Yurdagül Aatun

Yüksek Mahkeme Başkanı Şafak Öneri, adaletin geç tecelli ettiğini ancak bunun tek suçlusunun mahkeme olmadığını söyledi. Hukuk ve ceza davalarında büyük artış olduğuna vurgu yapan Öneri, 2014’te 18 bin 355 hukuk davasının dosyalandığını ve 12 bin 822 dosyayı 2015’e aktarmak durumunda kaldıklarını kaydeden Öneri, 2015 yılının ilk yarısında bu davalara 11 bin 889 dava daha eklendiğini anlattı. 

Mevcut yargıç sayısıyla bu davaları hızla sonuçlandırmanın mümkün olmadığına dikkat çeken Öneri, Kaza mahkemesinde asıl sorunun bina sorunu olduğunu belirtti. Hâkim istihdamı konusunda sıkıntı olmadığını ancak davanın görüleceği salon bulunmadığını kaydeden Öneri, “bunun için polisten kalan binanın restore edilmesi planlanmıştı ancak kaynak yetersizliğinden ek bina yapılamadı. Bir hukukçu olarak bunu kabul etmem mümkün değil. Adalet başka şeye benzemez. Adalete yatırım yapmak lazım. İnsanların en hassas olduğu konudur. Haksızlığa uğrayanın hakkını zamanında vermezseniz ülkedeki kaosu bir düşünün. Mahkemenin yerine geçebilecek durumda hazır bekleyenleri düşünün; Adalet tasarruf edecek yer değil. Başka yerden kesilip bu tarafa aktarmak lazım” dedi. 

“Görevimiz, haklıya hakkını iade etmek”

20 Ağustos 2014’ten  bu yana Yüksek Mahkeme Başkanlığı görevini yürüten Şafak Öneri, yaklaşık bir yıldır hizmet verdiği odasını devretme hazırlıklarına başladı. Göreve geldiği günden bu yana “kral çıplak” demekten çekinmeyen Öneri, yargı sistemindeki tüm sıkıntıları açık yüreklilikle Haberal Kıbrıslı Gazetesi’ne anlattı. 

Soru: Göreve geldiğinizden bu yana yargının sıkıntılarını anlatıyor, yetkililerden yardım istiyorsunuz. Size göre yargının en önemli sıkıntısı nedir?

"Yargının sorunları ve çeşitlidir ama her şeyin başında adaleti sağlamak gelir. Görevimiz de odur. Adaletsizliği gidermek, haklıya hakkını iade etmektir görevimiz. Adalet dağıtmak terminolojik olarak bize mal edilir ama adalet dağıtmak bizim işimiz değildir. Adalete dağıtmak burada değil, yönetim birimlerinde, halkın kendi arasındaki sosyal ilişkilerinde başlar. Oradaki adaletin bozulması halinde biz devreye giriyoruz, aleyhine adaletsizlik olan kişilere adaleti iade ediyoruz. Bizim görevimiz budur."

“Bu binada bir hâkim alacak durumumuz yok”

