Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre ülkede HIV virüsü ile enfekte olan KKTC yurttaşı 55 kişi var. Ülkedeki HIV virüsü ile enfekte olan yabancı öğrenci sayısı ise 506 olarak tahmin ediliyor.

HIV pozitif hastası KKTC yurttaşı M.K, dünyada ve KKTC’de HIV pozitif hastalarına uygulanan prosedürü karşılaştırdı. KKTC devletinin HIV konusunda atması gereken adımlar hususunda görüşlerini paylaştı.

M.K, Havadis gazetesinden Duygu Alan'a KKTC’de “uygulanan politikalar” nedeni ile HIV pozitif hastalarının yaşadığı sıkıntıları anlattı.

“İnsan Hakları Özgürlük Beyannamesi’ne aykırı”

M.K, KKTC’de HIV virüsü ile enfekte olan hasta sayısının 506 olarak tahmin edildiğini söyleyerek yurttaş olmayan HIV pozitif hastalarının sınır dışı edildiklerini, bu uygulamanın İnsan Hakları Özgürlük Beyannamesi’ne aykırı olduğunu kaydetti.

K, Devlet olabilme yolunda, sadece yurttaşlara değil, toprak içerisinde bulunan, ekonomiye ve sosyal yaşama katkıda bulunan ama seçme ve seçilme hakları olmayan tüm bireylere sağlık hizmetinin eşit seviyede verilmesi gerektiğini ifade etti ve yurttaş olmayan HIV pozitif hastalarına KKTC’de uygulanan yöntemi ağır bir dille eleştirdi.
M.K, “Devlet olarak bu kişilerden ekonomini güçlendirmek adına faydalanıyorsun ancak sağlık hizmeti vermeye gelince ‘Grip ve nezle gibi şikayetlerinizin tedavisi ile ilgilenirim ama aylık fatura bedeli 2 bin 500 TL’yi bulan ilaçlar söz konusu olduğunda ben sana bakmam’ diyorsun. Bu hükümetin ve yasa koyucuların yüzlülüğünü ya da sistemin basiretsizliğini gösterir. Hoş bir durum da değildir” diye konuştu.

“Metazori emekliye sevk edildim”

M.K, kendisine 7 yıl önce HIV pozitif teşhisi konduğunu söyledi ve sonraki süreci anlattı.

M.K şunları söyledi:

“Bana 7 yıl önce HIV tanısı konuldu. Belli bir süre travmalarım oldu. Sağlıklı bilgi alabileceğimiz sağlıklı bir açıklama sistemi olmadığından korkularım oldu.

Örneğin bir sağlık sorunu nedeni ile veya kan bağışında bulunmak için kan testi yaptırdınız ve HIV pozitif teşhisi kondu. Devletin uyguladığı taktik yıllardır aynı. 7 yıl önce bana HIV teşhisi konduğunda Temel Sağlık Hizmetleri Dairesi’nden arandım, çağrıldım. Gittim, odada 4-5 kişi vardı ve bu kişilerin arasında psikolog yoktu. İşi olan olmayan, haddi olmayan kişiler size açıklama yapıldığı esnada sizi telkin etmeye çalışıyor.

Hastanede üç doktor aynı oda içerisinde hastaları ile muhatap oluyorlar. Bir mahremiyet, özel alan yok. Bu etik de değildir. Oysa İnsan Hakları Özgürlük Beyannamesi’nde Sağlık Sözleşmeleri’nde der ki; ‘hasta ile doktor mahremiyeti vardır’.

Siz bunu kalkar sistemle, kurumla veya üçüncü bir kişi ile paylaşırsanız doğru yapmazsınız. Kaldı ki ben bu sebepten ötürü işimden çıkarıldım. Metazori emekliye sevk edildim.”

“İyi ki o üç doktor var”

HIV pozitif hastalarının birçok sorunu olduğunu kaydeden M.K, KKTC’de ne yazık ki HIV pozitif hastalarının sorunlarını dinleyecek, sorunların çözümü ile uğraşacak bir dernek, bir inisiyatif olmadığını söyledi.

M.K, “Kanser hastaları gibi ‘Şu sorunumuz var’ diyebileceğimiz bir gurup, bir güç, destek yok. Varsa yoksa Sağlık Bakanlığı’nın üç doktoru… Sağ olsun onlar da hiç görevleri olmamasına rağmen sırası geldiğinde bizim psikologumuz oluyorlar, anne babamız gibi gereksiz hususlarla alakalı bizi dinlemek zorunda kalıyorlar. Diğer taratan da imkansızlar içerisinde bize sağlık hizmeti vermeye çalışıyorlar. Resmi kayıtlara göre KKTC yurttaşı HIV hastaları olarak 50-60 kişiyiz ama bu takip edilen hastaların yanında Hepatit olanlar ve daha bir sürü kronik hastalar var ve bu üç doktor bu kişilerle de uğraşmak zorunda…” diye konuştu.

