Deniz Abidin

TÜRK-SEN’e bağlı BANK-SEN’in kurulma aşamasında sendika temsilciliğiyle süreçteki yerini alan Önder Ali Konuloğlu, 1988 yılında TÜRK-SEN Olağan Genel Kurulu’nun yapılmasına üç gün kala 26 yıl görev yaptığı banka müdürlüğünden ayrılarak Genel Başkan seçilir ve 15 yıl bu görevi sürdürür.

Sendikacılığın yaşayan efsanelerinden biri olan Önder Ali Konuloğlu ile Kıbrıs’taki sendikacılığın dününü ve bugün geldiği durumu Yeni Bakış’a anlattı.

Konuloğlu, Kıbrıs Türk tarafı için sendikacılığın 1940’lı yılların başında hareketlendiğini belirterek, o yıllarda halkın demirciler birliği, fırıncılar birliği, kunduracılar birliği gibi bölük pörçük kendi bünyelerinde örgütlendiklerini söyledi. Konuloğlu, ilerleyen süreç içinde Rumlarda sendikacılığın daha sağlam temellere dayandığını, AKEL’e bağlı PEO Sendikası’nın büyük kitleye ship olduğunu belirtti. Konuloğlu, o günlerde Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında bugün yaşanmakta olan olayların olmadığını ve Güney tarafında çalışan çok sayıda Kıbrıslı Türk’ün neredeyse hepsinin PEO’ya üye olduklarını kaydetti.

“KIBRIS TÜRK İŞÇİLER BİRLİĞİ’Nİ OLUŞTURMAYA BAŞLADILAR”

Konuloğlu, 1950’li yılların başında Kıbrıs’a Türkiye ‘den TÜRK-İŞ mensuplarının geldiğini anımsatarak, PEO’da bütün insanların yapısını değiştirerek Kıbrıs Türk İşçiler Birliği’nin oluşturulmasını istediklerini söyledi. Böylece Kıbrıs Türk İşçiler Birliği’nin o günlere oluşmaya başladığına dikkat çeken Konuloğlu, 1958’li yıllarda ise PEO’da üye olan emekçilerin Türk tarafında Kıbrıs Türk İşçi Sendikaları adı altında faaliyete geçen TÜRK-SEN çatısı altında toplamaya başladıklarını kaydetti.

“PEO’DAN BÖYLE BİR YAPIYA GEÇMEK ÇOK ZOR OLDU”

Konuloğlu, TÜRK-SEN’e üye olanların aidatlarını toplayarak yürüyüşlerini de desteklemek için ayrı bir aidat aldıklarını belirterek, şöyle devam etti, “PEO’da üye olan Türk işçilerini Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri denilen yapıya çekmeye çalışmaya başladılar. Bu meslek dallarına ayrılıydı. Demirciler, makinistler, federasyonun yardımıyla bir sendika oluşturmuşlardı. Bu yapı ile federasyon giderek büyümeye başladı. PEO’dan böyle bir yapıya geçmek çok zor oldu”

“BİR KİŞİ VURULARAK ÖLDÜRÜLDÜ”

“Türkiye işin içine girince emekçilerden zorla PEO’dan ayrılıp Türk sendikasına geçmeleri istendi. O dönem arbedeler yaşandı. Çok dayak ve korkutma vardı. Bir üye çok direndi, ben gitmem dedi. Ve bir gece bu kişi vurularak öldürüldü. Ertesi gün ise Bozkurt Gazetesi’nde PEO’dan ayrıldığı istifası çıktı. Bu kişi istifasını vermişti, ancak haberleri yoktu ve verdikleri süre doldu diye vurularak öldürüldü. Bu olay benim sendikacılık hayatımda önemli bir yer tutar. İşçi kesimi bu şekilde dışlanmamalı, öldürülmemeli, mağdur edilmemelidir. O noktadan sonra Kıbrıs Türk İşçi Sendikaları Federasyonu ülkede kendini kabul ettirmeye başladı. O yıllarda diğer sendikalarla birlikte hepsi bir çatı altında toplanırdı ve federasyonun bir başkanı vardı. Bu yapı içinde bu sendikalar iş yerlerinde sıkıntıya girdiklerinde federasyon olarak öne çıkarlardı. Bu dönemden sonra yeni bir döneme girilerek Kıbrıs’ta 1960 yılında bir anlaşma oldu. Böylece TÜRK-SEN, Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonuna üye oldu. Rum tarafındaki SEK de üye oldu. TÜRK-SEN ayrıca Avrupa Sendika Konfederasyonuna da üye idi. Hayır etmeyecek hacıyı devede yılan sokar derler ya TÜRK –İŞ bu girişimleri yaptığı için kendini son derece haklı hissetti”

