HAZIRLIKLAR BAŞLAMALI: Meyer, birleşik bir Kıbrıs için geçiş dönemi hazırlıklarının şimdiden başlaması gerektiğini söyledi. “Kıbrıs’ın tek bir birleşik ülkeye dönüşmesi, yani entegrasyonu için hazırlıkların yapılması gerekiyor. Yönetimde, kamu hizmetlerinde entegre bir kültürün yaratılması için çalışmalar yapılmalı.”

ŞEFFAF SÜREÇ: “Bizim müzakere sürecimiz çok şeffaf bir süreçti. İnsanlar tam anlamıyla günlük olarak müzakerelerde ne olup bittiğini izleyebiliyorlardı. İnsanları devamlı bir şekilde süreç boyunca ikna etmeye çalışmak, sürecin sonunda karşılarına bir oldubitti ile çıkmaktan çok daha iyidir.”

FIRSATI DEĞERLENDİRİN: “Yarın ne olacağını bilemezsiniz. Tek bilebileceğiniz gün bugündür. Bugün elinizde bir fırsat var. Bunu değerlendirin. Bu mümkün. Ama bir sonraki müzakere sürecinde veya yarın şartların ne olacağını bilmek mümkün değil. Süreç aleyhine bahaneler aramayın. Sürecin neden devam etmesi gerektiği sorusunu cevaplandırın.”

Esra AYGIN

Güney Afrika’da Apartheid  sisteminin sona ermesi sürecinde baş müzakereci olarak Nelson Mandela’nın Afrika Ulusal Konseyi ile görüşmeleri yürüten ve barışın sağlanmasında önemli bir rol oynayan Roelf Meyer, Kıbrıs’taki müzakerelerin olumlu seyrettiğini, ancak olası bir çözüm için hazırlık sürecinin şimdiden başlaması gerektiğini söyledi.

Müzakere sürecinin bir anlaşma ile sonuçlanması durumunda, anlaşmanın uygulanması sürecinin pürüzsüz ilerlemesi için iki tarafın şimdiden entegre bir yaklaşım geliştirmeleri gerektiğini belirten Meyer, “Düşünsenize bir yıl içerisinde bu ada tamamıyla bambaşka bir yer haline gelecek. İnsanların bu potansiyeli fark etmesi ve bundan dolayı heyecan duyması gerekiyor” dedi.

Güney Afrika’da 1990-1993 yılları arasında Roelf Meyer ve Afrika Ulusal Konseyi’ndeki muadili Cyril Ramaphosa tarafından yürütülen müzakereler sonucunda 1948 yılından beridir devam eden Apartheid sistemi sona ermiş ve bir yıl sonra ülkede gerçekleşen ilk demokratik seçimlerde Mandela başkan seçilmişti.

Anayasal İşler Bakanı olarak Mandela kabinesinde de yer alan deneyimli siyasetçi Meyer, Güney Afrika müzakere sürecinin tamamıyla şeffaf bir şekilde halkın gözü önünde yürütüldüğünü, ve bunun halkın desteğini sağlamakta önemli bir rol oynadığını belirtti. 

Şu anda dünyanın farklı yerlerindeki barış süreçlerine aktif olarak danışmanlık yapan Meyer, Kıbrıslılara seslenerek, “Yarın ne olacağını bilemezsiniz. Tek bilebileceğiniz gün bugündür. Bugün elinizde bir fırsat var. Bunu değerlendirin,” dedi.

Kıbrıs’taki müzakerelerin gidişatını nasıl buluyorsunuz? Bir yıl öncesine göre çok farklı bir tablo ile karşı karşıyayız. Sizin izlenimleriniz nedir?

Meyer: Sanırım Kıbrıs’ta ezber bozan şey, bir anlaşmaya varmak için çalışmak vaadi ile aday olan Cumhurbaşkanı Akıncı’nın seçilmesi oldu. Bu, süreci tamamıyla değiştirdi. İnsanlar bu yılın başında süreçle ilgili oldukça kuşkuluyken, şu anda, bir anlaşmaya varılması ile ilgili büyük bir iyimserlik var. Her iki tarafta da tüm paydaşların çözüme çok daha bağlı olduğunu görebiliyorum. Hatta daha önce süreçle ilgili ciddi çekinceleri olan bazı parti liderleri bile şu anda süreci nasıl desteklediklerinden bahsediyorlar. Tabii ki hala çözülmesi gereken önemli konular var, ama farklılıkları çözümlemek için belli zorlukları ele almaya hazırlıklı bir ruh hali içinde olunduğunu görüyorum. Sorunları çözmek için gerekli olan yaklaşım mevcut.

