Kimse hayatından menün değil!

“Kıbrıslı zaten böyle” dedi bir büyüğüm!

Nasıl yani?

Hep şikayetçiymişiz, “şükretmesini bilmezmişiz!”…

Şeyh Nazım da öyle derdi; “… Biraz da şükretmeyi bilsek…”

Doğrudur belki de bu saptama; “bir miktar huysuzuk” da; yani beğenecek neyimiz var ki?

-*-*-

Doğru; dizi filmimiz yapıldı!

Beğenelim!

Sterlin 11.30’dan 11.19’a düştü!

Sevinelim!

İşsizlik oranı, nüfusu bilsek hesaplayacağız da, “işsizler nasıl olsa Türkiye’ye geri döndü, bu yüzden Kıbrıslı işsiz yok” hayali saptaması ile avunabiliriz!

Covid 19 vaka sayısı ürkütüyor mu?

Ürkütüyor elbette çünkü aşı yok, denetim yok falan…

Ama yine de “endişelenmeyin” deniyor, tamam diyelim!

Haaa bu arada “hükümet gitti gidiyor” söylentileri var; akşama bu iş belli olur, “YDP out, HP in” deniyor!

Beklemedeyiz!

-*-*-

İngiltere örneği, Covid 19 konusunda ilgimi çekiyor…

Dilerseniz bir miktar bu örnekten bahsedelim…

-*-*-

İlk başlarda, kimse, bu illetin nasıl seyredeceği konusunda hava kesemiyordu, “sürü bağışıklığı” dendi, ülkenin belki de yüzde 40’ı koronavirüs bulaştı… Ciddi rakamda insan yaşamını yitirdi… Ve şu anda ülkenin yetişkin ya da “yakalanırsa ölür” pozisyonundaki tüm nüfusuna aşı yapıldı!

Bilim insanları ne diyor?

“Herkes salgına ya yakalandı ya da aşılandı ve sonuçta bu mikrobu kaptı; haliyle sürü bağışıklığı şu anda gerçekleşmiş oldu!”.

-*-*-

İlginç bir model!

Bulaş sayısı artmalı; aşı sayısı da artmalı ki herkeste antikor oranı yükselsin ve mutasyona uğrasa bile, bu virüs etkisini yitirsin!

Yine bilim insanları diyor ki, “salgını bu şekilde atlatırız ama biter diyemeyiz”…

-*-*-

Demek ki neymiş?

Özellikle 40 – 50 yaş üzeri herkesi aşılamalıyız!

Aşı bulmalıyız!

Türkiye, 100 milyon aşı siparişi verdi!

400 bin adetini bize verirse, 200 bin kişiye daha iki doz yapabiliriz!

-*-*-

Aşılanan hasta olmaz mı?

Olur!

Bulaştırmaz mı?

Bulaştırır!

Öyle diyor bilim!

Ama, “ölüm riski” düşer!

Veya “hastalığı ağır geçirme oranı azalır!”…

-*-*-

Aşılanalım!

Bol bol test yapalım, denetleyelim, korunalım ve “yeni normale” adım atalım!

-*-*-

Amacım, birilerine akıl vermek değil elbette…

Okuduklarımızı özetleyip yazıyoruz!

Ama “yeniden açılımsa” hedef; mesela Güney’den Rum kardeşlerimizin geçişlerinin başlaması ve bir miktar da PCR’lı veya aşılı turist kabulüyse ve ayrıca öğrencilerin çoğalmasıysa; aşıya odaklanmalıyız…

-*-*-

Türkiye’ye yalvarmalıyız!

Aşı istemeliyiz…

Tabii ki “para” da!

Çünkü sıcak paraya acil ihtiyaç olduğunu bizzat maliyenin başındaki bakanımız itiraf ediyor!

-*-*-

Ve Cenevre!

Cenevre çok önemli…

Neden çok önemli?

Çünkü Dünya’daki bazı olaylar; benzerlerini tetikler!

Kuzey İrlanda’da Brexit sonrası İngiltere ile birlik yanlısı Protestanlar bir hayli kızgın!

Neden kızgın?

Çünkü “İrlanda ile bilrikten yana olan Cumhuriyetçiler ya da İrlanda milliyetçisi Katolikler, Brexit’i hiç sevmediler, AB içinde ve haliyle de İrlanda Cumhuriyeti kapsamında yaşamak istiyorlar…”

-*-*-

Bizimle ne alakası mı var?

Bence var!

Çünkü ne yazık ki biz “Katolik” ve “Protestan” olmayabiliriz ama çözüm ve çözüm sonrası yaşamla alakalı olarak ikiye bölünmüş durumdayız!

-*-*-

Bu nedenle de, evet ekonomik durum boktan, evet koronavirüsle ilgili geleceğimiz belirsiz, hükümet salya, ana muhalefet sabun…

İşimiz Allah’a kalmış durumda görüntüsü hakim!

-*-*-

Teller arkasından şarkı söylemekle olmuyor tabii ki!

Evet, çözümü olmayacağını bilsek bile ekonomiyle ilgili direnmeyi tabii ki sürdürelim ama Kıbrıs meselesi ile ilgili daha yakından ve daha güçlü sesler vermek zorundayız!

Kuzey İrlanda örneği beni korkutuyor!

Eğer Cenevre’den “katakullik” bir sonuç çıkarsa; Kuzey İrlanda’nın yaşadığı gibi bir “bağlanma, ayrılma, birleşme” tercihleri karşımıza gelecek ve tercih yaparken, kavga etme ihtimalimiz olacak!

Bilmem korkumun sebebini anlatabildim mi?