Gizem Özgeç yazdı: Nefes almaya utandığın günler olur...

Bazen nefes aldığına, yaşadığına, hayat sürdüğün topraklarda  bazılarıyla aynı soluğu almaktan utanırsın ya.... Öyle zamanlar işte... 
Bir çocuk, genç bir kız  öldürülüyor, hayattan koparılıyor...  Çocuk diyorum, kadın değil... Ve onu katleden  de henüz çocuk aslında... 21 yaşında...Vura vura öldürüyor Helin'i... 
Kanımız donuyor... Başımız ağrıyor... Midemiz bulanıyor...Gözümüze yaş doluyor...  Ama belli ki herkes bu duygular içinde değil... Bu olayı sıradanlaştıranlar, magazinleştirmeye çalışanlar ve kötü kalpleriyle okuyanlar var... Diyor ki birileri: " Zaten daha önce evden kaçmış bu kız... Sorunluymuş!!!"   E yuh artık!!! Bütün suç öldürülen kıza yıkılıyor, birileri tarafından... Tabii o  kız artık konuşamıyor,  çünkü ölüler konuşamıyor! Ama bizler hala konuşabiliyorken, susmamalıyız...
Şimdi biraz düşünün, Helin sizin çocuğunuz da olabilirdi... Onun ailesinin halini bir düşünün... Yaşam hakkı elinden alınan o kız çocuğunu düşünün....Delirmemek elde değil! Helin yok artık.... Ne mahkeme ne de başka bir kurum onu annesine, ailesine geri getiremeyecek..
Gelelim fotoğrafın bakmamız gereken kısmına... Bu korkunç olay, hepimiz için sokakların özgür olmadığını ya da sadece erkekler açısından güvenli olduğunu bir kez daha hatırlattı bize. ...Kendini bilmez densizler, “O saatte bir genç kızın sokakta ne işi varmış!” diye sorsa da, yaşanan bu felaket, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin de yansıması...Oysa kadınların, genç kızların günün her saatinde her yerde olmaya hakkı var!
Tekrarlıyorum...16 yaşında bir genç kız... Çocuk aslında hala...  Bu ülkede  18 yaşından küçük herkes çocuk ve ülkedeki bütün çocuklardan sorumlu olan bir Sosyal Hizmetler kurumu var aslında... Birileri kızacak daha olsa bunu yazmak zorundayız ki,  istismar olan birçok konuda çocuklarımızı, kadınlarımızı koruyamayan devlet, çocukları, şiddetten koruyan önleyici tedbirler de alamıyor... 
Oysa her  cinayette,  bir kadın, bir insan daha suskunluğa gömülüyor, “Benim de başıma benzer bir şey gelirse?” diye korkuyor...
Kadınlara, çocuklara  sahip çıkan sivil toplum kuruluşları da olmasa  vay halimize!
Hemen  her gün okuduğumuz  haberlerden çok net anlaşılabilen gerçek şu ki;  bu olaylar tüm toplumu etkiliyor.
Bir an önce çocuk izlem merkezlerini hayata geçirmek,, her bölgede Şiddet Önleme Merkezleri ve sığınma evler kurmak,  Alo 183 ihbar hattına altyapı kazandırmak, Sosyal Hizmetler Dairesi'ne daha fazla istihdam ve bütçe yaratmak,  okullarımızda toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimini zorunlu hale getirmek zorundayız... Risk altındaki kadın ve çocukların can güvenliğini önceleyen, ekonomik ve psikolojik şiddet, fiziksel şiddet, ısrarlı takip, cinsel taciz, tecavüz dahil cinsel şiddet, eziyet gibi suçlara ilişkin caydırıcı cezaların uygulanıp uygulanmadığının takipçisi olmak zorundayız...
Medyaya gelince... Hatırlatmak da fayda var... Gazeteciler psikolog, yargıç, falcı veya hikaye yazarı değildir..... Haberi sunarken söylentilerden, yakıştırmalardan, kalıplaşmış formüller ve yargılardan uzak durmak durumundayız...Unutmayalım ki; her türlü şiddet, bunu haklılaştıran dil ve söylemlerden besleniyor...Eril cinsiyetçi kültür hem kurban ediyor hem de yeni kurbanların yaratılmasına zemin oluşturuyor....Bu noktada bizlere çok fazla sorumluluk düşüyor...
Şimdi lütfen daha az laf, daha çok icraat!