Kıbrıs Postası'ndan Serhat İncirli'ye konuşan; Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) eski genel başkanı, eski başbakanlardan Ferdi Sabit Soyer, ilkesel anlamda Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğüne bağlı çözümleri destekleyen Türkiye’nin, Kıbrıs’ta iki ayrı devlete dayalı çözümü destekleyemeyeceğini söyledi.

Soyer,Suriye’nin, Irak’ın toprak bütünlüğünü büyük bir hassasiyetle savunan Türk dış politikasının Kıbrıs’ta iki ayrı devlete nasıl gelebileceğini sordu ve KKTC’de iki ayrı devleti savunanların Türkiye sevgilerini de sorguladı.

Soyer ile CTP’nin Lefkoşa’daki genel merkezinde, eski genel başkanlardan Özkan Yorgancıoğlu ile birlikte kullanımlarına verilen bir odada söyleşi yaptık.

Siyasetten kopmanın mümkün olmadığını anlatan Soyer, CTP’de ciddi görüş ayrılıklarından, sürekli kişilerin arkasından konuşup, onları itibarsızlaştırmaya çalışanların varlığından da söz etti.

SİYASETTEN KİM KOPABİLİR Kİ?

Soru: Yazmaya, okumaya devam ediyorsunuz. Peki, siyasete de devam ediyor musunuz?

Cevap: Siyasetten kim kopabilir ki. İnsan siyasetten kopamaz. Şu anda partide aktif profesyonel bir görevim yoktur ama elimden geldiğince bir şeyler yapıyorum... Bütün eski dostlarıma zaman ayırmaya, onlarla sohbete özen gösteriyorum.

ADAYLIK BİR GÖREVDİR

Soru: Adaylık olmadığı için çok aktif olmayabilirsiniz...

Cevap: Adaylık diye bir hadise zaten benim lügatimde “bir görev olarak belirlenen bir hadisedir. Böyle bir görevim yok... Ama partime ve inançlarıma karşı görevim vardır, onları yapmaya devam ediyorum.

BENİM KİMSEYLE KAVGAM YOK

Soru: CTP’de kavgalı bir dönem geçti. İç kavga yaşandı ve burada adınız vardı. Özellikle Oktay Kayalp ile sürekli kavga ettiğiniz söylendi. Bu ne kadar doğrudur? Yoksa olması gerekenler miydi?

Cevap: Parti yaşantım içerisinde, 1972’den beri, pek çok konuda, siyasi, ideolojik, örgütsel meselelerde çok tartıştım. Bir kısım insanlarla, bir kısım arkadaşlarla ciddi tartışmalarımız oldu. Hep bir ortak paydayla hareket ettik. Benim kimseyle bir kavgam yok. Bunu net bir şekilde söylüyorum. Kavgası olduğunu düşünenler kanımca hatanın en büyüğünü yaptılar. Bu daha ziyade CTP’de belli bir dönem itibarıyla konum değiştirme noktasının ortaya çıkardığı, özünde düşünce farklılığı olan ama gizlenen bir kısım davranış şekillerinin ortaya çıkardığı gerginliklerdi. Bakış açılarındaki farklılaştırmaların oluşturduğu gerginliklerdir. Nitekim bunlar artık günümüzde daha net ortaya çıkıyor. Kişiselleştirilmiş hiç bir kavgam olmadı. Kişiselleştirilmiş hiç bir kavganın tarafı da olmadım. Ama bakış açılarındaki farklılığın örgüte, örgütlü çalışmaya, Dünya ve memleket meselelerine bakıştaki farklılıklarının orta yere çıkardığı gizlenmiş gerginliklerdir bunlar... Bugün net bir şekilde görünüyor bu kavga. Önemli olan hiç bir kavgayı kişiselleştirmemektir... Burada ciddi bir şekilde görüşleri, çağın gereklerine uygun bir şekilde ifade edip, görüşleri tartıştırmaktır...

