıvırcık saçları, incecik bilekleri, masmavi iri gözleri vardı. Yaşı sadece 7 idi. Çocuktu ama aslında hiç çocuk olmamıştı. 13 Nisan’da cesedi bulundu, ardından katilleri itiraf ve o korkunç detaylar otopsi sonuçlarından geldi. 
Hepimizin nefesi dondu, sanki hayatta olmak nefes almakla suçluymuşum gibi hissettim. Bir çocuk, babası tarafından aylarca tecavüze uğruyor, fiziksel şiddet görüyor, öldürülüyor ve hiçbir şey yokmuş gibi geriye kalan kanıtlar da üvey annesi tarafından o gün giydiği okul üniforması, ayakkabılar, hatta kan içinde kalan havlular çalıştığı üniversitenin çöp bidonuna atılıyor. Hiçbir şey olmamış gibi iş hayatına ve ev hayatına devam edebiliyor. Hatta yan dairede oturan komşusundan gelip salça bile istiyor yapılan haberlerden bizleri suçluyor. Evet doğru tüm bunlar yaşandı. 
Yargımız en ağır cezayı veriyor Özlem Diker,  Ağır bir suçu önlemeyi ihmal etmek”, ”Delilleri ortadan kaldırmak” ve “Polise yalan bilgi vermekten” 2012 yılında 5 yıl hapse mahkûm ediliyor ve bu kadın bir İlkokula hademe olarak işe alınıyor. 
Elbette çocuklarla aynı ortamda bulunmasını istemeyen veliler de okul yönetimi de isyan ediyor. Bana göre de büyük bir hatadan kıl payı dönülüyor. Şahsen asla aynı mekânda nefes bile almak istemediğim bu şahsın benim de çocuğum olsa aynı ortamda olmasını istemem. 
Bir hata yapmış kadın ömrü boyu ceza mı çekecek diyenler olabilir. O zaman sorarım ya Mustafa ne yapmıştı, yaşatılanlar anne ve babasını seçemediği için miydi? 
Küçük Mustafa’nın mezarını olayı açığa çıkaran dönemin Adli Şube ve Cöş Polisleri oldu. Mezarını dahi yapacak kimse yoktu geride kalan. Bütün KKTC’nin evladı olmuştu Mustafa ama büyüyemedi. 
Çünkü büyümez ölü çocuklar, demiş Nazım Hikmet ne acı söylemiş.