Dünyayı saran koronavirüs salgını ile ilgili her geçen gün farklı bir detay öğreniyoruz…

Ama hala çok tartışılan ve bilimin net sonuç açıklamadığı bir yığın soru var!

Örneğin bu virus kaç derece sıcaklıkta, hangi yüzeyde, ne kadar kalabiliyor?

KKTC’de üç beş hafta sonra sıcaklıklar en az 35 derece olur diye tahmin ediyorum; bu virüs gider – biter mi?

Hatta dün öğle saatlerinde Lefkoşa 30 dereceydi; “bir köşede varsaydı eğer”, bu virüsün yüzde 40’ı en azından mangos etti mi?

-*-*-

Kimse, sıcaklığın hangi oranda veya derecede etkili olabileceğini söyleyemiyor!

Hatta etkisi olup olmadığı konusunda bile “yorum” dışında “kesin – ispatlanmış görüş” belirtilemiyor!

-*-*-

Aşısı ne zamana hazır olur?

Türkiye gazetelerine ve televizyonlarına bakarsanız, “bir kaç haftaya hazır abbiiim” noktasına gelebilirsiniz…

Hatta Türk televizyonlarının reklam kanallarına girin; bilmem hangi doktorun ürettiği bir kremi, meme uçlarınıza sürün, iki haftada hem koronavirüsten kurtulursunuz hem de kelliğe çare bulursunuz!

-*-*-

Oysa çok ciddi bilim insanları, “bugün aşı tam anlamıyla kullanılır hale gelse, etkili anlamda Dünya’nın belki beşte birine uygulayabilmek, en az bir buçuk yıl demektir” diyor!

-*-*-

Kimi bilim insanları, “hepimize bulaşacak, zayıf olanları götürecek” yorumunun daha nazik ama daha az anlaşılır olanını söylüyor…

-*-*-

CNN’in Amerika yayınını biraz izledim; Amerikallıların sorduğu sorulara şaşırdım!

Bir vatandaş “İnsan vücuduna sadece ağızdan, gözden ve burundan mı giriyor?” sorusunu sordu… Sunucu güldü! Doğrusu ben de merak ettim!

Kıçtan giriş olası mı?

Kıçtan girerse, nasıl giriyor?

Kendi başına mı yoksa yardımcı ekipman katkısıyla mı?

-*-*-

Girdiği vücutta kaç gün kalıyor?

Plastik yüzeylerde ne kadar yaşıyor?

Ayakkabı altında da mı eve getirebiliyoruz?

-*-*-

Bir insan aksırdığı veya öksürdüğü zaman, maskesizse ve ağzını kapatmamışsa, yani koronavirüs saçmışsa, o koronavirüs kaç saat havada asılı kalır?

Kaç metreye kadar etkilidir?

400 metre tesirli menzili olan G3 müdür mübarek?

-*-*-

Dönerek mi vücuda girer yoksa takla mı atarak?

Kabuklu muz yersek, önlem alabilir miyiz?

Fantazi olarak algılamayın ama kabuksuz muza prezervatif giydirip, evde süs eşyası olarak kullanırsak, o eve giremiyor mu?

-*-*-

Peki o muz kaç gün dimdik durabilir?

Eriyip büzüşmez mi?

-*-*-

Acaba sokakta herkes aslında bulaş oldu da belirti mi göstermiyor?

Kiraz mevsimi değil ama çilek mevsimindeyiz; çilekleri ezip, sütle karıştırır, lapa yapar ve edep yerlerimize sürersek, koronavirüs bulaşmaz mı?

Çok edepsiz espriler!

Hep bel altı!

-*-*-

Maske yerine kaliteli ve çok iyi yıkanmış bir adet erkek donunu ağzımızı ve burnumuzu da içine alacak şekilde giyersek, çok mu saçma bir görüntü ortaya çıkar?

Bu şekilde markete gidersek, Senih Çavuşoğlu hocam bizi “çıldırdı” diye kolajlar mı?

