Kültür, gelenek ve değerlere sahip çıkmakla birbirine benzemek arasında ciddi farklar vardır… Bu dengeleri iyi tanımlamak ve bir birinden ayırmak gerekir… Babasının oğlu diye yapılan yakıştırmalar toplum olarak hoşumuza gider… Bireye kendi ilgi yetenek veya düşünsel birikimleriyle hareket etmek daima zor gelir…  Başkalarının çizdiği yolda ilerlemek, güçlünün yanında olmak aslında en kolayıdır… Suya veya sabuna dokunmaya da gerek yoktur, statüko hayatta en kolay sürdürülen ve aynı zamanda korunan durağan yapıdır… Bir çevrenize bakın birbirine benzeyen hatta aynı fotokobi makinasından çoğaltılmış gibi hareket eden insan kılığındaki makineleşmiş bedenler göze çarpacaktır…

Otur, kalk, yemek ye, ödevlerini yap, Sakın ha! Öyle yapayım deme ayıptır… Eğitimde aynılaştırma, benzeştirme mantığıyla hareket etmekten bir an önce uzaklaşmalıyız… Eğitim birbirine benzeyen, yeteneklerinin ortaya çıkması engellenmiş kişilikler yaratmaya yol açmamalı... Eğitim bireyin yeteneklerini ortaya çıkarmalı… Eğitim; bireyin bedensel, bilişsel ve duyuşsal yapılarıyla bütün olarak ele alınıp her alanda dengeli bir şekilde yetiştirilmesidir…   Milli eğitimde “İnsanlar bilgi, beceri ve yetenekleri doğrultusunda eğitilmelidir.” görüşü vardır…   Ancak eğitim sistemimiz her öğretim seviyesinde sözel ve sayısal olarak iki yetenek noktasına sıkışmıştır… Öğrenciler tüm yetenek alanlarında değerlendirildiği takdirde onların tam olarak ne yapabilecekleri anlaşılabilir… Bireyler sözel-sayısal yetenek anlayışlarıyla değerlendirildiğinde bütünsel başarıya ulaşmamız mümkün olmuyor…

Eğitim ve öğretimin hedefi öğrencinin bütün yönlerini ortaya çıkarmak olmalıdır… Öğrencilerin sadece belirli özelliklerini ön plana çıkaran eğitim anlayışı benzeşmeye neden olur… Eğitim anlayışında öğrenci aktif öğrenen olmalıdır… Etkinliklere katılan, paylaşan, bilgiye ulaşma yollarını araştıran öğrenciler yetiştirmeliyiz… Önemli olan çocuklarda merak uyandırmak, okumayı sevdirmek, bir konuyu araştırmayı öğretmektir… Eğitim sistemimizde geçerli olan öğretmen merkezli öğretim yaklaşımı bireyleri ezbere dayalı bir eğitim sistemine mecbur ediyor… Bu da yetiştirdiğimiz bireylerin gerçek hayatla ilişki kurmakta zorlanmasına sebep oluyor… Karşılaştıkları problemi çözemeyen, en ufak sıkıntı karşısında depresyona giren gençler ortaya çıkıyor… Gençlerimiz karşılaştıkları sorunlara çözüm odaklı yaklaşamıyor, sorun çözemiyor. Toplum olarak sadece şikâyet ediyoruz… Öğrenciler gerçek yaşamda fizikle ilgili bir sorunla karşılaştıklarında okulda öğrendiklerini kullanmamaktadır… Bilgi toplumuna ulaşmak için eğitimci ile ailenin birlikte hareket etmesi gerekir…

Unutmamalıyız ki çağdaş eğitim, yeteneklerini fark eden, öğrenmeyi öğrenmiş bireyler yetiştirecek programların uygulanmasıdır… Çünkü çağdaş eğitim benzeşmeyi, aynılaşmayı amaçlayan eğitim anlayışının karşısındadır…   Birbirine benzeyen bireyler yetiştirerek ileriye gidemezsin…   Öğrenciye problem karşısında nasıl davranması gerektiğini öğretmeliyiz… Etrafımızda sürekli şikâyet eden ama çözüm üretemeyen insanlar var! Şikâyet etmekten mutluluk duyan bir toplum haline geldik… İş yapmaya gelince bin bir mazeret üreten ama her şeyden şikâyet eden bireyler… Çağımız artık bilgi çağı… Okuyan, araştıran, inceleyen, ilmin aydınlığında yaşayan kimseler insanlığa yepyeni ufuklar açıyorlar… Biz de ülke olarak bilgi çağının dışında kalmamalıyız… Dünyada farklılaşmayı temel fazilet olarak görmeyen eğitim felsefeleri artık küresel uyumsuzluğun, yaratıcılık eksikliğinin temel nedeni olarak gösterilmektedir…