Müzakerelerde yaşanan ilerlemenin yanında halk nezdinde bir hazırlığın olması gerekmiyor mu sizce?

Meyer: Kıbrıs şu anda, sonucunu müzakerelerin belirleyeceği bir sürecin içerisinde. Müzakereler bir anlaşma ile sonuçlanırsa, o noktada anlaşmanın uygulanması süreci başlayacak. Bu uygulama aşamasında yaşanabilecek zorlukları minimize etmek için hazırlıklarının başlaması gerekiyor. Anlaşma geri dönüşü olmayan bir nokta, ama tek başına yeterli değil. Anlaşmanın uygulanması sırasında her şeyin düzgün işleyebilmesi için, yani pürüzsüz bir geçiş dönemi için hazırlıkların yapılması gerekiyor. Ve bu hazırlıkların şimdi başlaması gerekiyor.

Bahsettiğiniz hazırlık farkındalık yaratma mı yoksa daha somut bazı adımlar mı gerekiyor?

Meyer: Farkındalık yaratmak tabii ki önemli ama daha derin, bunun daha ötesinde bir şeyden bahsediyorum. Yönetimde, kamu hizmetlerinde entegre bir kültürün yaratılmasından bahsediyorum. 40 yıl boyunca bölünmüş bir adadan bahsediyoruz. Bu süre boyunca Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum tarafındaki iki yapının birbiri ile hiçbir teması, bağlantısı, ortaklığı olmadı. Şimdi, ilk defa, entegre olmaları, entegre bir yaklaşım geliştirmeleri gerekecek. Aralarında birçok benzerlikler olabilir, ama birçok farklılık da var. Ve bu farklılıkların geçiş dönemine hazırlık olarak ele alınması gerekiyor. Ülkenin tek bir birleşik ülkeye dönüşmesi, yani entegrasyonu için hazırlık yapılması gerekiyor. Yeni yönetim yapılarının kurulması için hazırlıkların yapılması gerekiyor. Ve bu zor bir iş, çünkü iki federal yapı ve aynı zamanda ulusal bir çatı kurmanız gerekiyor. İnsanların hem siyasi düzeyde hem de kamuda yeni pozisyonlarda, mevkilerde, yeni kapasitelerle görev yapması gerekecek. İnsanların yaşanacak değişiklikleri bilmeleri için hem farkındalık yaratmak gerekiyor, hem de çözümle birlikte ihtiyaç duyacakları yeni beceri ve yetkinlikler için kapasite geliştirme çalışmalarının yapılması gerekiyor.

Ve tabii ki insanların bu yönde bir anlayış geliştirmelerini sağlamak gerekiyor, çünkü bu yepyeni bir tecrübe. Aslına bakarsanız, tüm bunlar çok heyecan verici şeyler. Buna asla olumsuz bir gözle bakmamalısınız. Düşünsenize, bir yıl içerisinde bu ada tamamıyla bambaşka bir yer haline gelecek. Bu harika bir şey. İnsanların bu potansiyeli fark etmesi ve bundan dolayı heyecan duyması gerekiyor. Oysa burada sanki insanlar henüz bu konuda henüz hiç düşünmeye başlamamış gibi bir hava var.

Birçok insan umutlanmaktan korkuyor...

Meyer: Umut, ancak daha fazla umut getirir. Zihniyet çok önemli. Eğer negatif olmaya devam ederseniz, fazla çekinceli veya temkinli olursanız asla ileriye doğru adım atamazsınız. Ve ben artık ciddi bir şekilde ileriye doğru adım atma zamanının geldiğini düşünüyorum.

Güney Afrika’da medya, özel sektör ve sivil toplum bir araya gelerek güven bunalımının aşılmasına ve barış için zemin yaratılmasına büyük katkıda bulunmuşlardı. Bu yönde işbirliği yapılmasını nasıl sağladınız? Muhalefetle nasıl başa çıktınız?

Meyer: Sanırım bizim müzakere sürecimizin en önemli özelliklerinden biri çok şeffaf bir süreç olmasıydı. İnsanlar tam anlamıyla günlük olarak müzakerelerde ne olup bittiğini izleyebiliyorlardı. Süreç tamamıyla açık ve görünür bir süreçti.

Bu müzakerelere zarar vermedi mi?

