Rum yönetiminin, doğal kaynaklar konusunda Talat-Hristofyas müzakerelerinde kaydedilen yakınlaşmaları ve merkezi hükümetin doğal kaynaklardan edineceği gelirin oluşturucu devletçiklere paylaştırılması konusundaki Eroğlu-Hristofyas yakınlaşmalarını incelediği bildirildi.

Politis “Eroğlu’nun Blöfünü Çürütürken... Kıbrıs Rum Tarafının Türkiye’ye Karşı Potansiyel Müttefikleri Kıbrıslı Türkler” başlıklı haberinde, Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in RİK’in elektronik haber sitesine verdiği özel mülakattan, Rum tarafının Talat-Hristofyas ve Eroğlu-Hristofyas yakınlaşmalarını incelediği sonucunun çıktığını yazdı.

Gazete doğal gaz konusunun toplumlararası müzakerelerde görüşülmediğini, Rum tarafının bu konunun çözümden önce görüşülmesini istemediğini gerek ilke nedenleriyle gerekse Rum toplumunun iç politika nedenleriyle vurgulamakta olduğunu hatırlattı, özetle şunları yazdı:

“Bu hareketi ile hükümet, Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıs Türk toplumunun aleyhine olmadığı, anlaşmazlığın Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türkiye arasında olduğu net yaklaşımını benimseyip ileri götürmenin, menfaatine olduğunu anlamaya başlamış görünüyor.

ULUSLARARASI CAMİADAN, KIBRISLI TÜRKLERİN DÖNGÜ DIŞINDA KALMAYACAĞININ GÜVENCE ALTINA ALINMASI GEREKTİĞİ MESAJLARI GELİYOR”

Çünkü uluslararası alandan alenen veya perde gerisinde, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin MEB’indeki doğal kaynaklarını kullanma hakkının tartışma konusu olmadığı ancak en azından Kıbrıslı Türklerin bu döngü dışında kalmayacaklarının güvence altına alması gerektiği, buna karşılık Rum tarafının müzakereleri solunum cihazında tutarak doğal gazdan yararlanacağı yönünde mesajlar gelmeye devam ediyor.

Sosyalist Grup Başkanı Gianni Pitelis, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin doğal gaz konularını muadili Kıbrıs Türk makamlarıyla istişare etmesi gerektiğini ilk dillendiren kişi oldu. Bu, Kıbrıs Rum tarafını somut bir şekilde hareket etmeye mecbur etmese de uluslararası alanda şekillenen görüntüyü, yani Kıbrıs Cumhuriyeti’ne desteğin açık çek olmadığını ve Lefkoşa’nın da Türkiye tarafından istismar edilmemeleri için Kıbrıslı Türklerin çıkarlarını düşünmek zorunda olduğu anlayışını gösteren bir açıklamadır.

Eroğlu, doğal gazın müşterek yönetilmesinin iki taraf arasındaki yakınlaşma olduğunu defalarca söyledi. Downer belgesinde listelendiği şekliyle Hristofyas-Talat yakınlaşmalarında doğal gaz ifadesi yer almayabilir ancak merkezi hükümet gelirlerinin, Kıbrıslı Türklerin kişi başına milli gelirleri Rumların gelirinin yüzde 85’ine ulaşıncaya kadar ancak hedefe ulaşılmasa da 13 yılı geçmeyecek şekilde Kıbrıs Türk toplumu lehine paylaşılacak olmasına görüş birliği olarak işaret ediliyor.

Anastasiadis mülakatında, Eroğlu’nun doğal gaz konusunda Hristofyas ile varılan yakınlaşmayla ilgili sözleri konusunda ise müdahil bütün tarafların yardımıyla incelendiğini,  Eroğlu’nun söylediklerinin geçerli mi olduğunun yoksa yine neyin yakınlaşma olduğu neyin olmadığı konusundaki malum oyununu mu oynadığının saptanmaya çalışıldığını söyledi.

Kıbrıslı Türk liderin muhtemel blöfünü çürütmek için Kıbrıs Rum tarafı da Kıbrıslı Türklerin haklarının güvence altına alınması konusundaki her türlü kuşkuyu ortadan kaldırmaya çalışmalıdır.”

STİLİANİDİS: “BAŞKANIN İÇ TÜKETİME YÖNELİK AÇIKLAMALARI ENDİŞE YARATIYOR”

Fileleftheros AKEL Politbüro üyesi Stefanos Stefanu’nun kaleme aldığı makaleyi “Endişe Yaratan Açıklamalar” başlığıyla yayınladı.

Gazeteye göre Stefanu Anastasiadis’in, Türkiye’nin yayınladığı Navtex’i yürürlüğe koyarak Doğu Akdeniz’de faaliyete geçmesi üzerine Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in müzakereleri askıya alma kararını desteklediklerini ancak aynı zamanda müzakerelere son verilmesine karşı olduklarını hatırlattı.

Türkiye’nin temel hedeflerinden birinin doğal gaz konusunu toplumlararası anlaşmazlık haline getirip Kıbrıs müzakerelerine katmak olduğu görüşünü ortaya koyan Stilianidis, Türkiye’nin Kıbrıslı Türkler adına konuşarak Rum yönetiminin doğal gazdan yararlanmasını engellemeye, bölgedeki enerji sahnesine katılarak Doğu Akdeniz’deki hidrokarbonlarda söz hakkı edinmeye çalıştığını, ABD’nin de bunu istediğini vurguladı.

