Eniz Orakcıoğlu

Eski Müzakerecilerden Ergün Olgun, Kıbrıs orununda gelinen aşamayı ve bundan sonraki olasılıkları Yeni Bakış’a değerlendirdi.

“Gelecekle ilgili olarak herhangi bir ümit vermiyor”

Eski Müzakerecilerden Ergün Olgun, Kıbrıs’ta  Federal bir ortaklığı mümkün görmediğini vurgulayarak, “Bugüne kadar yaşanan gelişmeler ışığında federal bir ortaklığın Kıbrıs’ta gerçekleştirilebilmesi için siyasi eşitlik ve iki kesimlilik başta olmak üzere ön görülen koşullar çerçevesinde varılacak bir anlaşmanın Avrupa Birliği normlarında birinci hukuk olabilmesini mümkün görmüyorum. Çünkü Rum tarafın tarihi vizyonu değişmeyen bir şekilde devam etmektedir.  Bu nedenlerle sürekli olarak Hidrokarbon konusunda ve Anastasiadis’in, Enosis kararının okullarda kutlanması kararındaki açıklaması içerisinde de yer alan ve bize bir azınlık olarak bakan açıklamaları, bu koşullarda siyasi eşitlik ve iki eşit mal sahibi temelinde bir anlaşmanın yapılması bence mümkün olmayacaktır. Bunu sürekli olarak kendi lehlerine sulandırıp veya şekillendirip bir anlaşmayı bize dayatma ve bunun içinde kendilerine göre bir takım kozlarla, bizi sıkıştırma arayışları devam etmektedir. Bu nedenle geçmişten bu güne kadar gelen bu koşullarla, bu çözüm şekli çerçevesinde gelecekle ilgili olarak herhangi bir ümit vermiyor” dedi.

“İrade ortadan kalkmış değildir”

Güney Kıbrıs’ta okullarda Enosis Plebisti anma günlerinin kutlanması kararının değişmediğini sadece bu kararı uygulayacak merciinin değiştiğini ve yürütme organına verildiğini anımsatan Olgun, “Bu kararı uygulamak da yürütme organının iradesine bağlanmıştır.  Yarın başka bir Eğitim Bakanı, başka bir hükümet veya Cumhurbaşkanı gelir, bu kararı uygulaya bilir. Kısaca bunun icrası ile ilgili uygulamanın değiştiğini görüyoruz, irade ortadan kalkmış değildir” şeklinde konuştu.

“Kıbrıslı Türklerin söz hakkı bulunduğunu kabul etmiyorlar”

Olgun, sözlerine şu şekilde devam etti; “Türkiye’nin yaptığı  hidrokarbon çalışmalarına ilişkin Rum resmi makamlarının  açıklamalarında söylemiş oldukları şey; ‘Biz Kıbrıslı Türklere Hidrokarbon konusunda Kıbrıs Cumhuriyetinin vatandaşları olarak haklarını vereceğiz, bu bizim egemenlik hakkımızdır’ deniliyor. Yani egemenlik hakkının hala  kendilerinde olduğunu, işgal ettikleri Kıbrıs Cumhuriyetinde olduğunu ve bunun paylaşılan bir egemenlik olduğunu, bunun içerisinde Kıbrıslı Türklerin söz hakkı bulunduğunu kabul etmeyen bir anlayış devam ediyor. Enosis kararının alınmasıyla ilgili olarak ortaya koymuş olduğumuz tepkiyi aynı şekilde koymamız için Rum tarafının bize yönelik sergilediği bir tavır var ve bu konuda sesiz kalıyoruz. Kaldı ki bu konunun müzakerelerin bir parçası olması gerekir.”

“İki tarafın statülerinin eşitlenmesini sindiremiyorlar”

Cumhurbaşkanı  Akıncı’nın güven artırıcı önlemler konusunu masaya getirilmesi gerektiğini daha önce de dillendirdiğini anımsatan Olgun, “Kısacası Yukardan aşağıya bir federasyon gerçekleştirilemez, aşağıdan yukarıya da bu sürecin yaşanması lazımdır. Hidrokarbon da bunun örneği olabilirdi. Bu sadece Güney Kıbrıs’ın mal sahibi olduğu bir şey değildir. Mademki ortak bir devletten söz ediliyor, Özellikle gelmiş olduğumuz ve önümüzde de doğal bir takvim olduğunu iddia ettikleri dönemde her iki tarafında katılımıyla gerçekleştirilecek bir uygulama olmalıdır. Hidrokarbon konusu ve telefon konusu dahil, her konuda örneğin su ile ilgili olan konuda da ortak bir komite içerisinde bunların nasıl bütün adanın yararına kullanılabileceğini gündeme getireceği, aşağıdan yukarıya pratikte iki tarafın işbirliğini görülebilir hale getirecek ve güveni tesis edecek sürecin yaşanmasına ihtiyaç var. Dolayısıyla ben bütün bunların yapılmamış olması ve Rum Tarafının sadece kendinin egemen olduğu iddiası ile ve iki tarafın statülerinin eşitlenmesini, yani bizim meşruiyetimizin onların meşruiyetiyle eşit olduğunu gösterecek hareketlerden kaçınmasını sindirilmemiş olmasının kanıtı olarak görüyorum. Bu da bana endişe veriyor” dedi.

