Ne güzel bir gündü...

Dop dolu...

Önce Elye’de program çekimi, sonra Gambilli...

Gambilli’ye gitmeden bu yazıyı yazdım...

Ama Gambilli’de iki çok sevdiğim abimle buluşacaktım...

Ve Eser Erçin kardeşimle gidecektik Gambilli’ye...

-*-*-

Neyse, sabah canlı yayını bitirdik...

Ne çok randevu vermişim öyle!

Ve üç defterden ajandam, bir de iphone üzerindeki sistem olmak üzere, her yere randevularımı – işlerimi yazıyor olmama rağmen, sabah oğlanı gözlükçüye, kendimi doktora ama program çekimini de Elye’ye ayarlamışım!

Aynı saate!

Neyse, oğlanı ve doktoru iptal ettik tabii ki!

-*-*-

Derken Kıbrıs Postası’ndan İrfan Batu aradı...

“Abi akşama benim programa konuklardan biri olarak alalım seni” dedi...

Tamam dedim.

Sonra, keyifli izlediğim sevgili Mustafa Alkan da aradı, “abi akşama konuklarımdan biri ol” dedi. “Çok sevinerek gelirdim ama İrfan’a söz verdim” dedim...

-*-*-

Akabinde Eser aradı, “... Abi beş buçukta alıyorum seni ha!” dedi...

Bütün jetonlar o anda döküldü!

“Be İrfan gardaş, Gambilli’ye gideceğim, hiç kıramayacağım insanları göreceğim, senin programa gelemeyeceğim özür dilerim” dedim.

-*-*-

Eser Erçin’le Londra’da tanışmıştım; daha önce de anlattım.

Eser, sadece KKTC’nin değil, tüm Kıbrıs’ın hatta Türkiye’nin, hatta ve hatta 18 yaş altında Avrupa’nın en hızlı atletiydi...

Eser, o yıllarda çalıştığım Toplum Postası adlı gazetede staj yapıyordu aynı zamanda...

Ve hem gazetenin hem de gazetenin bağlı olduğu Kıbrıs Türk Toplum Merkezi’nin yöneticilerinden biri de Niyazi Enver’di...

-*-*-

Niyazi abiyi, hep gerçek bir abi ve gerçek bir ilerici olarak tanıdım...

Londra’da, merhum İlker Kılıç ve merhum Hasan Raif ile birlikte Niyazi abi de üç aşağı beş yukarı aynı jenerasyonun insanıydı... Üçü benim için vatanseverliğin nasıl bir şey olduğunu en iyi öğrendiğim, çok iyi hocalardı...

-*-*-

Soyadı “Enver”...

Kızgın bir görüntüsü vardı, kavgacı bir ruhu söz konusuydu ama herkese iyilik yapan, yardımcı olan bir dosttu.

-*-*-

Ali Volkan hocamızın kardeşi daha doğrusu ağabeyi olduğunu öğrendiğimde, çok gülmüştüm...

Neden mi?

Ali hocanın soyadı farklı...

O da kızgın ve kavgacıydı, tokadını esirgemezdi ama yürekte, son derece muhteşem sevgi biriktirmiş bir büyüğümüzdü...

-*-*-

Konu konuyu açıyor...

Lise son sınıftım galiba...

Sporcuyuz...

Basketbol, voleybol oynuyorum ama aynı zamanda, lisenin atletizm yarışmalarında, “şimdi hepsi kızacak” ama Lefkoşalı egemen hocalar bize oyun oynamasınlar diye, bütün yarışlarda aldığımız dereceleri not eder; ona göre kitapçıktan puan hesaplaması da yapar, olası bir hatayı veya “kazıklanmayı” engellerdim.

Nitekim, Girne’deki bir yarışta, öyle bir hatayı düzeltmişliğim vardır.

-*-*-

Neyse...

Ali Volkan o yıllarda genç bir beden eğitimi öğretmeni...

Ama biz O’nu tabii ki tavan yapmış önyargımızla “Lefkoşa sosyetesinin öğretmeni” olarak biliyoruz ya; günlerden de 1 Mayıs...

Evet, lise öğrencisiyiz ve yürüyüşe gelmişiz...

Nerede o 1 Mayıs’lar ki o da ayrı bir yazı konusu...

Girne Kapısı’nın yanında, Mücahitler Gazinosu’nun demirleri önündeki kaldırımda Ali Volkan hoca, Ertan Azer hocamla yan yana duruyorlar...

“Burjuvazinin öğretmenleri” diye laf atmaya çalışıyorum...

“Gel be bura bakayım!” diye bir ses...

-*-*-

Gayet erkekçe, o sese doğru gidiyorum; havalı, devrimci, hisarları iterek yıkacak atmosferle sesin olduğu yere yürüyorum...

Ali Volkan, hiç çaktırmadan, “şraaak” diye tokadı vuruyor...

“Burjuvazinin öğretmeni haaa!”...

Sağa bakıyorum, sola bakıyorum, inşallah biri görmedi, rezil olacağım...

-*-*-

O günden sonra, Ali Volkan hocayı da Ertan Azer hocayı da çok seviyorum...

Bu ülkeyi çok sevdiklerini, karşılıksız sevgiyle bu ülkeye sarıldıklarını çok iyi öğreniyorum...

Ve o yediğim tokat, hayatımın en değerli eğitimleri arasında yer alıyor...

-*-*-

“Önyargı”...

Önyargı yanlıştır...

Hata yapmanıza sebep olur...

-*-*-

Hayatımızın her döneminde, özellikle de son günlerde çok önyargılıyız...

Hep önyargılıyız.

Ve hep hatalıyız!

-*-*-

Bu mesajı vermek istedim...

Neden?

Çünkü yukarıda da dediğim gibi Elye’deydim...

Bazı cumhurbaşkanı adaylarına karşı, bir çok vatandaşımız önyargılıdır...

Ve bu önyargı, kesin yargıya dönüşmüş durumdadır...

-*-*-

Ve “sağlıksız” seçim sonucuna sebep olabilecek bir durumdur bu!

Ne yazık ki, televizyon programları, sanal reklamlar, panolar adayların yeterince iyi tanınmasına engeldir.

Salgın tedbirleri, bu engelin yaratanı olabilir...

-*-*-

Ve sonuçta, mesleğim gereği tüm adayları normal vatandaşlara göre daha iyi tanıdığımı iddia edebilirim...

Önyargılı davranmak istemem ama iddiam şudur ki; “o aday Türkiye’nin elemanıdır”, “bu aday Türkiye’ye dik duruş sergiliyor”, “Şu aday öyledir”, “bu aday daha Kıbrıslıdır” gibi inanılmaz önyargılarla doluyuz...

Seçime de öyle gidiyoruz...

Tüm adaylar Kıbrıslıdır... Ve belki çok acıdır ama tüm adaylar aynı derecede Türkiye’nin elemanıdır...

Söylemek veya söylememek bir şeyi değiştirmiyor...

Hayırlı olsun tabii ki...