CTP’DE ÇOK CİDDİ GÖRÜŞ AYRILIKLARI VAR

Soru: Ne yazık ki görüşleri değil, birbirimizi eleştiriyoruz sanırım... Bu arada sorayım, CTP’de çok ciddi görüş farklılıkları mı vardır?

Cevap: Evet bana göre ciddi görüş ayrılıkları vardır. Görüş ayrılıkları vardır ama bunu usulüne göre ele almak lazım. İnsanlar daima yüz yüze konuşabilmelidir. Her hangi bir insanın şu veyahut bu vesileyle arkasından konuşmak ya da belli bir avantaj elde etmek için bir kısım imkânlarave bir kısım metodlara dayanarak sürekli arkadan konuşarak, insanları itibarsızlaştırmaya çalışarak, ya da olmadıkları bir kısım olayların tarafı gibi göstererek, mensubu gibi göstererek konuşmak, çok kısa bir süre bir avantaj sağlayabilir. Ama büyük bir sıkıntı yaratır...

CTP’DE SIKINTI OLDUĞU AÇIK BİR ŞEYDİR

Soru: CTP’de bunlar oldu ve sıkıntı yarattı diyorsunuz...

Cevap: Yarattı ve yaratıyor da... Bu açık bir şeydir. Onun için daima, parti yaşamı içerisinde eskiden belli kullandığım bir söz var... Eğer kalbime bıçağı sokacaksan, çok derine sokma, çünkü orada sen varsın, orada biz varız. Eğer çok derine sokarsan ve kalbimdeki seni öldürün, o zaman kaybeden ben değil, sen olursun. Biz oluruz... Dolayısıyla bu mantıkla parti içi tartışmalara bakmak lazım.

SOYER HİÇ KALBİNDEN BIÇAKLANDI MI?

Soru: Partide o bıçaklardan yediniz mi? Size o bıçakları, kalbinizin derinliğine sokan oldu mu?

Cevap: Şimdi şu var... Yalınız bana değil... Bu partide son dönemlerde bir kısım pozisyonları sağlayabilmek için, hakikatten kalbin derinliklerinde bulunan kendisini öldüren insanlar oldu. Dolayısıyla bu önemli bir unsurdur. Yine de sabırla, selametle, usulüyle tartışmak gerekir. ‘Bunları bana yaptılar, ben de aynısını yapayım’ mantığıyla asla hareket etmedim. Etmem de...Bundan ötürü, sabırla, selametle, usulüne uygun, yüz yüze konuşmalar, yüz yüze tartışmalarla, düşünce odaklı yaklaşımlarla, meseleleri ele almakta inat etmeliyiz kanısındayım.

DÖRTLÜ KOALİSYONUN BİR AN EVVEL YIKILMASINI ARZULAYANLAR VAR

Soru: Yerel seçimlere geldik... Girne’de yeni bir belediye başkanı adayı var. Birol Karaman. Mağusa’da tartışmalar oldu. Erol Adalıer ismi belirlendi. Güzelyurt’ta Osman Bicen, Lefke’de Aziz Kaya aday... İskele’de adayınız yok... Ama başkentte de aday yok... Başkentte aday olmamasını eski genel başkanlardan Sayın Mehmet Ali Talat eleştirdi... Siz ne diyorsunuz?