-*-*-

Afrika’da bir kentin valisi, vatandaşlarına gönderdiği yardım paketlerine iki şişe de konyak koymuş; “için hasta olmazsınız” demiş…

Hem Dünya Sağlık Örgütü, hem ilgili ülkenin sağlık yetkilileri, “olmaz öyle şey, alkol bizzat bu hastalıkta ölüm riskini artırır” demişler…

Nereden biliyorlar?

Sadece tahmin aslında!

-*-*-

Kim bilir belki de Lurucina’da yapılan zivaniyanın ilk damıtılan bodirisindeki sıvıyı, öyle sıcak sıcak içerseniz, size hiç bir şey olmaz!

Denediniz mi?

Ramazan da gelmeden bir deneyin bence!

Bulursanız tabii ki!

Ben üç beş yıl kadar önce denedim; o gün ilk kez insanoğlunun da uçabildiğini fark etmiştim!

Şahidim de var… O gün birlikte çalıştığımız Diyalog Gazetesi Müdürü sevgili Sezgin Madencioğlu  beni uçarken görmüştü!

Sorun, yalan söylemiyorum!

Çünkü o da aynı zivaniyadan tatmıştı!

O da uçuyordu benle birlikte!

Hatta, Lurucina’dan Kıbrıs Medya Grubu’na uçarak dönmüştük!

-*-*-

Şunu diyorum, mesela bir tıp doktoru dese ki, “evet zivaniya ile gargara yapın; vücudunuza da sürün ve sıcacık bir yatakta uyuyun”; her hangi bir sosyolog, “doktorlar da saçmalayabilir” yorumuyla karşılık verir mi?

-*-*-

Ve gelelim günün önemli konusuna…

Sevgili hocamız, değerli arkadaşımız Profesör Doktor Senih Çavuşoğlu; sevgili başbakanımız, değerli kardeşimiz Ersin Tatar’ı karikatürize etti ve “Patron çıldırdı” dedi…

Başbakan, çok kızdı… “Bana deli gömleği giydirdi” diye çıkıştı…

Mesele polise intikal etti…

Haliyle mahkemeye de gidebilir…

Şimdi çok merak ediyorum, mizah ciddi bir iştir ama ciddiye alıp da şikayetçi olmak; mahkemede “ispat” gerektiremeyecek mi?

-*-*-

Ersin Tatar, bana göre çok zeki bir insandır ve çılgın değildir.

Deli hiç değildir!

Ama konu mahkemeye giderse; sevgili hukukçu kardeşlerim, değerli avukatlar, savcılar, yargıçlar; iki tarafın da iddialarını kanıtlaması gerekmeyecek mi?

-*-*-

Demek istediğim aslında nedir biliyor musunuz?

Senih hocanın karikatür veya kolajında “espri” dışında bir şey aramak elbette haktır; ama hocanın karikatürünün ya da kolajının altındaki yorumlar arasında, sanattan – espriden – mizahtan çok uzak “hakaret” de söz konusudur…

Ancak bu meselenin polislenmesi; bizim hoşgörü kültürümüzün “çok sıkıntılı” olduğunu göstermektedir ve gereksizdir diye düşünmekteyim…

Hakaret de bize yakışmaz ama konuyu polise – mahkemeye taşımak da yakışmaz!

Siyasi duruşlarını hiç beğenmeseniz bile; Doktor Küçük’lerin, Rauf Denktaş’ların üstün mizah anlayışlarına da; üretken zekalarına da ters gelen bir durumdur diye düşünmekteyim…

-*-*-

Ersin bey, Senih hocayı arayabilir ve “be hoca, bu ortamda gerçekten çılgına dönmemek hatta delirmemek elde mi oğlum; sıkıysa bu memlekette gel de sen başbakanlık yap!” diyebilmeliydi…

Senih hoca da, “Sayın Başbakanım, ben gerçekten mizah yapmaya, bazı çıkışlarınızın çılgınlık olduğunu resmetmeye çalıştım; amacım size hakaret etmek değildi ama paylaşımlarımın altına yapılan bazı hakaret içeren çirkin yorumlara sebep olduğum için özür dilerim” diyebilmeliydi…

-*-*-

Kısacası sevgili dostlar; evet bilmediğimiz bir salgınla karşı karşıyayız.

