Özge Kizir

Kıbrıs Türk Ticaret Odası (KTTO) Başkanı Fikri Toros, devletteki zafiyeti bahane ederek, özelleştirmeyi reddetmenin çağdışı bir düşünce olduğunu söyledi.  “Hükümetler özelleştirmeye karşı bir tutum içerisinde kaldıkları sürece ne ekonomik büyüme gerçekleşir, ne de özel sektör odaklı bir rekabetçi ekonomiden bahsetmek mümkün olur” diyen Toros, devletin özel sektörü denetleyecek bir yapı oluşturmasının gerekliliğine vurgu yaptı.

Kıbrıs Türk Ticaret Odası (KTTO) Başkanı Fikri Toros, özelleştirme politikalarını denetleyecek bir devlet yönetiminin etkin bir şekilde oluşturulması gerektiğini belirtti. “Özelleştirme politikalarını denetleyecek bir devlet yönetiminin etkin bir şekilde oluşturulması ve sürdürülmesi görüşündeyiz. Gerek elektriğin, gerek suyun, gerekse telekomünikasyonun devletimize ait ve etkin yönetiminde kalması gereken ve hayati önemi olan gereksinimlerdir” diyen Toros, devlete eksiksiz destek olduklarına vurgu yaptı.  Kuzey Kıbrıs’a mobil iletişimin 21 yıl önce geldiğini ve geldiği günden itibaren kamu-özel ortaklığı şeklinde olduğunu ifade eden Toros, “Onu denetleyen bir kurul vardır. Bilgi Teknolojileri ve Haberleşme Kurumu (BTHK) isminde müstakil ve bağımsız bir denetim organı vardır. Başarılı bir şekilde bu hizmetleri denetliyor. Dolayısıyla aynı modelin de diğer sektörlere uygulanması gerekiyor. Yani devlette zafiyet var diye, özelleştirmeyi reddetmek kanımca çok çağ dışı bir düşüncedir” şeklinde konuştu.

“Türkiye’den gelen su, halkımızın önüne çıkan bir değerdir”

Konuk olduğu bir televizyon programında konuşan Toros, su yönetimi konusunda da değerlendirmede bulundu. Toros, “Su konusu gündeme geldiği günden beri KKTO bu tartışmalara son verilmesi ve Türkiye’den gelen bu suyun başta tarım ve turizm sektörleri olmak üzere tüm ekonomiye ve hane halkımıza doğru şartlarda, fiyatlarda ve hizmet kalitesini içeren bir şekilde intikali konusunda bir model oluşturmuştur. Takriben 3 ay önce hükümete ve kamuoyuna aktardığımız model, kamu -özel ortaklığıdır. Kamu-özel ortaklığı bir işletme modelidir. Türkiye’den gelen su, yerel su kaynaklarıyla birleştiği zaman insanî bir ihtiyaç olarak halkımızın önüne çıkan bir değerdir. Bu su aynı zamanda ileride barış suyu olarak da tüm adaya, hatta çok uzun vadede adanın ötesinde İsrail’e kadar intikal edebilecek kapasitede ve altyapıdadır” ifadesini kullandı.

“Su yönetiminde ticari düşünce ikinci planda olmalıdır”

Su yönetiminin devletin yönetiminde olması gerektiğini belirten Toros, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Türkiye’den gelen su tabii ki KKTC’nindir. Su, dolayısıyla KKTC devletinin yönetiminde olmalıdır. Muhakkak devlet yönetici konumunu korumalıdır. Bunu çok daha güçlendirerek efektif bir şekilde yapmalıdır. Özellikle su konusunda böyle olmalıdır. Çünkü su hayatidir ve bir ihtiyaçtır. Su yönetiminde ticari düşünce ikinci planda olmalıdır. Bizim yerel yasalarımıza göre suyun dağıtımı yerel yönetimlere verilmiş bir yetkidir. 

“Yerel yönetimlerin en büyük gelir kaynağı…”

Yerel yönetimlerin de en büyük gelir kaynağıdır. Su baskısıyla diğer tüm gelirlerini de toplayan bir mekanizma hâkimdir. Dolayısıyla yerel yönetimlerin gelirlerini ve menfaatlerini göz ardı etmek doğru olmaz. Onun için ‘kamu-özel ortaklığı’ derken, işletmenin özel ve profesyonelce bu işi yapma donanımına, sermayeye sahip bir şirket tarafından yapılması ve hisse gelir paylaşımında muhakkak yerel yönetimlerle bir ortaklık içerisinde olması gerekiyor.

“Yerel yönetimler suyun kazanımlardan mahrum bırakılmamalı” 

Belediyelerin oluşturduğu şirket olabilir olmayadabilir. Önemli olan yerel yönetimlerin muhakkak gelir ortağı olması gerekiyor. Hiçbir şekilde yerel yönetimlerin suyun kendilerine getirdiği kazanımlardan mahrum bırakılmaması gerekiyor. Onun için biz kamu-özel ortaklığının en uygun model olacağına inanıyor ve bu yönde çok detaylı çalışmalar yaparak hükümete bu konuda yazılı bilgi verdik. Daha sonra, son aylarda bu tartışmaların başladığı günden beri, kişisel temaslarımızla da hükümet yetkililerine bunun nasıl icra edileceği yönünde bilgi aktarıyoruz. Burada KKTC devletinin açacağı bir uluslar arası ihaleyle, ama ihaleden önce az önce söylediğim modeli ihtiva edecek bir şartname ile şeffaf bir şekilde uluslararası yüklenici firmalara teklif verme, davet etme ve bunun sonucunda da bizim en yüksek menfaatimizi sağlayacak firmaya bu işin verilmesidir.” 