"Adaletin gerçekleşmesi için bazı şartlar var. Bunların başında bu işle ilgilenenlerin, aynı terminolojiyi kullanayım, adalet dağıtmakla görevli alanların belli fiziki imkânlar dâhilinde çalışması gerekir. Bir de yeterli sayıda bilgili hâkimlerden oluşması gerekir. Hâkimlerin bilgisi bakımından sıkıntımız yok. Tecrübe eksikliği de zaman içinde kapatılıyor. Tecrübelendikçe daha rahat çalışmalar yapıyorlar. Ama sayısal bakımdan çok ciddi sıkıntımız var çünkü dava sayısında çok ciddi bir artış var. Örnek verecek olursak, ilk hâkim olarak tayin olduğum 1983 yılında kısa bir ağır ceza dönemim oldu. Güzelyurt’ta ceza hâkimiydim, tek hâkimdim, ciddi bir yüklenme yoktu. Lefkoşa’ya geldiğimizde de çok az sayıda hâkimle, -belki 6 kişiydik-  alacak verecek dediğimiz hukuk davalarını, aile davalarını iki kişi görürdük. Ceza davası gören bir arkadaşım vardı, bir de mahkeme başkanıyla bir hâkim arkadaşım. İkisi büyük davaları görürlerdi. İki ya da üç kişiydik hukuk davası gören, fazla değildi. Ve biraz zorlanmamıza rağmen çok fazla sıkışıklık yoktu. Bugün öyle değil. Lefkoşa Kaza Mahkemesinde hâkim sayısı 10’u geçti buna rağmen adaletin erken tecellisine katkıda bulunmak için en az üç, belki de 4 hâkime ihtiyacımız var, Lefkoşa Kaza Mahkemesi düzeyinde. Yani gelinen nokta bu. Bunun için fiziki koşullarınızı tam olması lazım. Bu nedir bina sıkıntısı. Münhalde sıkıntı yok. Şu an yasaya göre 7-8 hâkim münhal edecek durumdayız ancak bu binayı ele alırsak, ne memurların ne hâkimlerin rahat çalışma imkânı var. Binadaki odalar tamamen dolmuştur ve bir hâkim daha alacak durumumuz yok. Çok sıkışırsak belki oda bulabiliriz ama salonsuz mahkeme olmaz. Dolayısıyla ciddi bir problemimiz var. Bu problem uzun süredir gündemde olan bir problem."

“Sıkıntılar hep vardı, ben yüksek sesle dillendirdim”

"Belki ben başkan olduğumda yüksek sesle dillendirdiğim için farkımız odur. Ama daha öncede bu sıkıntılar vardı. Çeşitli projeler yaptık. Son 8 sene önce polis genel müdürlüğünün bıraktığı bölümlere mahkemelere savcılara tahsis edildi. O tarihten itibaren de projesi çıktı. Orasını idari bina olarak planladık. Bugüne kadar gerçekleşmiş olsaydı, oraya idare birimlerden bir kısmını aktarıp, boşalan yerlere de salon yapacaktık. Maalesef bugüne kadar gerçekleşmedi. Her zaman dile getirdik. Başbakana maliye bakanına sürekli aktarmamıza rağmen, basın yoluyla da gündemde tutmamıza rağmen maalesef olmadı."

“Bir hukukçu olarak kabul etmem mümkün değil”

"Gerekçe ödenek yok. Mali durum yetersiz. Bir hukukçu olarak bunu kabul etmem mümkün değil. Adalet başka şeye benzemez. Adalete yatırım yapmak lazım. İnsanların en hassas olduğu konudur. Haksızlığa uğrayanın hakkını zamanında vermezseniz ülkedeki kaosu bir düşünün. Mahkemenin yerine geçebilecek durumda hazır bekleyenleri düşünün; Adalet tasarruf edecek yer değil. Başka yerden kesilip bu tarafa aktarmak lazım."

“Bir tek kırtasiye masrafıyla referandum yapalım dedik”

"Yapmayacağız diyen yok. Zaman zaman bütçeye küçük rakamlarda kondu ama hallolacak düzeye gelmedi. Zamanında 200 bine çıkacak bu proje için şimdi bir milyonun üzerinde bir rakamdan bahsediliyor. Tabi devlet için büyük paradır. Biz Anayasa değişikliği istedik. Herhalde büyük paralardır ki, o zaman bu anayasa değişikliğinin referandumunu, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte yapalım ki bu parayı kurtaralım dedik. Bağımsız bir referandum yaparsanız en az rakam bir milyonun üzerindedir. Bir buçuğa yaklaşır diye düşünüyorum. Son yaptığımız Cumhurbaşkanlığı seçiminde iki turun maliyeti 4 milyonun üzerindeydi. Biz de “hazır, burada bir cumhurbaşkanlığı seçimi oluyor, bir tek kırtasiye masrafı ekleyip yapalım dedik. Ona da sıcak bakmadılar. Bu rakamlar devlet için büyükse her şeyin bir çaresi var diye düşünüyorum."