Stilianidis var olan tehlikeler karşısında Anastasiadis’in bu konuda iç tüketime yönelik açıklamalarına son vermesi gerektiğine işaret ederek, “Ne gerilim, ne de Başkan Anastaiadis’in müzakereler konusunda neyi yapmasının söz konusu olmadığı açıklamaları Kıbrıs’ın menfaatinedir.  Harekette bulunmaya hazırız, yeter ki Türkiye gerilimi düşürecek şekilde hareket etsin demeliyiz” vurgusunu yaptı.

Doğal gazın,  Kıbrıs sorununun çözümü için Türkiye’ye teşvik olarak kullanılması gerektiği görüşünü ortaya koyan Stilianidis “Bu teşvikin olabilmesi için Kıbrıs Cumhuriyeti’nin doğal kaynaklarını kullanmadaki egemenlik hakları sorgulanmamalıdır. Kıbrıs Türk toplumu menfaat sağlayabilir, Türkiye de Kıbrıs sorunu çözülürse Kıbrıs Cumhuriyeti ile işbirlikleri umabilir.

“2010 VE 2011’DE SAĞLANAN YAKINLAŞMALAR ULUSLARARASI CAMİANIN DİKKATİNİ BİZİM TARAFA BASKI YAPMAK YERİNE TÜRKİYE’YE YÖNELTMEK İÇİN KULLANILMALIDIR”

2010’daki müzakerelerde doğal kaynakların çözümden sonra (Kıbrıslı Türklerin de etkin katılacağı) merkezi federal devletin yetkisinde olacağı konusunda görüş birliğine varıldı. 2011’de doğal gazın değerlendirilmesinden edinilecek gelirlerin paylaşımında yakınlaşma sağlandı. Dolayısıyla Kıbrıs Rum tarafının doğal gaz konusunda işbirliği yapma niyeti yakınlaşmalarda ortaya konulmuştur. Bu iki yakınlaşma uluslararası camianın dikkatini bizim tarafa baskı yapmak yerine Türkiye’ye yöneltmek için kullanılmalıdır. Karar verecek olan Başkan Anastasiadis’tir.”

ROLANDİS: “TÜRKİYE BUGÜNE KADAR HER TEHDİDİNİ GERÇEKLEŞTİRDİ”

Öte yandan Atithia, Rum yönetimi eski bakanlarından Nikos Rolandis’in kaleme aldığı makaleyi “Barbaros, Haklar, Kararlar ve Acı Gerçekler” başlığıyla yayınladı.

Rolandis, Türkiye’nin 1974’ten bugüne kadar yaptığı her “tehdidi” yerine getirdiğini, kimsenin de çıkıp kendisine dur demediğini, Rum tarafının da yanında Yunanistan dahil hiç kimseyi bulamadığını çeşitli örneklerle (Barış Harekâtı, KKTC’nin kuruluşu, S-300’lerin Kıbrıs yerine Girit’e gönderilmesi, v.b.) hatırlattı. Makalesinde, hidrokarbon konusunun ilk kez kendi bakanlığı döneminde gündeme geldiğini ve Mısır’la ilk anlaşmaya kendisinin imza attığını anımsatarak özetle şunları da kaydetti:

“Petrol ve doğal gaz olan bölgelerin çoğunda sürtüşme ve savaş da olduğunu biliyorum. Kara altının çoğu zaman kara bela olduğunu da biliyorum. Yanımızda, Ege’de hakları olmasına karşın Türkiye ile sürtüşmeye girmek istemeyen bir Yunanistan var. Çatışmalar ve anlaşmazlıklar neredeyse her yerde var.

Bizim örneğimizde miktar, uluslararası olgulara göre çok azdır ancak değeri Kıbrıs gibi küçük bir ülke için çok fazladır. Ancak hemen yanı başımızda Türkiye gibi, geçmişte her tehdidini gerçekleştiren tehlikeli bir ülke var. Türkiye’nin geri adım atacağına inanmıyorum. Türkiye’nin de, bütün devletlerin benimsediği bir argümanı var: Kıbrıslı Türklerin hakları.

Türkiye egemenliğimize ve haklarımıza meydan okuyor.  Şimdilik AB üyelik süreciyle de ilgileniyor görünmüyor.  Barbaros’un ve eşlik eden savaş gemilerinin Kıbrıs’ın egemenliğindeki deniz bölgesini istila ettiğini çok iyi biliyor. 1974’ten sonra kimse kendisini toprağımızdan kovmadı. Şimdi kim kovacak? Türkiye hiçbir bedel de ödemedi. Aksine, Birlik üyesi bir ülkedeki işgaline rağmen AB aday ülke olarak kabul edildi.

“SORUNU KIBRISLI TÜRKLERLE ÇÖZELİM, KIBRISLI TÜRKLERİN MANTIKLI VE ADİL BİR PAYA HAKLARI VAR”

Yazdığım birçok makalede Kıbrıslı Türklerle müzakere ederek bir çözüm bulunmasını önerdim. Kıbrıslı Türklerin mantıklı ve adil bir paya hakları vardır. 7 Aralık 2011 tarihli makalemde ‘şahsen, Kıbrıslı Türklerle ne haklarımızı ne de egemenliğimizi etkilemeyecek şekilde bir çözüm öneriyorum. Türkiye’nin petrolleri ve zenginliğimizi çıkarmaya başlaması (onu kim durduracak ki) veya bizi maceralara sürüklemesi senaryolarından kaçınmalıyız’ demiştim.”