TMT Mücahitler Derneği Başkanı Yılmaz Bora, Kıbrıslı Rumların masaya gelmek için çeşitli bahaneler ileri sürerek bir takım tavizler elde etmeye çalıştığını ifade ederek, yegâne çözüm ve çıkış yolunun Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti’nin tanınması olduğunu belirtti.

Bora, konuyla ilgili yazılı açıklamasında Rumların uyguladıkları soykırımı unutturmak ve meselenin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hiçbir haklı nedene dayanmadan Kıbrıs’ın Kuzey’ini işgal etmesinden kaynaklandığı yalanlarını gündemde tutmakla dünya kamuoyunu yanıltmayı amaçladığını dile getirdi.

Bora açıklamasına şöyle devam etti:

“Böyle olunca uluslararası hukuka uygun Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 20 Temmuz 1974 meşru müdahalesinin Kıbrıs’ın tümüne getirdiği barış, huzur ve güveni kabule yanaşmamaktadırlar. Mutlu Barış Harekâtı sonunda ilgili taraflar arasında nüfus mübadele antlaşması yapılarak iki bölgelilik tesis edildi. Kıbrıs’ta iki ayrı otonom idarenin varlığı ve o tarihten itibaren de geriye dönülemeyeceği ifade edildi. 1977 ve 1979 Denktaş – Makarios, Denktaş – Kipriyanu Doruk Antlaşmaları ile iki bölgelilik teyit edildi. Mal mülk meselesini de toplu tazminatlarla halli öngörüldü.

Rum tarafı tüm bu antlaşmaları yok saymakta ve Kıbrıs Türk halkını kendine tabi kılmak istemektedir. Ayrıca Rum tarafının Türk tarafına savaş tazminatı ödemekten kaçamayacağını bildiği için de suçlu ve haksız olmasından dolayı masadan kaçarak şantaj yapmakla bütün bu gerçekleri bertaraf edeceğini sanmaktadır. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin gayri meşru yönetimi olarak arkasına haksız bir şekilde aldığı AB Üyeliği ile bu hedeflerine ulaşacaklarını sanıyorlar.

Bizleri içten yıkabilmek için çeşitli eylemlere başvurmaktadırlar. AB’nin desteği ile uyguladıkları ortak projelerin bu amaçla gerçekleştirildiği gözden kaçmamaktadır. Dini kullanarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunan kiliselerde ayinler düzenleyerek Kuzey’de hakları bulunduğunu göstermek istemektedirler. Güney’de Rum saldırıları yüzünden terk etmek zorunda kaldığımız köy ve kasabalarımız ile oralarda bulunan camii, mezarlık, ev ve bahçeleri ne hale getirdiklerini herkesçe görülmüştür.”

Kıbrıs Türk halkının eşit ortağı olduğu ve savunduğu Cumhuriyet’ten silah zoru ve terör ile dışlanması sonucu Kıbrıs Türk halkının kendi kendini yönetme hakkının doğduğunu dile getiren Bora, “O tarihten itibaren demokratik ve bağımsız Otonom yönetimini kurmuştur” diyerek şöyle devam etti:

“1968’den beri devam eden görüşmelerden bir sonuç alınmamasının yegâne sebebi Rumların ‘ENOSİS’ de ısrarları olmuştur. 11 yıl (1963 – 1974) Kıbrıs Türk halkını yok etmek için her türlü insanlık dışı uygulamalara başvurdukları herkesçe bilinmektedir. Garantör Anavatanımız Türkiye’nin 11 yıl boyunca yaptığı ikaz ve uyarıları dikkate almayan Rumların halâ daha aynı anlayış içerisinde boy ve poslarına bakmadan Anavatanımız Türkiye’ye meydan okumaktadırlar.

Şimdi de masaya dönmek için Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yapmakta olduğu araştırmalardan vazgeçme şartını ileri sürmektedir. Bununla da yetinmeyerek Vakıf Malı Maraş’ı, Güzelyurt’u ve Karpaz’dan toprak talep etmektedir.

1968’den beri masada oturarak zamana oynamayı tercih eden Rumlar, görüşmelerde nihai bir sonuca gitme olasılığı karşısında, ortaya konacak koşulların Rum tarafını altından kalkamayacağı gerçeklerle yüz yüze getireceğini bildiklerinden hep saha dışına çıkmayı tercih etmektedirler.”

Kıbrıslı Rumlar’ın zamana oynadığını ve buna devam edeceğini; uzayan bu sürede Türk tarafını “içten çökertebilmek” için de her türlü “hileye” başvuracağını söyleyen Bora, bu bakımdan Kıbrıs gerçeklerini dikkate almadan herhangi bir çözüme ulaşılmasının mümkün olmadığını kaydetti.

“Rum haksız bir şekilde elinde bulundurduğu Kıbrıs Cumhuriyeti ve AB üyeliği avantajlarını asla terk etmeyecektir” diyen Bora, bu noktada yegâne çözüm ve çıkış yolunun Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti’nin tanınmasından geçtiğini sözlerine ekledi.