“Bu yapıldığı takdirde boşluğu başkaları doldurur”

"Az önce söylediğimi vurgulayayım; Adaletin tasarrufu olmaz. Bu yapıldığı takdirde boşluğu başkaları doldurur. İskele kaza mahkemesinde bina sorunu yoktur. Yeni yapıldı. 7 yıl önce bitti, ufak tefek aksaklıklar vardı, 350 bin TL gibi masrafı vardı, geçen Şubatta bazı eksikliklere rağmen, malzeme eksikline rağmen açtık. Güzel ve yeterli binadır. O açılınca Mağusa da rahatladı. Bir ya da iki hâkim takviyesiyle tam ideal hale gelir. Girne’nin sıkıntısı vardır. Aynen Lefkoşa gibidir. Maalesef civarda boşalan tapu birimlerini almamıza rağmen halen sıkışıktır. Tapunun boşalttığı yere iki salon yaptık. Yeni yargıçla takviye edilince az da olsa rahatlama getirecek ama bina sorunu devam ediyor. Avukatlar, gelen halk, mahkûmlar, kısaca herkes şikâyetçi. Sanıkların konacağı yer yok. Geçen gün gazetede, sanıklar polis arabasında bekler diye haber çıktı. Doğru, haklıdır, bekler ama yapacak bir şey yoktur. Bina sorunu ciddi boyutlardadır. Bugüne kadar gündeme getirmedik ama yeni bir bina ister. Genişleyecek durumu da yok. Lefkoşa Kaza Mahkemesine bir çözüm imkânı doğdu ama onun genişleme imkânı yok."

“Barış Kuvvetleri, Yüksek Mahkeme için yer verdi”

"Kermiya bölgesinde Barış Kuvvetlerinin tahsisinde olan bir arazi vardı, oradaki yola yakın olan bölüm, yüksek mahkeme yapılmak üzere, barış kuvvetleri toprağından feragat edecek, devlet de bize verecek. Yüksek mahkeme sekretaryasıyla birlikte oraya aktarılacak. Burası da kaza mahkemesi olacak. O zaman sorun çözülecek. Böyle bir çözüm olacak ama umarım bu gerçekleşir. Ben başbakanın samimiyetine güveniyorum. Dilerim bu sefer sonuca ulaşır. Lefkoşa Mahkemesine yeni hâkim alınacak, bayağı rahatlayacağız. Geçen yıl ceza davalarının sayısı 46 bin civarındaydı. Bu senede gidişat aynı. 20 binin üzerinde hukuk davası var. Bunların erken çözümü, adaletin erken tecellisi dediğimiz nokta bu dava sayısına bu kadar yargıçla mümkün değildir. Ne kadar canla başla uğraşırlarsa uğraşsınlar -ki öyle yaparlar emin olun. Kararlarını evde yazarlar, burada yazmaya vakit yoktur- buna rağmen, birikim bu yığılma adaletin erken tecellisini etkiliyor."

“Davaların gecikmesinde mahkemenin payı yok denecek kadar az”

Soru: Davalar sonuçlanmaz diye çok eleştiri alıyorsunuz.  Erken gelmeyen adalet adalet olur mu?

"Kesinlikle haklısınız. Bu noktaları biliyoruz ama bir yerde kendinizi anlatamamanız halka karşı güven duygusunu zedeliyor. Bunun farkına vardık, onun için ben bu dönemimde mümkün mertebe bunu ifade etme yoluna gittim ki herkes anlasın. Adada toplam 39 hâkim var. Sekiz tanesi yüksek mahkeme hâkimi. Adaletin gecikmesinde bunların katkıları hemen hemen hiç yok gibidir. Biz de suç vardır ama dıştan göründüğü gibi değildir. Bir hâkimin önüne haftada 100 dava koyarsanız ve al bunu bitir derseniz, sonuç çıkmasın daha iyi. Bu iş titiz iştir. Onun için halkın bunları bilmesi gerek diye düşünerek, açıklamamızı serzenişimizi buna yoğunlaştırdık. Amaç halka hizmettir. Tüm bunları yaparken buna rağmen hak edilmeyen bir eleştiri gelirse bu çok kötüdür. Bizim bu gecikmelerdeki payımızın çok az olduğunu belirtmek için bu açıklamaları yapıyorum."