Meyer: Hayır. Sadece bazen utandırıcı olabiliyor çünkü her şeyinizle apaçık bir şekilde ortadasınız. Tüm hatalarınız ve yenilgilerinizle ortadasınız. Ama insanların ne olup bittiğini bilmesi açısından bunun çok faydalı olduğunu düşünüyorum. İnsanlar süreci izleyebiliyorlar, zorlukların ne olduğunu görebiliyorlar, önemli ilerlemeler kaydettiğinizi görebiliyorlar ve başarılarınızı görebiliyorlar. Dolayısıyla, bir yenilgi veya başarısızlık yaşadığınızda bunu da anlayabiliyorlar. Bu, müzakereler boyunca insanların sürece destek olmasını sağlamamızda çok büyük bir rol oynadı. Tabii ki, her zaman bizimle hemfikir olmadılar. Ancak, insanları devamlı bir şekilde süreç boyunca ikna etmeye çalışmak, sürecin sonunda karşılarına bir oldubitti ile çıkmaktan çok daha iyidir. Çünkü o zaman onlara çok daha fazla açıklama yapmak durumunda kalırsınız.

Bu tecrübeniz doğrultusunda buradaki liderlere süreci şeffaf hale getirme önerisinde bulundunuz mu?

Meyer: Buradaki müzakerelerin yapısı tamamıyla farklı ve buna saygı duymamız gerekiyor. Her anlaşmazlığın ve her anlaşmazlıkla başa çıkma yollarının farklı olduğu gerçeğine saygı duymamız gerekiyor. Ama siz bana çözüm karşıtları ile nasıl başa çıktığımızı sordunuz ve bunun cevabı, şeffaflık. Çünkü devamlı bir şekilde halkın gözü önünde süreçle ilgili tutumumuzu savunabiliyorduk.  İnsanlar ne olup bittiğini anlayabiliyorlardı. Bu da sürece çok yardımcı oldu.


Şimdi dönüp geriye baktığınızda yürüttüğünüz müzakerelerde neyi farklı yapardınız?

Meyer: Beş yıl önce başlamış olmamız gerekirdi. Eğer beş yıl önce başlamış olsaydık çok daha iyi bir anlaşma elde edebilirdik ve birçok hayat kurtarmış olurduk. O beş yıl içinde çok kan döküldü. Ve o beş yıl içinde toplumlar arasındaki gerilim ve nefret arttı. Dolayısıyla, sanırım bundan çıkarılabilecek ders şudur: Ortaya bir fırsat çıktığında bunu mutlaka değerlendirmek lazım. Güney Afrika’da biz çözüm için artık bir tek gün daha bekleyebilecek durumda değildik. Kıbrıs için ise endişem şu: Burada çözümün pek de acil olmadığını, her zaman ‘bir sonraki süreç’ olacağını söyleyen insanlar çıkabilir. Ben ise şunu söylüyorum: Yarın ne olacağını bilemezsiniz. Tek bilebileceğiniz gün bugündür. Bugün elinizde bir fırsat var. Bunu değerlendirin. Bu mümkün. Ama yarın veya bir sonraki müzakere sürecinde şartların ne olacağını bilmek mümkün değil.

Dünyanın birçok yerinde farklı müzakere süreçlerini takip ediyorsunuz. Kıbrıs’ta bir çözüme varabileceğimiz konusunda iyimser misiniz?

Meyer: Kesinlikle evet. Kıbrıs’ta çözüm olmaması için hiçbir neden göremiyorum. Mülkiyet ve güvenlik-garantiler gibi henüz çözümlenmemiş konularla ilgili her türlü argümanı dinledim. Ve gerçekten bu konular üzerinde bir mutabakata varmamak için ortada hiçbir neden görmüyorum. Bence Kıbrıs dünyanın en uzun süreli anlaşmazlıklarından biri olmakla birlikte aynı zamanda çözüme en yakın olanı. Sizi temin ederim ki Kıbrıs, diğer yerlerle kıyaslandığında bir çözüme çok daha yakın. Biz Ramaphosa ile müzakereleri yürütürken birbirimize şu sözü vermiştik: Birlikte çözemeyeceğimiz hiçbir sorun olamaz! Bunun ne kadar güçlü bir cümle olduğunu hayal edebiliyor musunuz? Biliyorsunuz ki bir sorunu çözmek için sizin ona onun da size ihtiyacı var. Ve birbirinize güvenmek zorundasınız. Kıbrıs’ta bugün tüm şartlar çözüme uygun. Akıncı, Anastasiadis, birlikte çalışabilen müzakereciler, sürece destek veren uluslararası toplum... Yani hem yerel hem uluslararası düzeyde tüm şartlar uygun. Süreç aleyhine bahaneler aramayın. Sürecin neden devam etmesi gerektiğini, çözümün, barışın neler getireceğini cevaplandırın. Ve birlikte bunu başarabileceğinize inanın.