Covid 19 bizim sorunumuz değil sadece; Dünya’nın sorunudur...
Ve bütün Dünya’nın birlikte çözmesi de gereken bir sıkıntıdır...
Çevre sorunları da Dünya’nın sorunudur... 
Örneğin küresel ısınma... 
Ve gerek KKTC’nin gerekse Dünya’daki tüm ülkelerin, yerel veya küresel; tüm sıkıntıların ortadan kaldırılması için ortak sorumluluğu vardır.

-*-*-

Küresel ısınma veya Covid 19’da, bizimkisi gibi “küçük ölçekli, zavallı coğrafyaların” sorumluluğu; “büyük ölçekli zenginlerin” sorumluluğundan elbette daha azdır...
Ama “bizim, Dünya’ya, insanlığa, doğaya, çevreye karşı sorumluluğumuz yoktur; armut piş ağzıma düş” deyip oturmak, ahlaksızlıktır, fırsatçılıktır...

-*-*-

Daha önce de yazdım, sorulursa, genelde “Gaziveranlıyım” derim...
Annem Teralı, babam Yeşilırmaklı...
Biri Bafidi, öteki Dilliro...
Bir gün bu konuda da bir şeyler yazarım mutlaka ama yıllar önce “Bafidi ve Dilliro” olmak, Kıbrıs Adası’nda “dışlanmak” veya “ötekileştirilmek” diye açıklayabileceğim bir “küçük görme” adresiydi...
“Oysa, ülkenin belki de en çalışkan, en üretken, en zeki insanları hep buralardan çıkmıştır” diyeceğim, öteki bölgelere ayıp olacak; bu kez ben “dışlamış” olacağım...

-*-*-

Girmeyelim bence bu konuya...
Çünkü bu konuya girmek, yani insanları doğum yerlerine göre ayırmak, hatta bu konuda şaka bile yapmak, ırkçılıktır, insanlık ayıbı, utancı ve suçudur.
1974 sonrası bu ayrım devam etmiştir, devam etmektedir ve “Türkiyeli – Kıbrıslı” salakça ayrımı da buradan kaynaklanmaktadır!
Yani bu tür zihniyetten.

-*-*-

Neyse, biz konumuza geri dönelim...
Çevre meselesi...
Bu muydu konumuz?
Yani tam olarak açıklamamıştım ama evet konuyu buraya getirecektim.

-*-*-

Gaziveren’den bahsederek...
Evet, Gaziveren’de doğdum...
Altı yıl kadar Lefke’ye taşındık...
Anaokulu Lefke’de bitirdim; sonra ilkokula Gaziveren’de başladım...

-*-*-

Çevre ile ne alakası var demeyin!
Tarihle ne ilgisi var demeyin!
Ülke sevgisi ile nasıl bir bağ kurduğumu sormayın!
Ve 1974 sonrasında yaratılan düzenin tam bir başarısızlık olduğuna nasıl geldiğimi ne olur sorgulamayın!
Çünkü anlatacağım!

-*-*-

Gaziveren, benim yaşadığım 1970’li ve 80’li yıllarda 450 civarında nüfusu bulunan bir köydü...
İlkokulda genellikle dört öğretmen vardı. Biri annem biri de babam...
Öğrenci sayısı da 80 civarındaydı.
Ve her sene baharda, okul olarak, topluca ve yürüyerek deniz kenarına pikniğe giderdik...
Ne mi hatırlıyorum?
Yemyeşil bir ova...
Ayrelliler, çiçekler, gonnaralar... 
Tertemiz bahçe yolları...
Tertemiz bir arazi...

-*-*-

Ve bir de “Kıbrıs tarihinin en büyük utancı olan”, deniz sahilinde Rumların inşa ettiği beton dev mevziler...

-*-*-

1970’li yılların sonlarında, bu deniz bölgesinden kum ve çakıl çıkarmaya başladılar.
Bu bir zorunluluk muydu?
Elbette, ülkeye yatırım yapılacaktı!
Her ne halse, 200 bine yakın Rum’un terk ettiği topraklara 35 bin Kıbrıslı Türk Güney göçmenini yerleştirememiştik!

-*-*-

Bu kum ve çakıl çıkarılması nedeniyle, bölgede deniz suyu, tatlı suya karışır hale geldi ve gerek içme suları, gerekse bahçe suları tuzlandı.
Güzelyurt’tan neredeyse Cengizköy’e kadar sahile yakın tüm kuyular tuzluydu ve bölgenin narenciyesinin bundan olumsuz yönde etkilenmemesi elde değildi.