Soru: Yargı en ketum kurumlardan biriydi. Siz bu kalıpların dışına çıktınız. Neydi sessizliğinizi bozduran?

"Biz özeleştirimizi de yaptık. Hatalarımızı da söyledik. Bizim gecikmedeki tek hatamız, talep edilen tehirlere gereğinden fazla müsamaha göstermemizdir. Bunu kaldırdık. Bazen olabilir, avukat davanın bugün değil, bir ay sonra dinlenmesini ister. Burada makul bir süre vermek gerekir ama yargıçlar o kadar çok dosyayla boğuşurlar ki ona tehir vererek bir başka dosyayla uğraşmak ister. Bunu asgariye indirmenin peşinde olduk ve indirdik. Mahkemede o gün ne gibi işlem varsa ona hazırlıklı gelirler. Bunlar tamamen idari tedbirlerdir. Hâkimler buna uyuyor. Bu özeleştiriydi. Doğrudur, yargı konuşmaz aslında. Ama yargı neyi konuşmaz, yargı verdiği kararı konuşmaz. Yargı kararını polemik konusu yapmaz. Yargının konuşmama noktası budur, bu yapılmaz. Verdiğiniz karar zaten vicdanen verdiğiniz karardır. Bunun hakkında konuşulmaz ancak yargı sıkıntıları dile getirmez, yargı şamar oğlanıdır gibi bir şeyi kabul edemeyiz. Yargıç oldum olalı çok sıcak bakmadım. Daha önce bireysel olarak bunları dile getirmem doğru olmazdı. Mahkeme Başkanı olunca dile getirmeyi uygun gördük. Sanırım bundan sonrada böyle gidecek. Ben sadece sözcüyüm, ben sadece temsilciyim. Yüksek mahkeme yargıcı arkadaşlarımızla çizdiğimiz vizyonun bir gereğidir. Hiçbir şeyi onlardan gizli yapmadım."

“Statik hukuk en kötü sonuçları doğurur…”

"Politikacılar gibi şunu yaptım, bunu yaptım demek hoşuma gitmez ama birkaç şeyi anlatayım; Geçmişte Türkiye’yle, yüksek mahkemeler düzeyindeki münasebetlerimiz çok kısıtlıydı. Açılışlara bir iki misafir davet etmek, ona mukabil gitmekten ibaretti ilişkimiz… Benden önceki başkanla ilişkiler artmıştı, bunu geliştirdik. Uyuşmazlık mahkemesi, Anayasa Mahkemesi gibi mahkemelerle protokoller imzaladık. Türkiye’de yapılan bilimsel toplantılara davet edildik. Sempozyumlarda hitap etme fırsatı bulduk. Üçüncü ülkelerle ikili ilişkiler kurma fırsatı bulduk. Bu dış bağlantıları çok önemsiyoruz çünkü hukuk statik değil, dinamik olmalıdır. Statik hukuk en kötü sonuçları doğurur. Muhakkak gelişmelidir, bunun da yolu dışa açılmaktır. Kitaplardan okursunuz ama ikili temasın yerini tutmaz. Kararları inceleme noktasında fırsat bulduk. Bunlar geçmiş döneme kadar çok önemsenmedi. Kendi yağımızla kendi ciğerimizi kavururduk. Bir de İngilizlerin bilmem hangi tarihteki içtihatlarını uyguluyoruz."

Soru: Verilen bazı kararlar halk tarafından eleştirilere neden oluyor. Mevcut yasaların günün ihtiyaçlarına cevap vermediği, cezaların yetersiz olduğu şeklinde eleştiriler var. Sizce mevcut yasa ihtiyaca cevap veriyor mu? 

