Gazete “Türk Tehdidinin Akıl Tutulması ve Pandora’nın Kutusu... Müzakerelerin Vücut Masajı” başlığıyla yansıttığı Yannos Haralambidis imzalı yorumsal haberinde, Türkiye’nin ne istediğini açıkça söylediğine işaret ederek, asıl meselenin Kıbrıs Rum tarafının stratejisini değiştirmesi ve somut bir hedef belirlemesi olduğuna işaret etti.

“HEDEF İŞGAL BÖLGELERİNİ KIBRIS CUMHURİYETİ’NE ENTEGRE ETMEK OLMALI”

Rum tarafının önüne koyacağı hedefin, “iki eşit oluşturucu devlete bölünmek” yerine, KKTC’nin sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne entegre edilmesi” olması gerektiğine işaret edilen haberde, Rum muhalefetinin yeni stratejiden söz ederken yeni hedefin de ne olduğunu açıkça ortaya koyması gerektiğine vurgu yapılarak şu izahta bulunuldu:

“Çünkü mevcut hedef ve prosedür iflas etmiştir. Federasyonun ütopik hedeften gerçekçi hedefe dönüştürülmesi için boyunduruğu kabul etmemiz gerekir. Aksi halde mevcut kısır döngü devam edecek. Bir B planı olmayan Kıbrıs hükümetinin aksine, Türkiye B, C ve Z planlarını, yani stratejik ve alternatif taktik ve hareket yöntemlerini uygulamaya koyacak.

Şu anda Eroğlu, ‘Kıbrıs’ta bir işgal kuvveti varsa o da Kıbrıslı Rumlardır!’ diyor. Hedef ve strateji, Türkiye’nin AB üyelik prosedürünün ilerleyebilmesi için Ankara’nın Kıbrıs Cumhuriyeti’ni, tek ve üniter egemenliğini tanıması gerektiğini açıkça belirleyen 21 Eylül 2005 tarihli karşı açıklamadır. Çünkü 10’uncu protokol tahtında AB’ye iki eşit oluşturucu devlet değil üniter Kıbrıs Cumhuriyeti üye olmuştur.

“BUGÜN MÜZAKERELERDE İKİ EŞİT KURUCU DEVLETE BÖLÜNMEYİ GÖRÜŞÜYORUZ, EGEMENLİK DE KIBRIS TÜRK VE RUM OLUŞTURUCU DEVLETLERİ İLE MERKEZİ HÜKÜMET ARASINDA PAYLAŞIMINI GÖRÜŞTÜĞÜMÜZ YETKİLER DEMETİDİR”

Bugün Kıbrıs sorununda ve müzakerelerde olan nedir? Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki eşit oluşturucu devlete bölünmesini görüşüyoruz. Egemenlik nedir? Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk oluşturucu devletleri ile Merkezi Hükümet arasında paylaşımını görüştüğümüz yetkiler demeti. Tek egemenlikten söz ediliyor olsa dahi en iyi durumda bu ikiye hatta üçe bölünmüş olacak. Böyle bir gelişme, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’ye üyeliğini iptal edecek ve çürütecek.  Aynı zamanda Tayvan modelinin benimsenmesi anlamına gelecek.

Alternatif eylem seçeneklerimize gelince;

1-Hedef Belirleme: İşgal bölgelerinin AB yasaları altında Kıbrıs Cumhuriyeti’ne entegre edilmesi. Mevcut prosedür devam ettiği sürece Kıbrıs sorunu sürdürülebilir çözümden o kadar çok uzaklaşıyor, Frankestein devletine yakınlaşılıyor. Ya çıkmaza sürükleneceğiz veya Türk çözümü dayatılacak.

“KIBRISLI TÜRKLERE VE YERLEŞİKLERE FEDERASYON HAKKI TANINIRSA KATALANLARA, BASKLARA VE DİĞERLERİNE NE DİYECEKLER?”