-*-*-

Bunun akabinde, “Güzelyurt aküferindeki tuzlanmayı önlemek” maksadıyla, “Derivasyon Projesi” inşa edildi...
Ve bu proje tabiri caizse hiç işe yaramadı.
Çünkü, projeye Doğancı yakınlarında bir yerden ama Güney Kıbrıs’tan akacak su kaynağı üzerine Rumlar baraj inşa ediyordu...

-*-*-

Gaziveren’in deniz sahilinden komşusu olan Güneşköy’ün kıyıya yakın bölgelerinde, Rum dönemi dediğimiz 1974 öncesinden kalan su pompa istasyonu vardı... Buralardaki su o kadar kaliteliydi ki, Lefkoşa ve Gazimağusa’ya pompalanması yöntemi seçildi...
Su daha da azaldı; deniz suyu daha da içerilere girdi.
“Ülkenin nüfusa ihtiyacı var” denmişti ama bu nüfusa yetecek su bulunmadığı hesaplanmamıştı.

-*-*-

Bir ara, “Türkiye’den balonla su getirelim” dediler...
Yine milyonlar harcayıp, Güneşköy’deki pompa istasyonuna su aktaracak bir sistem kurdular, ilk balon, geldi ve patladı; su denize aktı.
Büyük bir törenle su buradan Mağusa’ya pompalanacaktı.
Törene Süleyman Demirel de katılmıştı.
Ama bir kaç çalışan ve yetkili dışında kimse, törendeki kodamanlarımıza “balon patladı” demedi; deniz suyunu Mağusa’ya pompaladılar. 
Sonra meseleyi kapadılar.

-*-*-

Bölgede, ne Derivasyon Projesi ne de Balonla su Taşıma projesi çalışabildi.
İkisi de fiyaskoydu...
Neyse İngiliz der ki, “cut it short” yani kısa keselim...
(Umarım, Geçitköy’den, Tepebaşı, Kalkanlı üzerinden su taşıyacak ve bölgeye akıtacak proje bir gün tamamlanır... Ötekiler gibi fiyasko olmaz)...

-*-*-

Çocukluğumda pikniğe gittiğim bölgeyi hala çok severim...
O bölgeye, İsrailli bir şirket geldi ve milyarlar akıtıp, Afrodit diye nefis bir “yerleşim yeri” yarattı...
Gaziveren de köy olarak bayağı gelişti - genişledi...
Güneşköy’e, Aydınköy’e, Yalya’ya yani eski isimleri ile Nigitas, Prastyo ve Sirganahori’ye, 1974 sonrasında hem Güney’deki Kıbrıslı Türk köylerinden hem de Türkiye’den göçmenler gelmişti.
Çoğaldık. 
Yeni inşaatlar yapıldı tabii ki...

-*-*-

Dün sarı basın kartı avantajıyla ama bir miktar da meslek icabı, hem hava almak, hem bölgeyi yeniden görmek için oraya sürdüm...
Termosuma kahvemi doldurdum.
Fotoğraf makinelerimizi de alıp, eşimle bölgeye geldik.
Gerçek bir felaket var orada...
İnanılmaz bir çevre felaketi...

-*-*-

Beton mevziler hala duruyor...
Deniz onları yıkamamış ama yerlerinden oynatmış...
Çakıl ve kum işletmelerinin yerlerinde atıl dev beton yapılar da duruyor...
Ve bölge tam bir çöp dökme alanı olmuş...
Güneşköy’den dümdüz su depolarına doğru girin; o yolu denize kadar devam edin...
Çöplük...
Ama her şey var orada...
Her türlü atık...
Bence sadece evsel veya tarımla alakalı atıklar değil, kentsel atıklar da var...
Lefke Belediyesi ile Güzelyurt Belediyesi’nin komşu olduğu bir bölge...
Kir her iki belediye sınırlarında oldukça bol...

-*-*-

Şimdi tüm milliyetçilerimize, milliyetçi trollerimize, sabah akşam bizi “Rumcu” ilan eden herkese; 1974 sonrası ülkede “yönetici” sıfatı kazanmış ve hayatta olanların tümüne soruyorum:
“... Bunları yazmak mı vatana ihanettir, yoksa bu ülkeyi bu hale getirmek mi?”

-*-*-

Bu bölgeye veya ülkede her hangi bir yere çöp döken ya da atan herkese ve bu ülkenin bu hale gelmesinde mutlak sorumluluğu bulunanlara diyeceğim tek bir şey var; sakın kusura bakmayın; Allah belanızı versin!