Cevap: Orta yerde bir realite var... İlk defa dörtlü bir koalisyon kuruldu.Bu koalisyonun başkanı da CTP Genel Başkanı’dır. Dörtlü koalisyon sonuç itibarıyla demokratik bir seçenektir. Ama ülkenin ve toplumun, Kıbrıs sorunundan tutalım, ekonomik yaşama kadar derin sorunları vardır. Esas hareket noktası bu dörtlü koalisyon olgusundaki demokratik hedeflere ulaşmak olmalıdır... Dörtlü koalisyon, ekonomide döviz krizinin yol açtığı ve giderek zincirleme gelişen, eski yapısal sorunların üzerine de binen, insanı mahveden büyük sıkıntıların birazcık olsun aşılmasına katkı koyabilmelidir. Kamu reformunu, demokratik dönüşümleri gerçekleştirebilmelidir. Dörtlü koalisyonun bu hedefler doğrultusunda topluma bir şeyler vermesi gerekiyor. Böyle bir aşamada, hemen yeni kurulmuş bir hükümet söz konusudur. Üstelik bütçesini, kurulduktan sonra gecikmeyle çıkarmış bir hükümet vardır. Ve bunun üzerine de bu önemli sorunlarla yüz yüze gelmiş bir hükümet var. Böyle bir hükümet kurulduktan sonra yerel seçimler gerçekleştiğinde, birbirileriyle yarışması ve çatışması, bu dörtlü koalisyonun bir an evvel yıkılmasını arzulayan bir kısım odakların en büyük mutluluk kaynağıdır. Bu bakımdan partinin geliştirdiği kısmi ittifak noktası çok önemlidir. Bu aşamada, bu konjenktürde, bu temel doğrultusunda meselelere bakmak lazım. Dolayısıyla partinin tartışarak aldığı bu ittifak siyasetine ben pozitif olarak yaklaştım ve yaklaşmaya devam ediyorum. Kusurları eksiklikleri yüreğime sığmayan bir kısım unsurları olmuş olsa bile... Bunu açık bir şekilde söylüyorum. Lefkoşa özeline geldiğimizde bu gerçekten farklı bir durumdur. Ve CTP olarak biz bu ittifak politikalarını eskiden beri yapıyoruz. Kimisi başarılı oldu, kimisi olmadı. Yerel seçimlerde çoğu unutuyor. 2010’da biz TDP ile ittifak yaptık... Bu ittifakın ana dayanağı şuydu; Mağusa’da bir milletvekilliği vardı, Derviş Eroğlu beyin boşalttığı... Oraya TDP’nin aday göstermesinde anlaştık. Nitekim Sayın Hüseyin Angolemli bunu başardı. Yönetimde olduğumuz belediyelerde, TDP’nin CTP adaylarını desteklemesi ve CTP listesinden meclis üyesi adayı göstermesinde uzlaşmıştık. Ama Lefkoşa’da TDP ile anlaşamamıştık... Ve bu genel ittifaka karşı 2010’da Lefkoşa’da ayrı ayrı çıktık. Haliyle o seçimi kaybettik.

CTP de TDP de kaybetti. Sayın Cemal Bulutoğluları kazanmıştı. Bu bakımdan böyle kısmi ittifaklar CTP tarihinde ilk kez olan bir hadise değildir. Dörtlü hükümet ittifakının bu şekilde oluşması pozisyonuna bağlı olarak Lefkoşa’da koalisyonun bir ortağı olan TDP’ye mensup Sayın Mehmet Harmancı’nın başkan olduğu bir aşamada, CTP’nin yalınızca dar – partisel bir kısım varoluş iddiasıyla aday çıkarması doğru olabilirdi ama bu konjenktürde ne kadar doğru olduğu tartışmalıdır. Bu yüzden partinin aldığı karara saygı duyuyorum. Bunun için de arkadaşların tümünün bunu selametle götürmesi için çaba göstermesi gerektiğine inanıyorum. Biz bunu yaşadık. Mağusa’da Sayın Angolemli’nin aday gösterilmesine bir kısım partililer tepki koydu. İşin doğrusu budur. Ama konuşarak, anlatarak ve amacın ne olduğunu ifade ederek bu birliktelik sağlandı ve CTP’nin çok büyük bir eforuylaSayınAngolemli o seçimi kazandı. Bu bakımdan, ittifak benzeri hadiselerde eksiklik elbette vardır. Bu eksikliği ben şurada görüyorum; tabanla katılımcılık adına eksiklik vardır... Buna bağlı olarak süreçlerde hangi gerekçelerle karar alındığı, kararların paylaşılıp paylaşılmadığı alanlarında eksiklik var.

DİT DİT ÇAĞINDAYIZ! BEN OLGUSU ÖNE ÇIKIYOR

Soru: Tabanla iletişim kopukluğu mu var?