2-Çözüm AB’nin temel ilke ve değerlerine uygun olmalı. Federasyon çerçevesinde böyle bir çözüm bulunamaz çünkü federasyon uluslararası hukuku ve Avrupa hukukunu ortadan kaldırır. Partenojenez olmasa da istilacı stratejik hedefini dayatıyor. Bu gelişme AB uyumuna ve üye ülkelerin aleyhinedir. Katalanların, Baskların ve diğerlerinin ayrılışı Kıbrıs modeline dayandırılacak. Ve bunu yapma hakları olacak çünkü Katalanlar ve Basklar yerel nüfustur.  Dolayısıyla yerleşiklere ve 1974’te Güney’den Kuzey’e göç eden Kıbrıslı Türklere federasyonlaşma hakkı verildiğinde Katalanlar ve Basklara, Ukrayna Ruslarına ve Türkiye Kürtlerine ne diyecekler?

3-Çözümün hukuk araçları AB tarafından belirleniyor.  Müzakerelerin zemini iki eşit oluşturucu devleti olan federasyon değil, Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımasını öngören 21 Eylül 2005 karşı açıklaması ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tamamının AB’ye üye olduğunu söyleyen 10’uncu protokol olması gerekir.

4- Türkiye’nin, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımaması halinde üyelik müzakerelerinin geleceğinin olmadığı açıkça belirtilmelidir. Bu konuda Lefkoşa’nın elinde iki ana silahı vardır: biri hükümetin dahil olduğu ve Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine karşı olan Avrupa Halk Partisi’dir. İkincisi ise şu siyasi ilkeden ortaya çıkan hukuki silahtır: Bu 5 yıl içerisinde AB’ye yeni üye olmayacaktır. Böyle bir şey, üyelik prosedürlerinin de devam etmeyeceği anlamına gelmez, bu vasıta ile Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımaması nedeniyle ertelenirse Türkiye bedel öder.  Dolayısıyla şu öne sürülebilir: Süper güç olan Rusya’ya yaptırım uygulanıyor da neden Türkiye’ye uygulanmıyor? Diplomatik araçlar var.  Asıl mesele, bu araçları kullanmaya siyasi irade ve kabiliyet olmasıdır.

5-Türkiye AB’ye tam üyelik veya imtiyazlı ortaklık isterse Kıbrıs sorununda demokratik çözümü kabul etmelidir.

6- Bugünkü güç dengesizliğini dengelemek maksatlı askeri güç ve stratejik ittifaklar olmadan sürdürülebilir çözüm ortaya çıkmaz. Ana ayağı alternatif enerji yolu ve Türk tehdidinin bertaraf edilmesi olan Yunanistan, Kıbrıs, İsrail ekseni oluşturulmasının mümkün olduğu mantığıyla İttifaklar için konjonktür de uygundur. Bu ittifak hem caydırıcı olacak hem de bölgemizin Irak ve Libya’ya dönüşmesine izin vermeyecek. Bu temelde, Kıbrıs’ın Türkiye tarafından jeostratejik kontrolünün ortadan kaldırılması için NATO’ya üyelik başvurusu da yapılması gerekir. Türkiye bunu veto edecektir. Ancak onun NATO’da veto kullanması bize de AB’de veto hakkı doğurur.”

“ÖLME EŞEĞİM ÖLME...”

Aynı gazete BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide’nin prosedürü hızlandırmak, müzakerelerin bir sonraki aşamaya geçmesini ve her şeyin masada olmasını istediğini ancak Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı’ndan Başbakanlığa geçer geçmez Ada’ya gelip iki devlet çözümü ilan ettiğini yazdı.

Haberi “Ölme Eşeğim Ölme” deyişine denk gelen bir başlıkla yayınlayan gazete şu anda ekonomiye, daha çok da memoranduma odaklanan Rum Yönetimi’nin Kıbrıs sorununda “olumlu tavır ama dikkatli olalım, görelim” mantığına sahip olduğuna, KKTC’den de “müzakerelerin Kasım’dan Nisan 2015’e kadar durumun donduğu bilgilerinin” geldiğine işaret etti.