Sabah programına en çok mesaj atan izleyicilerden biriydi…

Özellikle spor haberlerinin perde arkasını çoğunlukla O’ndan öğreniyordum…

Küçük Kaymaklı taraftarıydı…

Eski futbolcuydu…

Hiç tanışmadık ve pandemi dönemi boyunca, hiç de mesajını almadım…

Birkaç gündür, adı aklıma takılıyor ve “be amma bu çocuk nerede?” diye iç geçiriyordum ki, dün öğleden sonra, Gündem Kıbrıs’ta “ölüm haberi”ni okudum…

Evet hiç tanışmadım ama canımdan can gitmiş gibi hissettim.

Sadece 34 yaşındaydı…

Fırat Golal’ı kaybettik…

Allah rahmet eylesin…

En başta annesi olmak üzere, tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum…

-*-*-

Ne pandemi, ne salgın…

Ne susuzluk ne de maaş sorunu…

Ne gelecek endişesi, ne Kıbrıs sorunu…

Hiç birinin önemi yok…

Gencecik bir çocuk, “ansızın” yaşama veda ediyor…

Yazık…

-*-*-

Yazık ki ne yazık ama hayat da devam ediyor…

Eğrisiyle doğrusuyla yaşamı sürdürmek zorundayız…

Nazım’ın deyişiyle, “anjinle olsa dahi”, yaşamak güzel şey…

-*-*-

Veya Malih Cevdet Anday’ın Çok Güzel Şey adlı şiirindeki gibi…

Çok severim bu şiiri…

Adı gibi “çok güzel”…

Ve günümüz KKTC’si içi “cuk”!

Yani sanki bizim için yazılmış…

-*-*-

Bakın neler yazmış büyük şiir ustası Melih Cevdet Anday:

“Yaşamak güzel şey doğrusu / Üstelik hava da güzelse / Hele gücün kuvvetin yerindeyse / Elin ekmek tutmuşsa bir de / Hele tertemizse gönlün / Hele kar gibiyse alnın…

Yani kendinden korkmuyorsan / Kimseden korkmuyorsan dünyada / Dostuna güveniyorsan / İyi günler bekliyorsan hele / İyi günlere inanıyorsan / Üstelik hava da güzelse / Yaşamak güzel şey / Çok güzel şey doğrusu.”

-*-*-

Gerçekten sanki bizim için yazmış…

Havamız güzel…

Ona bir diyeceğimiz yok…

Ekim ayına girdik ama Temmuz gibi Ağustos gibi denizlere aksak, üşümeyiz…

Hatta akalım hafta sonu bence…

Deniz masmavi…

-*-*-

Ama, büyük şairin dediği gibi, “gücünüz kuvvetiniz yerindeyse” tabii ki!

Yerinde mi?

Sadece fiziki gücümüz değil!

Mesela mali gücümüz yerinde mi?

Türk Lirası resmen “tumba” etmiş durumda!

Hangi güç – hangi kuvvet?

Salgın korkusu değil ama bu güçsüzlük, kuvvetsizlik bizi eve kapanmaya zorluyor…

-*-*-

“Elin ekmek tutmuşsa” diyor şair…

Yine bu günlere söylemiş gibi…

Hatta “gibi”si fazla…

Resmen bu günlere söylemiş…

“Ne demek elin ekmek tutması?”…

Yani sağlam bir işinizin olması!

Sağlam mı herkesin işi?

Değil!

İşini kaybedenlerle dolu ortalık!

-*-*-

Tertemizse gönlün ve kar gibiyse alnın!

Hah, bu çok önemli!

Gönüller pek darbe almamış ama “alnı tertemiz” kaçımız kalmış bu düzende?

-*-*-

Herkes bir birine sormalı bence!

Daha çok, daha erken, daha pahalı satsın diye meyveyi sebzeyi hormonlayanlar mı istersiniz, zehirleyenler mi?

Rüşvetten dönmedik köşe bırakmayanlar mı?

Her işe hile katanlar mı?

Kokuşmuşluk her yanda!

Haliyle “temiz alın” hele de “temiz alın teri” pek kalmamış sanırım!

-*-*-

“Kendimizden de herkesten de gelecekten de korkar haldeyiz”…

Ne yazık ki?

Dosta güven mi?

Dostluklar eskide kaldı!

Veya çok azaldı!

Ve Allah gani gani rahmet eylesin ama bir yerlerde ruhu beni işitiyorsa; ey sevgili Melih Cevdet Anday beyefendi;  hiç de iyi günler bekler ve iyi günlere inanır halimiz kalmadı…

-*-*-

Hava güzel bir tek!

Sıcak bunaltıyor – dün ve bugün toz da var gökyüzünde ama yine de masmavi…

Hava güzel…

Yaşamak da güzel ama çok daha güzel olmaması için uğraşanlar, çok daha güzel olması için uğraşanlardan daha çok…

-*-*-

Geleceğin çok daha güzel olması dileğiyle…

İnanarak…

İsteyerek…

Sahiplenerek…

Gelecek için…

“Yeni normal”de, “yeni yaşam”da; yani bu illet salgın sonrasında, belki sıfırdan başlayarak, daha güzel bir gelecek için…

Başka şans var mı?