M.K, hastalık nedeni ile ortaya çıkan psikolojik etkileri kendisinin zamanla aştığını ancak halen daha korkularını aşamayan, gerçeklerle yüzleşemeyen psikolojik desteğe ihtiyaç duyan hastalar olduğunu söyledi. M.K, gereken psikolojik desteğin de devletin bu kişilere sağlaması gerektiğini belirtti, psikoterapi gurup çalışmalarının hastane bünyesinde yapılması gerektiğini kaydetti.

“Onkolojik araştırma yapılmıyor”

M.K, HIV pozitif tanısı konduğundan beri her yıl Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’ne gittiğini ve orada gerekli tüm testlerin yapıldığını ayrıca her gittiğinde kendisinden kan alınarak onkolojik araştırma da yapıldığını söyledi. HIV pozitif hastaları içerisinde Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nde tedavi gören tek kişinin kendisi olduğunu da söyleyen M.K, “Bu da benim baskılarım ve zorumla oluyor” diyerek bunun çok yanlış olduğunu söyledi.

M.K, HIV pozitif hastalarına uygulanan rutin testlerin onkolojik rutin testlerle birleştirilip standart hale getirilmesi gerektiğini, hastalara uygulanan rutin HIV, RNA, CD4 testlerinin onkolojik olarak da değerlendirmeye tabi tutulması gerektiğini belirtti.

M.K, “Çünkü HIV pozitif hastaları toplum içerisinde en fazla onkolojik rahatsızlık yaşama riski bulunan kişilerdir. Tedavi aldığınızda böyle bir korkunuz olmaz ama risk gurubu olarak yüksek risk gurubundayız” dedi.

“Laboratuar altyapı donanımı yetersiz”

M.K, HIV pozitif hastalarına haplarının ayda bir verildiğini ve bu hapların fiyatının bin 600 TL ile 2 bin 500 TL arasında değiştiğini kaydetti.

HIV pozisyonun KKTC yasalarına göre  “Çalışamayacak durum’ diye nitelendirildiği için de HIV pozitif hastalarının birçoğunun devlet tarafından emekliye sevk edildiğini anlatan M.K, şöyle devam etti: “Yasal bir sigorta varsa o maaşı alır, ama yoksa devlet o kişiye sadece bin 200 TL maaş verir. Ancak devlet onu her ay hastaneye davet eder ve ‘Sen her ay geleceksin test gerekiyorsa testini yaptıracaksın ve sana hapını vereceğim’ der.

Bu kişilerin ulaşım ücreti var, yemesi içmesi var, hepsini topladığınızda üç aşağı beş yukarı 100-150 TL eder. Bu insan zaten o para ile geçiniyor…

Gıdası, telefonu, giyimi, elektriği, suyu, sosyal hayatı ve diğer sağlık giderleri var.  Fakat sen zaten verdiğin bin 200 TL’nin 150 TL’sini o gün sisteme harcattırdın. Sonra diyorsun ki, ‘CD8 testini yapacağız, koruyucu hücre sayısına bakacağız ama ben devlet olarak bu testi sana yapamam, git  şu laboratuara 150 TL ver kendi paranla yaptır’.

KKTC devleti HIV hastalarının CD4, CD8 sayısına bakabilecek laboratuar altyapı donanımına sahip değil. Bu testi hastalar her iki üç ayda bir cebinden ödeyerek özelden hizmet alarak yaptırıyorlar. Aylık 1200 TL maaş verip, 200 TL masraf çıkarıp, her ay hap aldırıp 150 TL’de tahsil parası geriye kalan maaş ile de geçinmesini istiyorsunuz.

HIV hastalarına haplarının 3 ayda bir verilmesi lazım ve her ay hastaneye gittiklerinde yaşadıkları travmaların önüne geçilebilmesi lazımdır.”

“Hastalar gelişmelerden bihaber”

M.K, KKTC devletinin HIV pozitif hastalarını hastalık ile ilgili gelişmeleri ve HIV pozitif hastalarının nasıl beslenmeleri ve yaşamlarını nasıl dizayn etmeleri gerektiği ile ilgili bilgi verme gibi de özel bir gayreti olmadığını savundu.

M.K, şunları söyledi:

“Bugün resmi kayıtlara göre 55-60 yurttaş HIV pozitif hastası. Sağlık Bakanlığı’nda, sağlık kurulundan birkaç kişi, öğrencilerden birkaç kişi, meraklısı varsa birkaç kişi ‘HIV Farkındalık Haftası’ nedeni ile bir toplantı yapacak ama HIV pozisyonu olan hiçbir kişinin bu toplantıya ilişkin bilgisi yoktur.

Ben de merakımdan biliyorum. KKTC hükümeti senede bir defa yaptığı HIV bilgilendirme ve teknolojik gelişmelerini sunma sempozyumuna hiçbir HIV hastasını davet etmiyor.

Oysa bu kişiler aranarak toplantı ile ilgili bilgilendirilmelidirler. Binlerce kişi değiliz. Bu da olmazsa sempozyumdan bir özet not çıkarılıp bu hastalara da ulaştırılabilir.”

