Eniz Orakcıoğlu

Feminist Atölye Aktivisti ve Öğretim Üyesi Fezel Nizam, ülkede kadının uğradığı şiddetten maruz kaldığı cinayetlere, iş yaşamındaki erkek egemen yapıdan medyanın kadına yönelik tavrına çarpıcı açıklamalarda bulundu.

“Medya erkek suçlarını yumuşatıyor”

Aaçıklamalarına  kadın cinayetlerinde medyanın takındığı tavrı eleştirerek başlayan Fezel Nizam, “Kadın toplumsal olarak birçok açıdan baskı altındadır. Özellikle bu noktada medya büyük rol oynamaktadır. Medya kadın cinayetlerini  "Aşk cinayetleri" diye adlandırarak erkeklerin  suçlarını yumuşatıyor. Medya, erkeklerin, kadınların haklarını ihlal etmelerini örtecek gerekçeler üreterek veya yumuşatarak kulağa hoş gelen kelimeler kullanıyor. Bu bağlamda medyanın önemi çok büyük olduğu gibi, Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine duyarlı bir medya veya haber anlayışının artık konuşulması gerektiğini söyleyebilirim. Örneğin, kadının tacize uğradığı durumlarda, haberde kadınların ismi açıkça beyan edilirken, suçu işleyen erkeklerin baş harflerinin haberde yer alması doğru bir anlayış değildir. Dolayısıyla artık bu noktada farkındalığın medyada da oluşması gerektiğine inanıyorum” dedi.

“Cinsiyetçi iş ayrımı yapılıyor”

Açıklamalarında,  kadının iş yaşamında yaşadığı sıkıntılara da değinen Nizam, “Ülkemizde kadın erkek arasında iş ayrımı yapılmaktadır. Örneğin; Kadınların daha kolay çalışabilecekleri, kamu sektörü, hemşirelik alanı, bakımla alakalı gibi işlerle uğraşabilecekleri algısı yaratılırken, erkeklerin ise daha akılcı ve yönetici güçleri daha iyi olduğu gerekçesiyle daha üst düzey yönetici mekanizmalarında, matematik, mimari ve mühendis gibi akıl gerektiren işlerde olmaları gerektiği gibi bir algı ve ayrım söz konusu. Bu bağlamda eğitim süresince bu ayrımı az çok kırabiliyor olduğumuza inanmama rağmen, işte yükselme, mevki alma söz konusu olduğu zaman yine kadınlara dair bir güvensizlik gözleniyor. Gerek kamu sektöründe, gerek öğretmenlik mesleğinde neredeyse yarı yarıya kadın erkek eşit bir şekilde görevi paylaşmış durumdadır, fakat bu sektörlerdeKİ yöneticilere, müdür, muavin,  gibi mevkilerde çok az sayıda kadınların olduğunu görmekteyiz” diye konuştu.

“Kadınlar toplum baskısı altında”

Fezel Nizam, sözlerine şu şekilde devam etti; “Okumuşluk oranı yüksek olsa da toplumun bize yarattığı baskı unsurlarını aşmakta ve görünmez zincirlerimizi hala daha kırmakta zorlanıyoruz. Çünkü geçmişten gelen kültürel birikim hala devam etmekte ve bunun değişmesi için herhangi bir mücadele verme noktasında sıkıntı yaşıyoruz. Tabi ki bu noktada kadınları da suçlamak doğru bir yaklaşım olmaz, çünkü kadın, eş baskısı, çocuklarına duyduğu sorumluluklar, komşu ne der, iş arkadaşım ne der, o ne der, bu ne düşünür diye toplum baskısı altına kalıyor. Bunun yanında kadın, toplum baskısı altında kim daha makul anne olacak, kim daha makul ev kadını olacak ve temizlik yapacak diye bir yarışa girerek sistemin bir parçası haline getiriliyor. Bunun dışına çıkan kadınlar ise ev işleri ile ilgilenmeyen cadaloz kadınlar, çocuklarına yeteri kadar vakit ayırmayan, annelik görevine yerine getiremeyen gibi birçok karalamaya maruz kalıyor. Dolayısıyla bunları yıkmaya başlamak toplum içerisinde mücadele başlatmakla alakalı.”

