Eşit iki devlet!

E değiliz kardeşim!

Olalım mı?

İtirazım yok!

Eğer gerçekten inanıyorsanız; buyurun iki devletli çözüm yaratın!

Ben inanmıyorum yapabileceğinize ama siz inanıyorsanız; gerçekten de yapabileceğinizi düşünüyorsanız, zerre şikayetim olmaz!

-*-*-

Eşit devlet olsaydınız; sizin de Covid – 19 aşınız olmaz mıydı?

Bırakın aşı olmamasını; gelip gelmeyeceği konusunda bile fikriniz olamaz!

Çünkü aşının gelip gelmemesi konusu, sizin iradenize ya da bizim irademize bağlı değil!

-*-*-

Efendim, “biz de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ortağıyız ve aşı hakkımız” mı diyorsunuz?

Yani sorry ama Nikos Anastasiadis’in yerinde olsam, “hade yahu, şimdi mi aklınıza geldi? Hani sizin ayrı ve de bağımsız ve de üstelik bizimkisiyle eşit devletiniz vardı!” derdim yani!

-*-*-

Konuyla ilgili hangi profesyoneli, hangi profesörü, hangi doktoru dinlesem veya görüşlerini okusam; tümünün birleştiği ortak nokta, “maske”dir…

-*-*-

Efendim, Lefkoşa’da alış veriş çadırı kuruldu, derhal kapatın!

Ne münasebet!

Adam, orası için milyonlar harcadı, niye kapatsın ki?

Devlet, maskeyi, mesafeyi, tüm tedbirleri kontrol edecek; özellikle maske konusunda titiz olmayana cezayı da basacak ama esnaf, “zarar etmeyecek”…

Çalışan aç kalmayacak!

-*-*-

Restoran, bar ve meyhaneler mi?

Mesafeye dikkat edilecek; kesinlikle denetleme yapılacak…

Pazar günü Yedidalga’da Aspava’daydık…

Bazı müşteriler geri gönderildi.

“Boş masalar var, neden almadınız?” diye bir sorumluya sordum; “… Kural gereği, bir masa boş, bir masa dolu” dedi…

-*-*-

Evet; insandan insana bulaşıyor ve ciddi sağlık sıkıntısı yaratıyor…

“Her yeri kapatın gitsin” demek; işin doğru bir yöntemi olabilir ama aynı zamanda “kolay” olan yöntemidir!

-*-*-

İşsizliği, açlığı, maaşsızlığı, parasızlığı da “iyi hesaplamak” gerekiyor!

Ve bence Dünya’da bir çok sağlık ya da ekonomi uzmanının ortak görüşüdür; “… evet Covid 19 öldürüyor ama açlık, işsizlik, parasızlık daha çok öldürebiliyor”…

-*-*-

Ya da bu konuda son söylemek istediğim şudur;  “Önce sağlık” sloganı doğrudur ama “sadece sağlık” sloganı çok yanlıştır…

-*-*-

Okullar örneğine de bakalım…

“Şubat tatilini öne alalım”…

Bu öneri doğru mu?

Elbette doğrudur; çok sayıda bilim insanının da ortak görüşüdür…

Peki, “bulaş”, sadece okulda mı vardır?

Çocuklar okula gitmezse; evde kimle kalacak?

Daha çok nene ve dedeyle mi?

Yoksa yalınız başlarına mı?

Veya anne – baba işe gitmeyecek mi?

Bu daha mı sağlıklıdır?

-*-*-

Evet, tüm Dünya’da ciddi kapanmalar veya kapatmalar söz konusudur.

Ama, pandemiyle ilgili tedbirler içerisinde; işsizliği ve parasızlığı yani sonuçta insanların aç kalmasını önlemek de yer almalıdır.

Büyük devlet, vatandaşını en az mağdur eden devlettir.

Küçük devlet ise “vatandaşını sadece mağdur eden devlet değil, aynı zamanda çar çur eden devlet”tir.

Siz, büyük devlet olmak istemez misiniz?

En az “eşitiz yahu” dediğiniz devletle mesela?

-*-*-

Evet, millet sağlığının ve canının derdindedir.

Evet, halkın önemli bir çoğunluğu “önce sağlık olsun, gerisi sonra da halledilir” demektedir.

Ancak “hükümet” bunu söyleyemez!

Hükümet, açlığın, işsizliğin, stresin de öldürebildiğini çok iyi hesap etmek zorundadır.

-*-*-

Koronavirüs kesinlikle hayatımızı olumsuz etkilemiştir.

Bir yıldır, ciddi anlamda stresli ve de sıkıntılı günler yaşanmaktadır.

Şu anda odaklanılması gereken; en kısa zamanda aşılamanın başlatılması olmalıdır.

Yenidüzen’in dünkü ön sayfasında, Dr. Emre Vudalı’nın bu konudaki görüşleri, şu anda hükümetin her ferdinin kutsal yemini gibi olmalıdır.

-*-*-

Ve ne olur, bu meseleye olsun, siyaset kabızlığı karıştırılmamalıdır.

Cumhurbaşkanı, hükümet, başbakan veya dış işleri bakanı ya da sağlık bakanı; mümkün olduğu kadar çabuk bir şekilde, Güney Kıbrıs’la da AB ile de temasa geçmelidir.

-*-*-

Aşının başlaması, sadece Covid – 19’un öldürücü veya hasta edici etkisini değil; moral ve ekonomik açıdan bitişimizi de durdurmaya yarayacaktır.

-*-*-

Eğer en kısa sürede; mümkün olduğunun ötesinde insanı aşılamayı başarırsak; çok tedbirli ve çok denetimli bir şekilde, öğrenciyi kısa sürede getirmeye muvaffak olursak, akabinde de özellikle Avrupalı yaşlı ve de zengin turistlere, “gelin bu sağlıklı ülkede yaşamınızı sürdürün” demeyi becerirsek, her şey daha güzel olmaz mı?

En azından akmazsa damlamaz mı?

Yoksa, Rum’dan aşı alınmaz mı?

-*-*-

Kısacası; KKTC tarihinde, hatta Kıbrıs Türk siyasi tarihinde, hiç bu kadar çok ciddi ve de başarılı bir yönetime ihtiyacımız olmamıştı!

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Başbakan Ersan Saner; eğer içinde bulunduğumuz sıkıntıyı en kısa sürede aşmayı başarırsa; isimleri tarihe altın harflerle yazılır ve en saygın devlet adamları arasında yerini alır.

Yok eğer bu dönem, “fiyasko” ile sonuçlanır; kişisel ilişkilere ve hamasete bağlı bazı abuk sabuk yöntemler; devlet yönetimi kabiliyetini içermeyen saçmalıklarla her şey kötüye doğru giderse; üç beş yıl sonra kimse onları hatırlamaz…