"Baş ağrılarımızdan biri de budur. Daha genelden başlayayım; Her şeyden önce A’dan Z’ye tüm yasalarımızı elden geçirmemiz şart. O kadar uygulanmayan yasa var ki, bunların ayıklanması, ceza yasasının özellikle ele alınması lazım. Son değişiklikler yapıldı ama yeterli olmadı daha da olmalı. Bir kere ceza hükümlerini tekrardan elden geçirmek lazım. Az önce bahsettiğim odur. Statik kaldığınız sürece bunlar olur. Dinamik olmak demek hem başka ülkeleri takip etmek hem de sosyal yapınıza uygun olmayanları değiştirmektir. Bunun başka çaresi yok. Bunlar ayıklanmıyorsa bu eleştiriler her zaman olacak, haksız yere mahkeme de eleştirilecek. Bunu hazmedemiyorum gerçekten. Bu beni çok rahatsız ediyor. Zaman zaman kararlarda dengesizlik olabilir ama işin temeli yasalardan kaynaklanıyor. Yasalar güncel olmamasından kaynaklanıyor. Bir trafik kazası olur, dört kişi ölür. Verilen ceza 5 yıl. Bu suça vereceğiniz en fazla vereceğiniz 7 senedir. Eğer hafifletici sebebi varsa ki sabıkasının olmaması hafifletici sebeplerdendir. Dolayısıyla benzeri sabıkası yoksa, bu sefer otomatikman hâkim onu indirmek zorunda. Kazada müteveffanın az veya çok kusuru varsa onu da dikkate almak zorunda. Azami 7 senelik suça 5 yıl ceza verilirse bu normaldir, anormal olan yasanın buna 7 sene vermesidir. Bu 15 sene olsa yasa ona 5 vermeyecek zaten. Olayın vahametine göre verir. Kazada sürücünün katkısı yoksa para cezası da verilebilir. Bunları kısıtlamamak lazım. Bunları yapacak Meclis’tir. 4 kişi öldü, 5 yıl ceza; Ne yapalım? Mahkeme en yüksek cezayı vermiştir zaten. Mahkemenin verdiği kararı uygun bulmayanlar Yüksek Mahkemeye gidecektir."

“Cezalar gülünç denecek durumdadır”

Soru: Alt mahkemenin verdiğini yüksek mahkeme bozmaz denir. Bu inanış doğru mudur?

"Öyle bir şey olamaz. Kaza Mahkeme’siyle görevimiz farklıdır. Yargılamayı alt mahkeme yapar. O istinafı dinler sadece. Mahkeme önüne konan neyse ona göre karar verir. Özellikle yüksek mahkeme alt mahkemeden geleni değerlendirir. Avukatlar mahkemenin önüne gerçeği olduğu gibi yansıtamıyorsa, mahkemenin önüne birtakım eksikliklerle geliyorsa adam kendini haklı görse bile mahkeme aleyhime karara verdi diyebilir. Mahkeme aleyhinize verecek çünkü siz tamam gelmediniz. Avukatınız her yönüyle getirmedi olayı mahkemenin önüne. Layıkıyla savunmadı… Yüzde yüz haklıdır adam. Hatta siz hissedersiniz de öyle olduğuna ama iş sona gelince yapacak bir şeyiniz de olmaz. Ancak önümüze konan veriler ışığında değerlendiririz. Belirli kurallar içinde takdirinizi kullanabilirsiniz. Halkın serzenişlerini başka yerde de araması lazım. Dolayısıyla birçok noktada değişikliğe gidilmeli. Cezalar gülünç denecek durumdadır. Benim her zaman savunduğum bir şey var. Her şeye evet, tüm tedbirlere evet ama caydırıcılık hususundan b aşka hiçbir şey suça engel olamaz. Ceza yasalarımızdaki yasaların gözden geçirilmesi lazım."