“Çok yol kat ettik”

Açıklamalarında, Dünyada ve ülkemizdeki Feminist Hareketten de söz eden Nizam, “1977’de ilk defa Kuzey Kıbrıs’ta Yurtseven Kadınlar Birliği tarafından 8 Mart alanlara çıkıldı. O günden bu güne bu anlamda çok yollar kat ettik. Öncelikle feminizmin bir erkek düşmanlığı ve lezbiyenlik olmadığının mücadelesini verdik, toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın ve erkek rollerinin neler olduğunu anlattık, tanımladık.  Kısacası kullandığımız sözcüklerin yanlış anlaşılmalara, çarpıtmalara uğramaması için mücadele verildi. Bunun yanında çok ilerlemeler kaydederek, çokça gelişimler yaşadık. Ceza Yasası değişikliği, Soyadı Kanunu gibi ciddi kazanımlar elde ettik. Bu kazanımlarla birlikte farkındalık süreci de yaratıldı. Bunların uygulanması, hak talebi ve politikalar noktasında ise taleplerimiz tabi ki devam ediyor. Bunun yanında kazanımlardan bir tanesi de Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi Yasasının kabul edilmesi ve yürürlüğe girmesidir. Bu yasanın geçmesiyle, biz bu dairenin biran önce çalışmaya başlamasını talep ediyoruz. Dairenin içerisinde bölgelerdeki nüfusa göre sığınma evlerinin açılması, alo şiddet hatlarının uygulamaya girmesi gibi. Daire aslında kendi içerisinde çok kapsamlıdır ve hayata geçmesini sabırsızlıkla bekliyoruz” diye konuştu.

“Teşkilat Yasası olumlu adım”

Ülkedeki Sosyal hizmetler Dairesinin fonksiyonlarının da gelişmesi gerektiğine vurgu yapan  Aktivist Fezel Nizam, “Sosyal hizmetlerin içinde ücretsiz kreş, bakım evleri, kadın bakım evleri, sığınma evleri, kadın dayanışma merkezleri gibi birçok önemli unsur yer almaktadır. Bunlar Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesinin Teşkilat Yasasının içerisinde olan başlıklardır. Tabi ki bunların yanında polislerin de farkındalık çalışmalarının yapılması ve oluşturulması gerekiyor. Bildiğim kadarıyla geçtiğimiz haftalar da polis merkezlerine bazı yasalar üzerinde ve hangi noktalarda nasıl davranılması gerektiği noktasında bilgiler verildi. Tabi ki yapılması gereken çok şey var ama yaşadıkça, deneyimledikçe bunların üzerine elimizden geldiğince gidiyoruz” dedi.

“Kadının masada sözü olmaz”

Kadının siyasetteki rolü ve kadın örgütlülüğü konusunda da açıklamalarda bulunan Feminis Atölye Aktivisti Fezel Nizam; “Siyasi partilerin, kadın kollarının 8 Mart gibi özel günlerde çay partisi veya bu tarz etkinliklerle sosyalleşmesini, üretimi engelleyici bazı girişimler olduğunu düşünmekteyim. Kadınların siyasette yer almamaları ve geri planda kalmaları da bunun nedenidir. Kadınlar masayı kurar, masayı toparlar ama siyasi ve politik meselelerle ilgili masada konuşulanlara dair herhangi bir sözü olmaz. Bu olay aslında bize ne kadarda arka planda olduğunu gösterir. Kadınların siyasi partilerdeki rolü, çalışan erkeğe çay, kahve yapmak, ya da siyasi partilerde broşür dağıtma, etkinlik yapma veya bir çay partisinde, etkinlikte örgütleme rolcüsü olarak konumlandırılmıştır. Bu algıyı günden güne kırsak da, parlamentoya baktığımızda yine kadın vekil sayısının düşük olduğunu görüyoruz. Ülkemizi dünya ve Avrupa parlamentoları ile kıyasladığımızda bizdeki kadın temsiliyetinin çok düşük olduğunu görüyoruz. Bu noktada parlamento da kadın kotasıyla birlikte bu alana yönlendirmelerin olması gerektiğini düşünmekteyim.”

