Çiğdem Aydın

Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) önde gelen isimlerinden Maliye eski Bakanı Ahmet Uzun, Kıbrıs Türk halkının yüzde 90’dan fazlasının Türkiye’nin garantörlüğünü dışlayan bir çözüme karşı olduğunu söyledi. Diyalog TV ‘Güne Merhaba’ programına konuk olan Uzun “Türkiye’nin garantörlüğünü dışlayan bir çözüme ben de karşıyım ve asla evet demeyeceğim” diyerek, ilgililere önemli bir mesaj gönderdi.

Bazılarının AB garantörlüğünden söz ettiğini anımsatan Uzun, düşüncelerini şöyle anlattı:

“Son zamanlarda tartışmalara baktığım zaman birçok konuda ‘Avrupa Birliğinde bu şu yoktur’ çok kullanılıyor. Örneğin en başta şunu duyuyorum:Türkiye’nin Garantörlüğü olmaz! Niçin olmaz? Avrupa Birliğinde yoktur be arkadaş, Avrupa Birliği varken, AB’nin garantörlüğü varken Türkiye’nin garantörlüğünü ne yapacağız? Kaldı ki olmaz. O yüzden çıkarın atın onu. 

Bir kere şunu bilelim Annan Planında da öyleydi. İstediğimiz bazı noktalar, bizim açımızdan AB normu kabul edilecekti. Yani AB’de yoktur diye bizlere hayır diyemezler, bunu peşinen kabul etmişlerdi bizim anlaşmamız bile, ki bu anlaşmada yer alacak bütün bu maddeler AB mevzuatının bir parçası olacak. Bu yüzden AB’de yoktur, AB’de Türkiye’nin garantörlüğü olamaz diye bir şey yok. Bal gibi da olur.” 

Anastasiadis rüya görüyor

Rum lideri Nikos Anastadiadis’in, Türk askerinin adadan ayrılması konusunda rüya gördüğünü belirten Uzun şunları söyledi: 

Anastadiadis’in açıklamalarına bakıldığında bize Kuzeyde böyle bilgiler verilmedi. Anastadiadis diyor ki kendilerine bilgi verilmiş Türk askeri adadan ayrılacak diye. Ayrılacak başka bir şeydir Türk askerinin garantörlüğü devam edecek başka bir şeydir. Ben kendimi solcu zannediyorum ve ona inanıyorum. İyi bir solcu olduğuma inanıyorum başarabildim mi başaramadım mı onu bilemiyorum ama kendimi öyle nitelendiriyorum. Buna rağmen diyorum ki ben Türkiye’nin garantisi olmayan bir çözüme asla evet demem. Ve ona inanıyorum ki; halkın yüzde 95’i,  96’sı da evet demez. Adanın Kuzeyini garanti etsin Güneyden bize ne, veya Birleşik Kıbrıs’tan bize ne? Bizim burada kastımız kendi canımız, malımız, namusumuzun Anavatanımız tarafından garanti edilmesidir Mühim olan Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan Türklerin güvencesini sağlamaktır. Rumlar istemiyorlarsa Yunanistan çekilir garantör olmaktan. Rumlar ‘Kıbrıs’ın güneyini garanti etme ey Türkiye der. Türkiye de kuzeyini garanti eder çözülür. Ama bunlar kalksın, Avrupa Birliği Garanti etsin diyenler Avrupa Birliği nereden garanti oldu, hangi fonksiyonu, hangi gerekçe, hangi nedenle, hangi güçle? Milis gücü bile yok Avrupa Birliğinin. Karar alacaklar da başka bir AB ülkesi buraya olası bir sorunda  gelene kadar zaten sorun da kalmaz. Biz bunları 1974 yılına kadar yaşadık. 1974 yılına kadar Birleşmiş Milletler askerleri vardı, her çatışma çıktığında ortadan kayboluyorlardı, çatışma durulduğunda en son gelirlerdi tekrar ve kayıt tutarlardı kaç kişi vuruldu, kaç kişi öldü diye. BM’nin bile ki bir askeri vardı, bir milis gücü vardır. Dolayısıyla bunlara karnımız tok. Ya kabul edeceksin garantisiz Rum’un insafını ya da diyeceksin ben Rum’un insafına kalmam arkadaş, ben Türkiye’nin garantörlüğünü isterim. Türkiye Cumhuriyeti ile ekonomik konularda zaman zaman ayrı düşmemiz veya özelleştirme gibi konularında ayrı düşmemiz demek değildir ki garantörlüğünü da istemeyeceğiz da aramızda her şey bitti artık diyelim. Böyle şey olmaz. Ben evet demem.”

