Hükümet bir program açıkladı…

Beğenmeyenler eleştirdi, sivil itaatsizlikten bile bahsedenler oldu; beğenenler ses çıkarmadı…

Devlet – özel ayrımının eleştirisini çok şiddetli yapanlardan biri olan Mehmet Saydam dün canlı yayın konuğumdu… Video bağlantılı konuştuk…

Devlet ve özel arasındaki inanılmaz farktan söz etti…

“Kendimden bahsetmiş gibi olmayayım” ama yıllardır bu ülkede “kamu – özel” farkının, “soylular ve köleler” farkı olduğunu yazarım, söylerim; şimdi ispatlandı!

-*-*-

Bu ülkede devletten maaş çeken ayrıcalıklı insanlar var…

Bir de “özel sektörde” patron insafına kalmış olanlar…

Kimisinin patronu sağlamdır, her türlü yatırımını yapar…

Çalışanına sahip çıkar…

Kimisinin patronu “doymak bilmez” ne yatırım vardır, ne ödeme…

-*-*-

Haaa bu ülkede vergi adaleti hiç olmadı…

Zengin – yoksul arasındaki fark, vergi adaletsizliğinde de ortaya çıktı.

Yoksuldan vergi alındı, zengin idare edildi…

-*-*-

Bakın, şu anda en az riskli medya çalışanları, devletin kurumlarındakilerdir.

Özel?

Aç kalsınlar, kimin umurunda!

-*-*-

Mutlaka düzeltilmesi gereken çok büyük hatalarımız, eksikliklerimiz vardır ve bunu mevcut meclisin görüp, tatile girmeden çalışması lazım!

Sahi, Meclis yaz tatilini yapacak mı?

“Anayasal haktır, elbette yapacak” diyerek bir formül bulmayanın yemin ederim, Allah lütfen belasını versin!

Kibarlığımı bozmuyorum ve “lütfen” diyorum, dikkatinizi çekerim…

-*-*-

Bu arada bir kez daha hapishaneden bahsedeyim…

“Hapishaneyle ilgili mutlaka bir şeyler yapılması lazım; koronavirüs girerse; çıkmayacak!”…

Defalarca yazdım…

“Çocuk tecavüzcülerini, kadın katillerini kurtarmaya çalışıyorsun” dediler, usandım…

Hapishanede tutuklu ve mahkumların sayısını ciddi anlamda azaltacak tedbir alınması çağrılarımı, “onur ve gurur meselesi” yapanlar da çıktı…

-*-*-

Bazı tutukluların bırakılması ile ilgili düzenleme yapıldı.

Şartlı salıverilmeyle alakalı düzenleme de yapıldı, cezasının üçte birini çekene bu hakka başvurma şansı tanındı.

Yeterli mi?

Bence değil!

-*-*-

Bu konuda gerçekten çok etkili tedbir almak ve hapishaneyi sosyal mesafe şartları ile daha hijyen koşullara kavuşturmak, hükümetin, meclisin ve Cumhurbaşkanı’nın görevidir.

Hapishanede yatanların büyük hatta çok büyük çoğunluğunun, “ağır” sayılabilecek ve “insan yaşamına son vermekle bağlantılı olmayan” suçları olduğunu biliyoruz…

-*-*-

Satıcılarla ilgili tedbir al, ama bir kaç gram içeni tutmanın bir anlamı yok.

Kaldı ki, içeride de içiyor içen!

“Bulması imkansız” mı diyorsunuz!

Bence değil…

Olmadığını herkes biliyor…

Maddi suçları, mazbata meselelerini de çözmek zor değil…

-*-*-

Bir de şunu eklemek lazım; diyelim ki bir kişi, bir kaç yıl hapis cezası aldığı bir kavgaya karıştı…

Aynı zamanda, bir kaç yıl hapsi gerektiren, başka bir iddiayla da mahkemesi sürüyor…

Mahkeme, daha önce kavgadan dolayı yargılandığı için, normalde tutuksuz yargılanabileceği öteki iddiadan dolayı tutukluluk vermiş…

O kişi, şartlı salıverilmeden yararlanamıyor!