“TÜRK-SEN’İ, TÜRK-İŞ’E ÜYE YAPTILAR”

Konuloğlu, TÜRK-SEN’in Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonunun dünya çapında üyesi ve bir oyu olduğunu belirterek, TÜRK-İŞ’in de bir oyu olduğunu, TÜRK-SEN’i TÜRK-İŞ’e üye yaptıklarını kaydetti. Konuloğlu, zaten geçinmekte zorlanan bir örgüt olan TÜRK-SEN’în bu durumda bir de TÜRK-İŞ’e aidat vermek durumunda kaldığını söyledi. Türkiye’nin bu bağı hiçbir zaman koparmak istemediğini, çalışma hayatını hep bağlı tuttuğunu ifade eden Konuloğlu, yıllar sonra ise “burası sendikalar ağası ülkesi mi?” denilerek, buradaki yapı ve sistemin eleştirildiğini anımsattı.

Önder Konuloğlu, 1976 yılından sonra Kıbrıs’ın Kuzeyinin çok partili bir sisteme geçtildiğini hatırlatarak, “ Sigara fabrikası Meclis yapıldı. O gün bugündür hiçbir şey de ürettiğimiz yok” dedi. Konuloğlu, “İktidar” kelimesini kullanmayı sevmediğini, otoritenin içinde daha çok milletvekili çıkaran partiler demeyi tercih ettiğini belirterek, sendikacılığa başladığı dönemde bunun bu şekilde devam ettiğini, 1988 yılında TÜRK-SEN’in UBP’ye bağlı bir sendika olduğunu söyledi. TÜRK-SEN’in o yıllarda her türlü talimatı UBP’den aldığını anımsatan Konuloğlu, dönemin TÜRK-SEN başkanı Hüseyin Curcioğlu’nun aynı zamanda UBP’nin başkanı, Meclis’te ise milletvekili olduğunu söyledi.

“CTP GÜÇLENDİKÇE BU AYRIM DAHA ÇOK BAŞLADI”

“İşçi hakları ön plana çıktığında Curcioğlu yukarıdan tehdit gelirdi, tabii siyaset daha ağır olduğundan istenilen yaptırılırdı” diyen Konuloğlu, TÜRK-SEN Başkanlığı yapmış Necati Taşkın’ın ise kurnaz bir sendikacı olduğunu kaydetti. Konuloğlu, Necati Taşkın’ın müthiş bir kişiliği olduğunu, ancak onun da UBP’li olduğunu belirterek, “sendikacılıkta bir ata söz var” diyerek, şu ifadeleri kullandı; “Sendikacının şapkası sadece sendika şapkası olur. Başkasının şapkasını giymeyeceksiniz. Eğer ki giyerseniz bu iş etrafa bulaşır. Gruplaşmalar doğar. CTP güçlendikçe bu ayrım daha çok başladı”

“Sendikacılık yaparlardı. Ancak işveren kanadı, hükümet kanadı kimden yana ağırlığını koyarsa bu işi onlar yürütürdü” diyen Konuloğlu, bir asgari ücret belirlenecekse hükümete bağlı bir sendikanın temsilcileriyle işverenler de dahil edildi ve devleti oluşturan birimlerin içinde TÜRK-SEN’in söz sahibi olduğunu kaydetti.

Konuloğlu, BANK-SEN’in o yıllarda oluştuğunu, UBP’nin milletvekili olan Özel Tahsin’in sendikanın başına geldiğini, kendisinin ise bankada çalışmakta olduğunu söyledi.