“Kıbrıslı Türk işadamlarının da ortaklığı olacaktır”

İhale yasası kapsamında konuşan Fikri Toros, “Herhangi bir ihaleyi bir yabancı şirket kazandığı zaman, asgari yüzde 10 oranında bir yerel sermaye sahibi şirketle ortaklık kurma zorunluluğu ihale yasasında vardır. İhale yasası kapsamında Kıbrıslı Türk iş adamlarının da ortaklığı olacaktır. Fakat bu tartışmaların, bu söylediğim model çerçevesinde bir an önce sonlanmasını temenni ediyoruz. İktidar partilerinden gelen sesler de bu yönde bir mutabakata doğru gidiş olduğunu gösteriyor. Bu durum da Ticaret Odası’nı fevkalade gururlandırıyor. Odamızın başta yerel ekonomi politikaları üzerindeki önemini de etkiliyor” şeklinde konuştu.

“Önemli olan tüketilecek suyun gelirinin topluma geri dönmesidir”

Sudan elde edilecek kazancın yabancı bir ülkeye gitme olasılığının muhakkak engellenmesi gerektiğini vurgulayan Toros şunları söyledi: 

“Sudan elde edilecek kazancın yabancı bir ülkeye gitme olasılığını muhakkak engellememiz lazım. Biliyorsunuz bu işletim modeli kapsamında atık su arıtmasının da şekillendiği bir proje vardır. Şu anda olmayan ve bunu da ihtiva edecek olan bir şartname olacaktır. Aslında elde ettiğimiz bilgilere göre en kârlı operasyon da o olacaktır. Önemli olan Kıbrıs Türk toplumunun tüketeceği suyun gelirinin de topluma geri dönmesidir. Bunu sağlayacak bir şartname ile ihale edilmesi ve kamu özel ortaklığı modeli üzerinde bir mutabakata varılması en büyük dileğimizdir.”

 “Hükümetin bozulması ve erken seçime gidilmesi biz iş insanları tarafından asla uygun görülmeyen bir şeydir“

Fikri Toros, iş insanları olarak erken seçime çok sıcak bakmadıklarını ifade etti. Toplumun hiçbir şekilde erken seçim kaldıramayacağını belirten Toros, “Bu toplum bu kritik dönemde bir erken seçimi kaldıramaz. Bu kritik dönemde toplumun azami menfaatlerini elde edecek ve bu kadar büyük çoğunluğa sahip bu koalisyon hükümetidir. Dolayısıyla ne bu koalisyon hükümetinin bozulması, ne de bir erken seçime gidilmesi biz iş insanları tarafından asla uygun görülmeyen bir şeydir” dedi. 

“2016-2018 kılavuzunun hala imzalanmamış olması ciddi bir belirsizlik ve güvensizlik yaratmaktadır”

Ekonomik ve Mali İş Birliği Protokolü’nün Kıbrıs Türk ekonomisinin ve Maliyesi’nin kılavuzu olduğunu ifade eden Toros, sözlerine şöyle devam etti: “Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolü tabii ki Kıbrıs Türk ekonomisinin ve Maliyesinin kılavuzudur. Şu anda bu kılavuzun 2016-2018 kılavuzunun hala imzalanmamış olması, ciddi bir belirsizlik ve güvensizlik yaratmaktadır. Tabiri caizse pusulası olmayan, açık denizde seyreden bir gemi gibidir. Onun için bir an önce bu protokolün imzalanması, hayata geçirilmesi ve ona göre Maliye’nin yönlendirilmesi gerekmektedir. Ekonomik protokol çalışmalarının her zaman içindeyim.” 

“Hükümetler özelleştirmeye karşı bir tutum içerisinde kaldıkları sürece ekonomik büyüme gerçekleşmez”

Siyasi iktidarsızlıkta somut icraatlar beklemenin hayal olduğunu belirten Toros sözlerini şöyle tamamladı: 

“Hükümetler özelleştirmeye karşı bir tutum içerisinde kaldıkları sürece ne ekonomik büyüme gerçekleşir, ne kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomik ve mali yapı oluşur, ne de özel sektör odaklı bir rekabetçi ekonomiden bahsetmek mümkün olur. Bugüne kadar protokollerin başarısızlığının en başında gelen nedeni budur. 

4 Başbakan, sayısız bakan değişti

Buna sebep olan siyasi istikrarsızlığı da göz ardı etmemek gerekiyor. Özellikle son yıllarda 20-13-2015 protokolünün yürürlükte olduğu yıllarda sanırım 4 başbakan değiştirdik. Dört başbakanla birlikte sayısız bakan ve bürokrat değiştirdik. Bunlar siyasi istikrarsızlık demektir. Siyasi iktidarsızlıkta da somut icraatlar beklemek hayal oluyor.”