Çin’de insan hatasıyla mı Dünya’ya dağıldı; yoksa kesten mi yapıldı?

Bilmiyoruz!

Ne isterse olsun, nasıl isterse olsun; on binlerce insan ölüyor…

Bizde bu ölümlerin yaşanmaması için “elden geleni yapmaya çalışan bir hükümet başkanı, yardımcısı ve arkadaşları var”…

İnanılmaz kuvvetli bir şekilde alkışlamamız hatta bu günler geçsin, her türlü hediyelerle donatmamız gereken, Dünya’nın en güzel çiçeklerini hak eden en öndeki doktorlarımız – sağlıkçılarımız var…

-*-*-

Mizah yapılacak…

Sanat yapılacak…

Espri yapılacak…

Gülüp geçeceğiz; beğeneceğiz ya da beğenmeyeceğiz…

Ama bunlarla uğraşmak, mahkemelere gitmek gerekmez…

-*-*-

Sağlık ve salgın tedbirleri yanında; “yaşamın öteki alanlarıyla ilgili işleri de düşünmek, hesaplamak” gerekiyor…

Herkese cevap yetiştirmenin ne anlamı ne de gereği var!

Bu herkes içerisine, cumhurbaşkanı da gazeteciler de sanatçılar da muhalefet de dahildir.

Ülkede yürütmedeki ağırlığı “sayılmayacak kadar az” bir cumhurbaşkanlığı makamı var…

Hükümetteki kardeşlerimiz lütfen kimseye cevap yetiştirmeye çalışmayın.

-*-*-

Sorumluluk sizdedir; çoğunlukla saçma sapan ve de son derece megalomanik sorulara ya da yorumlara yanıt vermekle zaman harcamayın; aciliyeti olmayan işleri sorun haline getirmekten de uzak durum.

Önce sağlık; sonra spesifik planlar…

-*-*-

Bu ülkede yaşayan her sektörden çok önemli insanlar var…

Dünyanın en önemli finans merkezlerinde, Avrupa’da merkez bankalarında görev yapmış hocalarımız var…

Çok başarılı rektörlerimiz, eğitimcilerimiz, turizmcilerimiz, uçak şirketi yöneticilerimiz, üreticilerimiz, hayvancılarımız, tüccarlarımız, askerlerimiz, mühendislerimiz, emlakçılarımız söz konusu…

-*-*-

Mal ortada…

Piyasa burada…

Vatandaş evinde…

Para yok…

Gelir sıfıra yakın…

Siyaset yerlerde sürünüyor…

Ne yapacaksınız?

Bu gemi yeniden nasıl yüzecek?

-*-*-

İnsanlar 3 ay sonra borçlarını nasıl ödeyecek?

Bütün borçlar silinecek mi?

Mesela KKTC, eski Arnavutluk mu olacak?

Ersin Tatar, “Ersin Hoca” olur mu?

Enver Hoca gibi düşünür mü?

Bilemem ama hükümet edenler bilmek zorundadır!

-*-*-

“Tahminlerle” değil; “Çok gerçekçi planlarla gelin”…

Mizahı bırakın!

Dünya zaten mizah!

Bırakın, prezervatifli muzu bir yerimize dokundurursak, koronavirüs bulaşır mı bulaşmaz mı bilim insanları bulsun!

Siz bize yakın geleceğin planlarını bir gösterin!

Lütfen!

-*-*-

Veya “Biz vazgeçtik, Serhat gelsin” deyin…

Çok megalomanca oldu belki ama sayfa benim, dilediğimi yazarım…

Ben gelirsem ne mi yaparım?

Fikir vermek gibi olmasın ama tüm KKTC’ye hemen yarın gannavuri ekerim!

Dışasatımı kolay, üretmesi çok kolay…

İyi para ediyor…

Ve son derece sağlıklı olduğuna dair, onlarca profesörden yorum da getirebilirim!

Hepimizin de kafaları mis!

-*-*-

“Olmaz öyle şey; ciddi ol arkadaş” mı diyeceksiniz?

O zaman, planlarınızı görelim!

Sorumluluk sizde!

Ve “yanlış anlaşılmasın ama”, yapayalnızsınız!