“CTP’LİLER SENDİKAYI UBP’NİN ELİNDEN KURTARMAYA ÇALIŞIRLARDI”

Konuloğlu, o dönemi şu şekilde anlattı, “Hüseyin Curcioğlu’nu 1988 yılında çekip konuştular. Bir koltukta iki tane karpuz olmaz dediler. Ya Millevekilliğine devam edeceksin ya da sendika başkanlığına dediler. Zaten bir adayları da vardı. Curcioğlu bunun üzerine Milletvekilliğini tercih etti. Burada siyasi yapının sendikalar üzerindeki etkisini çok açık görüyorsunuz. Hükümet istediği oranda artış verirdi. Bu defa Türkiye’den başka sendikacılar geldi. CTP’nin TÜRK-SEN içinde güçlü adamları vardı. CTP’liler sendikayı UBP’nin elinden kurtarmaya çalışırlardı. Ben hiçbir zaman taraf olmadım. Ben 26 yıl bankacılık yaptım. O dönem bana geldiler gel seni aday çıkaralım dediler. Türkiye’den Kenan Durukan adında bir sendikacı vardı, o buraya gelerek benden aday çıkmamı istedi. Seçilmek için değil, UBP’yi yalnız bırakmayalım dedi. Bu benim hiç tasvip etmediğim işlerdi. İnsanları sevmiş olabilirim, ancak bu sistem olmazdı. 1988 yılında Hasan Değirmencioğlu ile ben TÜRK-SEN başkanlığı için aday olduk”

“BAŞKAN OLDUM, ANCAK HÜKÜMETE BİRAZ TERS GELDİM”

Konuloğlu, o dönem 108 oyla sendikanın üçüncü başkanı olduğunu ifade ederek, 15 yıl boyunca bu görevi sürdürdüğünü belirtti. Konuloğlu, “Başkan oldum, ancak hükümete biraz ters geldim” diyerek, bir kısım insanın “Konuloğlu’nun ağzı çok laf yapar, bırakırsak bizi bitirir, bu adam TKP’ci, Ziya Rızkı’cı” dediğini, bir kısmının ise “bu bizden, Milliyetçi, TMT’de abileri vardı” dediğini, bu ikilem içinde delegeler arasında iletişiminin olduğunu, 93 gün Leymosun’da esir yattığını söyledi.

“HİÇBİR PARTİNİN ŞAPKASINI GİYMEDİM”

Konuloğlu, TÜRK-SEN Başkanlığını nasıl kazandığını ise şu şekilde anlattı, “Leymosun’da esir kampında olan İbrahim diye bir çocuk vardı. O dönem bankadan çıkar maaşları dağıtırdım. İbrahim beni takip ederdi. Bir gün birkaç kuruş bana da ver burada sigarasız kaldım dedi. Herkesin maaşını sana nasıl verebilirim dedim. O dönem İbrahim’i acıdım ve kendi cebimden 5 Kıbrıs lirası verdim. Sonra sürekli gelmeye başladı ben de sürekli kendisini besledim. Hani derler ya iyilik ya ve denize at diye. O günden sonra bu çocuğu hiç görmedim. 15 Ekim 1988 tarihinde seçimden bir saat önce karşılaştık. Aday olduğumu öğrendiğinde Omorfo’nun 28 delegesini çağırdı. Bütün oylarınızı Önder Abi’ye vereceksiniz dedi, vermezseniz yarın işe gelmeyin dedi. Bu sayede İbrahim’in de desteğiyle seçimi kazandım”

Bankadan aldığı ücretin yarı parasına 15 yıl sendikacılık yapan Konuloğlu, yapılan altı olağanüstü genel kurula rağmen bu görevi sürdürdüğünü söyledi.

Konuloğlu, uzun yıllar sendikacılık yaptığını ancak hiçbir partinin şapkasını giymediğini ifade ederek, hiçbir partinin sempatizanı dahi olmadığını kaydetti. Konuloğlu, parti tanımaksızın gelen herkese yardım ettiğini söyleyerek, görev süresi sonunda çiçek gibi bir federasyon devrettiğini belirtti.