Cevap: İletişim kopukluğu demeyelim. Bir zayıflama var bu konuda... Ve bu bazı sıkıntılara neden oluyor. Şimdi bir de ‘dit dit’ çağındayız. Ben espri yaparak ‘dit dit’ çağı yaşadığımızı söylüyorum... Sosyal medya olgusu... Herkes bireysel özgürlüğü öne çıkardı. Ben olgusu öne çıktı. Halbuki ben, bizle bütünleşirse anlamı vardır. Herkes gayet rahattır. Sosyal medyada ya da bazı basın organlarında kendinin bu politikalara karşı olduğunu ifade etmeyi öncelikli görev addediyor. Bu da bana göre yanlıştır. Bunu da herkesin kendi vicdanıyla muhakeme etmesi gerektiği kanısındayım. Hiç kimseye sen hainsin, sen disiplini çiğnedin da, sana şu cezayı verelim da bir yaklaşımda değilim...

TALAT’LA KIRGINLIĞIM YOK, BEN KİMSEYE KIRGIN DEĞİLİM

Soru: Sayın Mehmet Ali Talat’ı mı söylüyorsunuz? Sayın Talat ile görüşüyor musunuz? Kırgınlık falan var mı?

Yanıt: Hayır... Kimseyi hedef almıyorum... Arada bir görüşürüm... Kırgınlık falan yok. Benim kimseyle kırgınlığım yoktur...

OY KAYBINI ERHÜRMAN’A MAL ETMEK MANTIKSIZLIKTIR

Soru: CTP’nin oylarını düşürmesinden, 21 vekilden 12’ye gerilemesinden memnun musunuz? Veya “bu konudaki yorumunuz nedir?” diye sorayım...

Cevap: CTP’nin yaşamında kısmi gerilemeler her zaman vardır. Örneğin 1998 ve 2000’de en büyük kısmi gerilemeyi yaşadık. 1998’de yüzde 12’ye düştük. 2000’de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 10’un altına da düştük. Çok kısa sürede kendi içinde bunların sebeplerini tartışarak, bunları giderecek dinamikler üretip, insanlara yaşadığımız dönemin koşullarını dikkate alan, özde kendi görüşlerimize bağlı alternatifler ve görüşler sunabilme yeteneğini gösterdik. Dolayısıyla CTP o gerilediği noktalardan büyük sıçramaları yaşayan bir parti oldu. Son seçimlerde oy kaybı yaşadık. Öncelikle şunu söyleyeyim, bu oy kaybını hiç kimse genel başkan Tufan Erhürman’a mal edemez. Böyle bir mantık mümkün değildir. Bunu yapmaya çalışan kanıma göre art niyetlidir. İlk defa bu kavramı kullanacağım...

EN BÜYÜK EKSİKLİK SEÇİM SONUÇLARINI DEĞERLENDİRMEMEK

Soru: CTP’de art niyetliler var diyorsunuz...

Cevap: Hayır şimdiden peşin söyleyeyim... Peşin söyleyeyim. Bu noktada, oy kaybının nedenleri enine boyuna ele alınmalıdır. En önemli eksiklik şudur; CTP son dönemlerde seçim sonuçlarını başarı ve başarısızlık dâhil değerlendirme ve ortak akılla bu sonuçları orta yere koyma çalışması yapmadı. Bu en son seçim, ondan önceki mesela cumhurbaşkanlığı seçimi olsun, hiç değerlendirme yapılmadı. Nerelerde hata yaptık? Bunun nedenleri nelerdir? Örgütteki zafiyetlerin nedeni nedir? Bütün bunların bir tahlilinin, değerlendirmesini yapmadık. Çok uzun zamandır yapılmadı... Bir parti, nasıl mücadele ettiğini ve nasıl kazandığını unutursa, neden kaybettiğini anlayamaz. Böylece nasıl tekrar mücadele yoluna çıkarım sentezini üretemez. Bu bakımdan, bahsettiğim değerlendirmeler çok önemlidir. Neden ve nasıl bu işler gelişti? Bunu her bakış açısıyla ele almak lazım...

