İnsanlık tarihi boyunca yaşanan salgınlara baktığımız zaman, bu salgınların sadece fiziksel sağlık bozuklukları ve ölümler değil, zihinsel travmalar yarattığını da görmekteyiz.

Bu konuda Avrupa’da büyük yıkıma yol açan ve “Kara Ölüm” (1347-1351) olarak da bilinen veba salgınının sonrasını, salgını yazan kitaplardan okuyoruz.

Yine 1647-1652 yılları arasında İspanya’da büyük yıkıma neden olan İspanyol Vebası’nda da böyle oldu, kolera salgınında da.

Daha sonraları da Sars, Ebola…

Tüm bu salgınların sonrasında ciddi ruhsal sıkıntılar da insanları etkilemiştir.

Sadece salgın zamanlarında değil aslında, insan ömrü belirli zaman dilimlerinde engelleyemediği olumsuz düşüncelerin etkisi altında kalabiliyor. O zamanlarda, umutsuzluğa kapılırken, yaşam daha da bir karmaşıklaşır hale gelebiliyor.

İçinden geçtiğimiz pandemi süreci haliyle bu olumsuz düşünceleri daha da tetikliyor.

Uzmanlar salgın dönemlerinde, en yaygın olumsuz duygunun, “Belirsizlik” olduğunu söylüyor.

Bunun dışında korku, endişe, kaygı bozuklukları en sık görülen tepkilerdir.

Salgının buralara gelmesi, vaka sayılarının artması, ölümlerin yaşanması ile birlikte kaygı ve korku oranları da artmakta, buna bir de yaşanan yönetimsel zafiyetler de eklenince, toplumsal travma daha da derinleşiyor.

Kafamızda sürekli deli düşüncelerle geçiriyoruz günlerimizi.

“Acaba çember ne kadar daraldı? Yakınlarımıza bir şey olacak mı? Sevdiklerimiz tedbirlerini doğru alıyor mu? İş yerimiz kapanacak mı? Okullar açılacak mı? Çocuklar eğitimde ne kadar kayıp yaşayacak?” Sorular, sorular, sorular… Bu soruları daha sayfalarca sıralayabiliriz.

Ancak kaygılarımızın en temelinde bulunan sağlık ve ekonominin, yeniden “yeni normale” kavuşması için, çift bacaklı çalışmamız gerekiyor.

Birinci bacakta, bizi yönetenler, geleceği planlarla programlaması gerekiyor. Yani “5 yıl sonra, pandeminin olmadığı bir Kıbrıs’ta, eğitim nasıl olacak? Ekonomi nerede olacak? Turizm nasıl planlanacak? Nüfus artışı ve iş olanakları ne şekilde seyir alacak? Pandeminin yarattığı yaralar nasıl silinecek” gibi soruların cevapları, şimdiden bilinmeli ve orada konulan hedeflere, siyasetin rengine bakılmaksızın yürünmeli.

İkinci bacakta da kişi, kendi yaşadıklarının muhakemesini yaparak, geleceğini belirlemeli. Bunu yaparken de ilk önce zihnini olumsuz düşüncelerden arındırmalı ve kendi önündeki engelleri kaldırabileceği, adımları atmaya odaklanmalı. En önemlisi, geleceğe inançla ve umutla bakmalı.

Unutmayalım ki, bu karanlık süreç bittikten sonra, yine aydınlık günler gelecektir. Bu yaşadığımız günlerden, acı deneyimler kazanarak, yolumuzda emin adımlarla yürümeliyiz.