“BİZİ BÖLMEYE ÇALIŞTILAR, ANCAK HİÇBİR ZAMAN TESLİM OLMADIK”

Konuloğlu, şöyle devam etti, “TÜRK-İŞ ile bağlantıyı kestim. Siz bize talimat veremezsiniz dedim. Sendika içine girdikten sonra bu ülkede asgari ücretle çalışan insanlar huzur içinde yaşarlardı. Biz hiçbir şekilde sendikaların ve sendikacıların önünün kesilmesini engelledik. Türk İşçi Sendikalarının genel başkanıydım. Elçi ile bir görüşmeye gittik. Elçiye rest çektim. O gün bugündür elçiliğe gitmem. Bu bir irade meselesidir. Sendikacılığa başladığımda sendikaların gruplaşması başlamıştı. Bir grup benim aleyhime iken HÜR-İŞ’i kurarak insanları zorla üye yapmaya çalıştılar. Bizi bölmeye çalıştılar. 14 bin üyeden 10 bin üyeye düştük. Bu bir devlet gücüydü. Ancak hiçbir zaman teslim olmadık. Her türlü hareketin içine girdim. Hiçbir zaman makamlarda oturan insanlardan hiçbir şey dilenmedim, buna Rauf Denktaş da dahildir. Beni prangaya düşürmek için uğraştılar”

“DENKTAŞ, NASIL OLUR DA BUNA PARAYI VERDİLER DEMİŞTİ”

“Elçi beni çağırdı. Cumhurbaşkanlığı üzerinden bize yardım yapma teklifinde bulundu. Bu işte bir şey olduğunu biliyordum. Kabul ettim. O dönem çalışanları ödüyordum. Ben 7 ay maaş almadım. Beni istifa etmem için sıkıştırıyorlardı. Cumhurbaşkanlığından gelen para yedinci ayda kesildi. Bu arada meydanlarda grevler yapılıyor, eleştirilerimiz sürüyordu. Cumhurbaşkanına gönderdiğim kişi geri geldiğinde bana Cumhurbaşkanının kendisine, “ başkanı ödeyelim de bize her gün sövsün mü? Parayı kestim” yanıtını ilettiğini söyledi. Kıbrıs’ta kimsenin yapmadığını yaptım. Kıbrıs Rum ve Türk sendikalarını buluşturarak komite oluşturdum ve Belçika’ya beş kez gittik. Güneyde maaş alamayanlara maaşlarını çıkarttık. Yurt dışına çıkışlarda sözde KKTC’yi temsil ediyoruz ya buna rağmen uçak biletimizi bile kesen olmadı. Güneyden paramızı geri aldığımızda Denktaş o dönem, “nasıl olur da buna parayı verdiler” demişti”

Konuloğlu, TÜRK-SEN adı altında görev yapan sendikacılara “hiçbir otoriteyi kendinizin üzerinde görmeyeceksiniz” dediğini ifade ederek, “saygı makamıdır, kişiye değil” dedi.

“KOMUTAN BANA BU ADAMLAR SENDEN NE İSTİYORLAR DİYE SORDU”

Konuloğlu, TÜRK-SEN’in o dönemde hiçbir siyasi yapının kontrolüne girmediğine dikkat çekerek, dönemin Kolordu Komutanı Eşref Bitlis Paşa’nın adaya geldiğini ve görüşme talebinde bulunduğunu belirtti. Konuloğlu, görüşmeye gittiğinde Komutanın elinde üç dosya olduğunu söyleyerek, şunları kaydetti, “Komutan bana bu adamlar senden ne istiyorlar? diye sordu. Dosyama baktığını Şinasi ve Mustafa adında abilerim olduğunu, TMT’de büyük yararlarımızın olduğunu söyledi. Kendisine istedikleri gibi olmadığım için beni sevmediklerini söyledim. İşaret ile memleketi yönetmeye alıştıklarını söyledim. Bana yoluna devam et, doğru yoldasın dedi. Ancak yanımdaki CTP’liler beni askerin adamı diye ilan ettiler”

“ORDU EVİ’NDE GREV YAPTIM”

Konuloğlu, 1988 yılından sonra bütün özel sektörün yüzde 90’ının içine girmeyi başardığını, Türk Bankası, Ziraat Bankası, Ordu Evi dahil hepsinin sendikaya üye olduğunu kaydetti.