Birini mi öldürmüş?

Birine 4 kilogram kokain mi satmış?

Aynı anda dört kız çocuğunu mu doğramış?

Birinin eşine, anasına, kızına mı yan gözle bakmış?

Ortada haksızlık var demek istiyorum…

-*-*-

Vicdan elbette “hukuk” kadar etkili değil…

Karar alırken, vicdanlardan öteye kanunlar uygulanıyor tabii ki…

Ama, çok daha ciddi suçlarla itham edilenleri bırakacaksınız; çok daha küçük sayılabilecek suçlardan yargılananları “yasa böyle” veya “uyulama böyle” diyerek tutacaksınız…

Peki, dışarıdaki ailelerine bunu nasıl anlatacaksınız?

Kim inanır ki size?

-*-*-

“Ya kişisel kin vardır” diye düşünecek o aileler…

“Ya adı büyüklerin talimatı var” diyecekler…

Kim bilir belki de “siyasi müdahale”den söz edecekler…

Peki sizce bu, içinde bulunduğumuz durumda, yargıya, tüm kurumlarına güveni ve saygıyı sarsmaz mı?

Yargıya ve kurumlarına güven de sarsılırsa; zaten siyaseten güvensizliğin zirvesindeyiz; toparlama şansımız sıfırlanır…

-*-*-

Kısacası, ne olur bir şeyler yapın!

Kısmi, aftır, şudur budur derken, o hapishaneyi, insani bir duruma sokun, nüfusunu ciddi oranda azaltın, riski sıfırlayın…

Ayrıca “maddi anlamda da rahatlama söz konusu olmaz mı?”…

Mahkumların her türlü bakımı, yiyeceği devletin masrafıdır, azaltmaz mısınız?

-*-*-

Sürekli olarak konuyu Bulut Akacan’a getirdiğimi söyleyen bir kaç kişi var…

Yazılarımın yayınlandığı gazete ya…

O gazete şu anda internet üzerinden yayınlarını sürdürüyor ve üç ya da dört haber merkezi çalışanı dışında kimseye maaş verilmiyor, para ödenmiyor!

Kısacası, “patronu için veya aldığı maaş için yazıyor” diyecek olanlara şimdiden bir barikatçık koyayım…

-*-*-

Ayrıca mesele benim ne düşündüğüm değil…

Çünkü bana göre Bulut Akacan, bu ülkeye çok ciddi yatırımlar yapmış, çok başarılı olmuş, genç bir iş insanıdır…

Kavga olayının şanssızlık olduğunu kendisi kabul ediyor ve cezasını fazlasıyla çekmiştir…

Öteki suçlamanın ise ne olduğunu, kimse kusura bakmasın ama…

Neyse…

Bu günlerde kimse yasaları takmıyor ama biz yine de “Devam eden yargı sürecine müdahale etmiş olmayalım…”

-*-*-

Medya devletten katkı göremeyeceği için ayağa kalktı…

Mühendisler, mimarlar, avukatlar, casino çalışanları da…

Bir yığın sendika, kurum, kuruluş, birlik de bu hakların elde edilmesi için uğraş veriyor.

Mahkum ve tutuklular için bu ülkede bir tek kurum, kuruluş çıkıp da “gık” diyemiyor…

Neden?

Ve son bir konu; gece kulübü sektöründeki kadınlar için biri bir şey yapacak mı?

O sektördeki kadınları düşünen var mı?

Ne yiyorlar, ne içiyorlar, nasıl yaşıyorlar?

Yoksa, hapistekilerin hepsi “katil, cani”, o kadınların da hepsi “kötü” müydü?

Bu mudur tüm örgütlerin, sendikaların, kadın hakları savunucularının kahramanlığı?