“HIV virüsünün açtığı tahribat diye bir şey yoktur”

M.K, toplum içerisinde yaşadıkları semptomlardan dolayı HIV pozitif hastalarının en fazla yıpranan hastalar olduğunu söyledi.

M.K, “Kanser hastasının hastalıkla ilgili korkusu vardır, şeker hastasının hayata karşı korkuları vardır ama HIV hastaları toplumun bakışından kaynaklanan korkudan muzdariptir. Evet ilk zamanlarda ‘Neden ben diye’ soruyor ama daha sonraları bu hastalardaki en büyük sıkıntı, toplumun kendisine karşı beslediği düşüncelerdir. HIV virüsünün açtığı tahribat diye bir şey yoktur. HIV virüsü neticesinde toplum baskısının vücutta oluşturduğu tahribattır söz konusu olan. Psikolojinin bedende yaptığı negatif etkilerdir” diye konuştu.

“Tıbbi hintkeneviri yağı tedaviye dahil edilmelidir”

M.K, HIV pozitif hastalığının semptomlardan birinin de kilo kaybı ve sindirim sorunları olduğunu belirterek bununla mücadele edebilmeleri için tedavi seçenekleri arasına KKTC Sağlık Bakanlığı’nın artık tıbbi hintkeneviri yağını dahil etmesi gerektiğini dile getirdi.

Bu yöntemin en yakınımızda Güney Kıbrıs’ta ve dünyanın birçok ülkesinde yasal olarak uygulandığını belirten M,K, “Bizim kullandığımız ilaçlar içerisinde Nano partiküller içeriyor, ağır metaller vücudumuza alıyoruz ve bu ağır metaller bazen vücuttan atılamıyor. Karaciğere yerleşiyor. Biz neden doğal olanı kullanmıyoruz? Gelecek artık sentetik antibiyotikte değil. Gelecek artık doğal ilaçlardadır” dedi.

“Meslek içi eğitimler şart”

M.K, ayrıca HIV konusunda dünyadaki uygulamaların eş zamanlı KKTC’de de uygulanabilmesi adına enfeksiyon sağlık çalışanlarının global çaptaki HIV sempozyumlarına ve HIV bilgilendirme toplantılarına, yeni buluşlara, yeni keşiflere meslek içi eğitim olarak dahil olması gerektiğini söyledi.

M.K, “Sağlık çalışanlarının bize daha iyi hizmet verebilmeleri adına meslek içi eğitime tabi tutulmaları gerekmektedir. Kendileri bireysel olarak çalışıyorlar ama bu yeterli değildir. Bilgi ve seviyelerinin devamlı suretle mesleki açıdan daha fazla arttırılması gerekmektedir” dedi.

“Lokomotif ‘Korkut ve yönet’”

M.K, Sağlık Bakanlığı’nın yıllardır HIV haftasında verdiği eğitimlerde sürekli korkut ve yönet prensibini lokomotif olarak verdiğini savunarak bunun doğru olmadığını kaydetti.

Bu konuyu bakanlık yetkilileri ile de görüştüğünü söyleyen M.K, “korkut ve yönet taktiği ile olmaz. HIV ve AIDS tarihin en büyük canavarı olarak adlandırılıyor. Oysa bu bir virüstür. Ölüm oranına bakıldığında da gripte ve hepatitte oran çok daha yüksek. Bakanlık yetkililerine de ifade ettim. ‘Siz kendinizi özellikle bu korku politikasına dahil ediyorsunuz ama bunun nedenini bile bilmiyorsunuz… Bugün dünya nüfusu 7 milyar, 1992’de Brezilyanın Rio kentinde Ajanda 21 diye bir karar alınıyor. Bu karar da dünya nüfusunu azaltma politikaları. Bu karara Türkiye dahil 178 ülke imza attı. Bu konjektörde üretilmesi gerekenler ajanlar vardı. İşte bunlardan biri de HIV ve AIDS. İşte Sağlık Bakanlığı bilmeden bu korkuya dahil oluyor ve toplum o korku filmine istemeden de olsa figüranlık yapıyor bu korku artık korku değil bir bilgi olarak sunulmalıdır” diye konuştu.

M.K, “’Evet. HIV bir virüstür, bulaştığı taktirde şu, şu semptomları muhtemel olabilir ama tedavi alındığında sağlıklı bir insan olarak yaşama durumu vardır’ denilmelidir.  Yani ‘HIV oldum öleceğim’ korkusunu yaşatmamak gerekir. Sağlık Bakanlığı korku değil bilgi üzerinden insanları yönlendirmelidir” dedi.

Sağlık Bakanlığı’nın Eğitim Bakanlığı ile de istişarede bulunması gerektiğini söyleyen M.K, “cinsel hastalıkların bulaşıları, sağlıklı cinsellik eğitimleri, hastalık vandalizmine karşı eğitimler, kişisel özgüven, farklılıkların saygı iler karşılanmasına yönelik eğitimlerin okullarda ders olarak verilmesi gerektiğini kaydetti.