CTP’NİN GÜCÜ VE FARKLI YOĞURT YİYİŞ TARZI OLAN İNSANLAR!

Soru: Başka konuları partide tartışıyor musunuz? Ve parti içi eğitim yeterli midir? Bazen genel merkezin verdiği mesajlarla gençlik örgütünün mesajları çelişebiliyor... Çatışabiliyor hatta. 

Cevap: Bu çatışma gibi görünenler, ifade tarzlarının farklılaşmasıdır. Bütün açıklamaların özü aynıdır. Ama bir gerçek vardır; o gerçek da şudur; uzun zamandır CTP kendi alanında ortak aklı geliştirecek, ideolojik, politik, düşünsel tartışmalar ve buna bağlı olarak bakış açılarının geliştirilmesine yönelik eğitim ya da benzeri çalışmalar yapmadı. Ciddi eksiklikler vardır. Bu ciddi eksiklik pek çok etki altında kalan insanlara değişik bakış açılarını getiriyor. CTP’nin esas gücü neydi? Esas kırılma noktası burasıdır. CTP’nin gücü neydi; CTP’nin gücü farklı yoğurt yiyiş tarzı olan insanları aynı kurullarda birlikte bulundurmalarıydı. Ne zaman ki CTP, şu noktaya savurulur; ‘işte yalınızca benim ahbaplarım, yalınızca benim gibi düşünenler, ya da yalınızca benim tandansımda, frekansımda olanlar kurullarda yer alsın, beni eleştirenler, benden farklı olanlar bu kurullarda yer almasın mantığı hâkim olur, o zaman CTP’nin demokratik dinamiği kaybolur. Bugün yaşadığımız sıkıntıların değişik yerlerdeki sıkıntıların ana nedeni budur. Farklı yoğurt yiyiş tarzı olan insanların yan yana aynı organlarda farklılıkları ile beraber tartışması, konuşması ve o organın masumiyetine vicdanen bağlı olarak hareket etmesindeki zayıflama, CTP’deki problemleri yaratıyor... Medya dünyamızda da CTP uzmanları çıktı... Espri yapıyorum bu konuda bazen... Herkes CTP uzmanı... CTP’nin içinde kim kimle kavgalıdır. Filan organda kim ne konuştu... Bunları yayınlayan bir hayli CTP uzmanı, medya mensubu ürettik. Bunu da biz ürettik. Bu da bizim zafiyetimizden ortaya çıkan bir hadisedir. Çünkü farklılıkların yan yana bulunduğu ve birlikte aynı vicdani mesuliyetle hareket ettiği güzellikte bir dinamik olamaz. CTP bütün tarihinde bunu yaşadı. Bütün organlarımızda bir biriyle farklı değerlendirmeleri olan arkadaşlar yan yana durup birlikte hareket ettikleri sürece CTP çokşeyler üretti. Ne zaman ‘O’nu isteme, bunu istemem’ gibi yaklaşımlar gelişti, o zaman CTP değil, toplum da kaybeden duruma geldi.

CUMHURBAŞKANI AKINCI’YI KUTLARIM

Soru: Kıbrıs meselesinde Sayın Mustafa Akıncı’nın son çıkışı ile ilgili yeni bir hareketlilik beklentiniz var mı?