“Siyasette kadın temsili çok önemlidir”

Cinsiyet Eşitliğine Duyarlı Bütçeleme'nin hayat bulması için kadının siyasette daha çok varolması gerektiğine dikkat çeken Niazm sözlerini şöyle sürdürdü; "Sığınma evi, sosyal hizmetlerin geliştirilmesi ve bunlara bütçelerin ayrılması gerektiği bugünkü erkek egemen yapıda düşünülemiyor. Ekonomik alanda kadın erkeğin eşit statüde yer almaları, eşit işe eşit ücret hakları çok da erkek bakış açısıyla fark edilmeyecek şeyler olduğu için buna dair yasal ve kamusal düzenlemeler de gerçekleşmiyor. Dolayısıyla bu noktada kadınların siyasi temsili çok önemlidir” şeklinde konuştu.

“Eğitim müfredatı şart”

Kıbros sorununda kadının rolü üzerine de saptamalarda bulunan Aktivist Fezel Nizam, “Müzakere sürecinde ve Federal bir Kıbrıs’ın inşaasında Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine duyarlı mevzuatların birleşmesi gerekmektedir. Bu bağlamda da oluşturulan Cinsiyet Eşitliği Komitesi birçok önerilerde bulunuyor. Özellikle sosyal hizmetler noktasının federal bir bakış acısı ile ele alınması gerekir. Toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı, barış kültürünü yayacak, nefret söylemlerini ortadan kaldıracak bir eğitim müfredatı da bu noktada çok önemlidir. Federal Kıbrıs’tan ve halkların barış ve refah içinde yaşamasından bahsedeceksek eğitimin önemi çok büyüktür.”

“Kadınlar acıları ile baş başa bırakıldı”

Kıbrıs'ta yaşanan savaşlar ve kadınların uğradığı tecavüzlere de değinen  Nizam, sözlerini şöyle tamamladı ; “Savaşlarda hem Kıbrıslı Türk, hem de Kıbrıslı Rum kadınlar tecavüzler yaşadı. Kıbrıslı Rumlar son dönemlerde kendi tecavüzleriyle yüzleşmeye ve bunları dillendirmeye başladı. Bu tecavüzlerin haberlerini okurken çok duygulanıp, zor anlar yaşadım, çünkü üzerinden 50 yıl geçse de kadınlar bu yükle yıllarca yaşamışlar, ne acıdır ki bu yaşananları ne Kıbrıslı Rumlar, ne Kıbrıslı Türkler ne de Kıbrıs Cumhuriyeti görmemiş, görmezden gelmiş. Kadın bunca yıldır kendi acıları ile baş başa bırakılmış. Aslında savaşın en kara lekelerinden bir tanesi budur. Bugün bu aynı şekilde Türkiye’nin doğusunda, Suriye’de de yaşanan da ayni şey. Dolayısıyla savaşlarda kadın bedenini bir araç olarak kullanmaktadırlar. Bu noktada Kıbrıs sorunu bağlamında Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Türklerin birbirini görerek, yüzleşerek ve birbirimizi anlayarak, barış dilini kurarak federasyonu toplumlara aşılayabileceğimize inanmaktayım. Yoksa  bu masa başında müzakerelerle 2 liderin görüşmesiyle anlaşma imzalandıktan sonra bitecek iş değildir.