CTP’deki değişim

Ekonomik konulardaki görüşlerini aktarırken kendi partisi CTP’yi de eleştiren Uzun şöyle dedi:

“CTP’nin zayıf kanadı hem Avrupa Birliği (AB) istiyor hem de sistemi hayata geçiremiyor. Daha önce neydi, CTP solda bir parti, dolayısıyla uygulamalar vs.. bakımından AB’ye değil Moskova’ya bakarak rota çiziyor. Dolayısıyla o ortamda biz AB’yi istemiyorduk Avrupa Birliği emperyalistlerin kurduğu bir ortaklıktı bizim için. Gerçekte budur yani emperyalistlerin kurduğu bir ortaklık. Ancak evdeki hesap çarşıda uymadı. Bizim kâbe gitti, yok oldu. Moskova artık yok. Bu defa da CTP biraz boşlukta kaldı, yerine ne koyacaktı? İşte o noktada Avrupa Birliğinin demokratikleşmesi, demokratik eğilimleri, İnsan Hakları, belli normlarda ülkeleri idare etmek, o cazip geldi ve Avrupa Birliğini savunmaya başladı. Ama önümüzde büyük bir çelişki vardır. Bir taraftan solculuk ruhu, özelleştirmeye hayır, liberalleşmeye hayır, diğer taraftan Avrupa Birliği’nin liberal politikası yaşanıyor şu anda. Avrupa Birliği bizim söylediklerimizi anlayamaz. Ya AB’nin yanındasın dolayısıyla özelleştirmeye evet diyeceksin ya da karşısındasın. Bu da bizim çelişkimizdir. Buna rağmen ben yapabileceğimize inanıyorum. CTP zaten özel sektöre kapalı değildir. Örneğin özel sektör geliyor elektrik üretiyor elektrik dağıtıyor ama devletin olanı neden sana vereyim noktasındadır. CTP’de şu anda değişen nesille sanki biraz daha liberalleşme ’ye adım atıldı gibi biraz daha liberal yapıya veya organizasyona doğru gidiyor ama CTP’nin içerisinde bir de güçlü, gelenekçi veya daha devletçi bir eylem vardır dolayısıyla bunlar birbirlerini dengeye getirecektir diye düşünüyorum.”


CTP su konusunda sınıfta kaldı

Türkiye’den gelen suyun yönetimi ve dağıtımı konusundaki gelişmelere de değinen Ahmet Uzun, partisi CTP’yi sınıfta kalmakla suçladı. Uzun şöyle dedi:

“Bana göre bu su konusu pek doğru cereyan etmedi. Bilhassa su konusunda cereyan eden olaylar ve Cumhuriyetçi Türk Partisinin (CTP) su konusundaki Parti Meclisi’nin tavrı. CTP biraz sınıfta kaldı demeyim ama notu kırıldı. Vatandaş olarak düşündüğümde, ‘ben evime suyu istiyorum, ben evimde çeşmeyi açtığımda kaliteli su akmasını ve sürekli akmasını istiyorum. Evimde su akmıyor, bugün hava yağmurludur. Belki de yola çıkarsak bugün dışarıda boğulacağız sudan ama eve girdiğimizde susuz kalacağız. Orada da bir su kaynağı bir türlü bana ulaştırılamıyor.’ 

Senin görevin hükümet olarak bu suyu vatandaşa  ulaştırmaktır. Sonra, nasıl ulaştırırsın günahı da sevabı da senin boynuna. Vatandaş olarak ben iyi yaptıysan alkışlayacağım. Yöntemi kötü kullandıysan da eleştireceğim. Siz de buna razı olacaksınız hükümet olarak yönetici budur. Hiçbir icraat gördünüz mü ki her kesimden alkış toplasın? Bu mümkün değildir. Burada da alacaksınız sorumluluğu ve yapacaksınız. Nasıl isterseniz yapacaksınız ama vatandaş öncelikle su istiyor bunun da bilincinde olacaksın. Bu tipik bir vatandaş davranışıdır. 

Daha farklı bir yerden bakacak olursak, “eh ne yapsın bu insanlar. Vatandan yine bana ne isterlerse yapsınlar” der, işte burada sonucu baştan koymaları gerekiyordu. İlk günlerde gördüğümüz hadise önemliydi o günlerde gördüm dile getirdim onlar da gördüler ama yapmadılar. Neydi hadise ? Özel sektör, belediyeler, devlet hatta Türkiye üçlü veya dörtlü bir ortaklık, bir yapı içerisinde yürütülmesi gerekiyor. Ama burada ne oldu ilk zamanlar “hayır ben, hayır ben” yani bunu Türkiye’ye anlatabilirlerdi çok daha önceden ve bu noktalara gelmezdi diye düşünüyorum.”