“Toplumu gözü kapalı bir maceraya sürükleyemeyiz”

Cumhurbaşkanı Akıncı’nın Kıbrıs’ta iki taraf arasında bir işbirliği ilişkisinin geliştirilmesi konusunda samimi bir gayret içerisinde olduğunu anlatan Olgun, “Ama bunun sadece Kıbrıs Türk tarafının gayretiyle mümkün olamayacağını da görmemiz lazımdır. Bu gayret içerisinde federal ortaklığın ön koşullarını ortadan kaldıracak ve bunları sulandıracak adımlar atılması halinde geriye dönülmesi mümkün olmayan Kıbrıs Türk tarafının aleyhine sonuçlar doğurur. İyi niyetle hareket ettiğimiz doğrudur, ama karşı tarafta bir iyi niyet yoksa ve federasyonun ortaya çıkan temel ilkelerine saygı yoksa o zaman bir yere varmak mümkün değildir. Dolayısıyla Sayın Akıncı dolaylı olarak bu duruma işaret etmektedir ve ‘Birleşmiş Milletlerin iki tarafa eşit ve tarafsız bir şekilde davranarak Kıbrıs’ta üzerinde mutabakata varılan ilkelere uyumlu bir şekilde sözlü olarak yapıcı öneriler ortaya koyabilir’ diyor. Çünkü Kıbrıs’ta bir ilişkinin başlayabilmesi için iki tarafın kendini evinde kendini huzur ve güven içerisinde hissedip de yeni ilişkiye başlayabilmesi için şart olduğunu Sayın Akıncı’da toplumda bilmektedir. Dolayısıyla bir gayret olduğu doğrudur, fakat bu gayretinde bir sınırı vardır. Kısacası İlkeli müzakerelere ihtiyaç vardır ve ilkelerde bellidir, bu ilkelerin dışına çıkamazsınız ve BM’nin de bu ilkeleri gözetmesine ihtiyaç vardır. Sürdürülebilirlik son derece önemlidir. Bizim istediğimiz sadece yazılı bir anlaşma yapmak değil, ayrıca bu anlaşmanın yaşayabilmesidir.  Yaşayabilmesi için ise dünyanın ve federal ortaklıkların neden başarısız olduğuna dair bir hayli deneyimi vardır ve bu konuda birçok literatür vardır. Bunların hepsini göz önünde bulundurmamız şarttır. Kısacası toplumu gözü kapalı bir maceraya sürükleyemeyiz” dedi.

“Türkiye kendine tehdit oluşturacak bir anlaşmayı kabul etmez”

Olgun, sözlerine şu şekilde devam etti; “Türkiye’nin Kıbrıs’a bakışı ve Kıbrıs Türklerinin hatta Sayın Cumhurbaşkanının bu müzakere sürecine bakışında bir dönüm noktasına girilmiştir. Bu noktada Kıbrıs Rum tarafı aklını başına toplayıp da gerçek anlamda bu bölgede barış ve istikrarın sağlanabilmesi ve  bölgedeki kaynakların istikrar içerisinde güvenli bir ortamda değerlendirilmesini istiyorsa ortaya çıkmış olan ilkelere saygılı olması lazımdır. Kendilerinin hegemonyacı yaklaşımı ile bu sürecin elde edilmesi mümkün değildir. Bunun dışında bölgedeki gelişmeler de yeni değerlendirmelerin yapılmasına zaruret kazandırıyor. Yani ülkelerin sınırları ötesinde, ülkeye yönelik tehdit kaynakları ve oralarda düşmanca davranacak olası tehditlerin konuşlanması artık ülkelerin ele alması  ve bu konuda bir şeyler yapılması gereken bir noktadayız. Türkiye’nin Suriye’de izlediği politika, yani sınırları ötesindeki tehditleri göz önünde bulundurma politikası Kıbrıs içinde geçerlidir. Hiçbir zaman Türkiye Kıbrıslı Türklere olan sorumlulukları yanında Kıbrıs’ın kendine tehdit oluşturacak bir şekilde bir anlaşma ile sonuçlanmasını kabul edemez. Çünkü buraya en yakın ülke Türkiye’dir ve Kıbrıs’ın ona bir tehdit oluşturmasını istemeyecektir”

“Bu son fırsattır”

Bölgedeki deniz yetki alanlarındaki hidrokarbon yataklarının veya doğal kaynakların değerlendirilmesiyle ilgili olarak Türkiye’nin de hakkı olduğunun altını çizen Olgun, “Kıbrıslı Türklerin haklarının yanında kendinin de açıklamış olduğu kıta sahanlığına dair hakları vardır. Bu bölgenin en büyük deniz şeridine sahip ülkesi Türkiye’dir. Deniz hukuku altında nüfus ve deniz şeridinin uzunluğuna bağlı olarak o bölgedeki doğal kaynakların paylaşılması ilkesi de esastır. Küçük bir adanın bütün bir bölgenin doğal kaynaklarını kontrol etmesi ve sadece kendine kullanması kabul edilemez. Dolayısıyla Rum tarafının böyle bir arsızlık içerisinde hareket etmesi önümüzdeki günlerde yeni politikaların gündeme getirecektir. Bu fırsatın son birkaç ay için kritik ve son fırsat olarak görüyorum.”