Cevap: Guterres çıkışı önemli bir zamanlama içerisinde yapıldı. Bundan ötürü Sayın Akıncı’yı kutlarım. Özellikle bunu söylemek isterim... Neden? Çünkü Orta Doğu’da çok büyük kavgalar ve yeni Dünya siyasetini de etkileyecek kamplaşmalar oluşuyor... Sayın EspenBarth Eide Kıbrıs’a ilk göreve geldiği zaman, Kıbrıs Türk basınına bir röportaj vermiştir ve şunu söylemiştir; Siz Kıbrıslılar çok şanslısınız. Çünkü BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi, bir tek Kıbrıs konusunda federal çözüm sentezinde birbirleriyle anlaşmıştır. Ve bu şansı değerlendirmezseniz, BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi, Dünya’nın başka yerlerindeki gibi kavgaya tutuşurlarsa, işiniz çok zor olacak... Eide’nin bu sözünü hiç unutmadım... Biz Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar, Dünya’nın merkezinin Sarayönü ve Eleftheria Meydanı’ndan geçtiğine inandığımız için, kendimiz odaklı sanıyoruz her şeyi. Oysa değil. Bugün BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi Orta Doğu, Doğu Akdeniz ve bu bölgedeki bütün gelişmelerde bir biriyle kavgalıdır. Örneğin Kıbrıs Rum tarafının Dışişleri Bakanı Sayın Nikos Hristodulidis geçenlerde Suudi Arabsitan’daydı. Suudi Arabistan’da verdiği beyanatta çok önemli bir şey var... Bizim basınımızın ve siyasetimizin gözünden kaçtı, hiç yer almadı... Ne dedi Hristodulidis? “Suudi Arabistan, İsrail ve ABD’nin yer aldığı bir yeni eksen oluşuyor bu bölgede” dedi ve ekledi; “biz de bu eksene ekleneceğiz...”... “Türkiye, İran ve diğerleri de bir başka ekseni oluşturacak” dedi... Bu Hristodulidis’in bu yaklaşımı Kıbrıs için tam bir cinayettir. Dolayısıyla Sayın Akıncı’nın Guterres belgesine bağlı olarak, bunu bir stratejik belgeye döndürülüp müzakere sürecinin yeniden başlamasını önermesi, bu yeni dış faktör konjenktüründeki yeni cepheleşmede, Kıbrıs’ın bu iki kampın arasında matçez olmaması (ezilmemesi) için en uygun zamanda ifade edilmiş bir hadisedir...

TÜRK DIŞ POLİTİKASI, KIBRIS’TA İKİ AYRI DEVLETİ SAVUNAMAZ

Soru: O zaman çözüm adına acele etmemiz gerekir...

Cevap:Evet, acele etmemiz gerekir... Sayın Akıncı bunu söyler söylemez, bazı tepkilere hayretler içinde kaldım... Ne deniyor? Bir grup çıktı ve ‘nereden çıktı bu Guterres belgesi?’... Bunu öne sürmek nereden çıkmış? “Rum tarafına kendini mahkûm hissedenlerin teklifidir” diyenler oldu. Bazıları, “konfederasyon ve iki devletli çözüm alternatif olarak ortaya konmalıdır” dedi... Bazısı da çıktı dedi ki, “AB indinde iki ayrı devlet de bir alternatiftir”... Bunları söyleyenlerin hepsinin müşterek bir noktası var; diyorlar ki “federasyon tabu mu? Vazgeçelim!”... Başka ne diyorlar? “Garantörlük asla sulanamaz” diyorlar... Şimdi ben sorarım; Federasyon tabu değildir diyenler, garantörlüğü neden tabu haline döndürüyor? Garantörlük de tabu değildir... Ve sorarım; garantörlüğü savunanlar, nasıl olur iki ayrı devlet ya da AB içinde ayrı devleti savunur? Ya da konfederasyon tezini öne sürebilirler? Türkiye’nin garantörlüğü, Ada’nın toprak bütünlüğü içindir.  Garantörlüğü nasıl savunursunuz? Biraz önce söylediğim Dünya’daki çatışma noktasına, bölgemizdeki gelişmelere bağlı olarak Türkiye’nin bir ilkesel duruşu da var... Türkiye diyor ki, ‘Suriye’nin toprak bütünlüğüne dayalı bir çözüm’... Irak’ta Türkiye, Kürdistan’ın bir referandumla ayrılmasına şiddetle reaksiyon gösterdi ve Irak’ın toprak bütünlüğünü savundu. Peki, Suriye’nin, Irak’ın toprak bütünlüğünü büyük bir hassasiyetle savunan Türk dış politikası, Kıbrıs’ta iki ayrı devlete nasıl gelecek? Hangi ilkesel tavırdır bu? Bu, hangi Türkiye sevgisidir? Bunları söyleyenlerin hangi Türkiye sevgisidir bu...