Mağusa Gençlik Merkezi (MAGEM), Türkiye’den gelen suyu Kıbrıslı Türklerin demokratik iradesine bağlı kurumların yönetmesi gerektiğini belirtti.

MAGEM Aktivisti Mustafa Öngün yazılı açıklamasında, geleceğin küçük siyasi çıkarlara hibe edilemeyecek kadar önemli olduğunu belirterek su temin projesinde gelinen son aşamada, toplumun geleceğini düşünen tüm örgüt ve kuruluşların, farklılıklarını bir yana bırakması ve sivil toplum örgütlerini de kapsayacak şekilde, partiler üstü bir platform oluşturulması  gerektiğini kaydetti.

Öngün, MAGEM’in küçük siyasi çıkarlar peşinde olmayan ve bu tavrı benimseyen tüm siyasi parti ve örgütlerle birlikte hareket etmeye hazır olduğunu bildirdi.

Su konusunda Türkiye’nin önergesinin hükümet programıyla örtüşmediğini belirten Mustafa Öngün, CTP Parti Meclisi’nin TC’nin önergesini bu sebeple reddettiğini; bunun üzerine TC hükümetinin KKTC’ye yapılan maddi yardımlar üzerinden yaptırımlar uygulamaya başladığını savundu.

“Bu yaptırımları Kıbrıslı Türklerin demokratik iradesine, bu ülkenin ve gençlerin geleceğine yapılan bir darbe olarak algılıyor ve kabul etmiyoruz” diyen Öngün, Mağusalı gençleri bu yaptırımlar karşısında hep birlikte kendi geleceğine sahip çıkmaya ve yaptırımlar karşısında dik durmaya davet ettiklerini belirtti.

Öngün, “asrın projesi olarak tanıtılan su temin projesinin toplumun geleceğine nasıl bir katkıda bulunacağının şaibeli olduğunu” da savunarak suyun halka çok daha pahalıya satılacağına dair ciddi çalışmalar bulunduğunu kaydetti.

Öngün şu görüşleri belirtti:

“Su gibi temel bir ihtiyacın demokratik irade dışına çıkarılıp özel şirketlere devredilmesi kabul edilebilir bir öneri değildir. Mevcut sistem her ne kadar sorunlu olsa da, sorunlar, demokratik seçimlerle yetki alan siyasi irade tarafından düzeltilmelidir. Bugün TC hükümeti tarafından yapılan dayatmalar, şu veya bu partiye değil, toplumun iradesine yapılan dayatmalardır.

Suyun özelleşmesi, bu toplumun geleceğini özel şirketlerin insafına bırakmak olacağından, öngörülen anlaşma kabul edilemez. Ayrıca siyasi iradenin kabul etmediği bir anlaşmayı, dayatmalar aracılığı ile kabul ettirmeye çalışmak, su temin projesinin artık sadece su ile sınırlı kalmadığını, Kıbrıslı Türklerin toplumsal varoluş ve siyasi irade meselesine dönüştüğünü göstermektedir. Bu yüzden de, toplumsal varoluşun ve demokratik iradenin devamı için ‘suyu biz yönetmeliyiz’ diyoruz.

Gelinen aşamada hükümetten talebimiz gelişen sürecin şeffaflaştırılmasıdır. Sürecin şeffaflaşmasıyla birlikte diğer örgüt ve partiler de zaman kaybetmeden ‘suyu biz yöneteceğiz’ şiarı altında ortak bir platform kurmalı ve mücadeleye başlamalıdır.”