Konuloğlu, Ordu Evi’nde grev dahi yapıldığını ifade ederek, bunun ardından Boğaz’daki askeri birliğe çağrıldığını, askeri yerde grev mi olur, askerde olağanüstü durum var denildiğini belirtti. Konuloğlu, Harb-İş’in Ankara’da 37 bin üyesi olduğunu söyleyerek, olağanüstü durumun kendilerinin kafalarının içinde olduğunu, hakları verilmezse bu grevin bitmeyeceğini kendilerine söylediğini belirtti. Konuloğlu, o dönem Ordu Evi’nde tüm şartların yerine getirildiğini söyledi.

“SENDİKACILIĞIN ZAYIFLAMASININ ANA NEDENİ CTP'DİR”

TÜRK-SEN Eski Başkanı Önder Ali Konuloğlu, ülkede sendikacılığın zayıflamasının ana nedeninin CTP’nin hükümete geldiği zaman sendikaların kapılarını kilitliyor olmasından kaynaklandığını söyledi. Konuloğlu, “CTP başta iken sendikalar sokağa çıkmaz, kelime etmez” diyerek, UBP’nin hükümette olduğu zamanda ise sokakta UBP’ye karşı bir koşuşturmacanın başladığını kaydetti. Konuloğlu, tüm bunlar içinde İTEM Yasası denilen rezilliğin CTP tarafından geçirilerek koçanların Türkiyelilere devamlı suretle verildiğini belirtti. UBP’nin ise biz bu yasaya onay vermedik dediğini belirten Konuloğlu, “O dedi bu dedi diyerek Kıbrıs Türkü kaybetti “diye konuştu.

Konuloğlu, sendikaların bugün itibariyle zafiyetlerinin en büyük örneğinin cesaretsizlik, Türkiye karşıtı kelime edememeleri, Kıbrıs Türk toplumunu ciddi bir hareket için hazırlayamıyor oluşları olduğunu söyledi. Konuloğlu, ülkede eylem kararı alınsa dahi başlangıçta 12 sendikanın altına imza attığını, ancak günün sonunda 6 tanesinin kaçtığını ifade ederek, 60 kişiyle eylem yapıldığını söyledi.

“KİMSE BİR TEK KELİME DAHİ ETMEDİ”

Sendikanın öncelikle insanların yaşam düzeyini yükseltmek ve aldıkları ücretleri stabil yaparak, iyi şartlarda çalışmalarını sağlamak olduğunu belirten Konuloğlu,” alınacak olan asgari ücret iyi bir düzeye çıkartılmalıdır. Birileri yiyip diğerleri bakmayacak” diye konuştu.

Konuloğlu, Kıbrıs’ta bir takım olayların yaşanmakta olduğunu, bazı olaylarla üzerimize gelindiğine işaret ederek, Ercan Hava Alanında gündeme gelen kuran seslerini hatırlattı. Konuloğlu, bu gelişmelere bakıldığında beklemekte olduğunu, hangi sendikanın başkanının ne düşündüğünü merak ettiğini söyledi. Konuloğlu, “Sendikalar yanında hangi siyasi parti başkanı bu konuda ne düşünüyor?” diye sorarak, “kimse bir tek kelime dahi etmedi” dedi.

“YARIN ÇOCUKLARINIZI CAMİDE BULACAKSINIZ”

Konuloğlu, şunları söyledi, “Kıbrıs Türk toplumunu bitirdiler. Yarın çocuklarınızı camide bulacaksınız. Yarın kızlarınızı kapalı bulacaksınız. Sizler bu konularda bugün ne yapıyorsunuz? Parayı bu memlekette kim kaparsa Kıbrıs Türk toplumunun yapısını, kültürünü değiştirerek bizleri zorla Sunni mi yapacaklar? Bu ülkede neredeyse 1 milyon kişi vardır. Kıbrıs Türkünün sadece 30 bin civarında olduğunu söyleyenler de vardır. Siz eğer ki ülkede toplumsal yapıyı zedeleyecek, insanların toplumsal hakkını, hukukunu alacak ve ülkenin malı olan bir takım işletmeleri özelleştirme adı altında Türkiye’den gelen bir takım zengin kişilere verirseniz, bu memleket batar”

“SOLCULUK BENİM YÜREĞİMDEDİR”

Konuloğlu, 1995 yılında Elektrik Kurumunun özelleştirilmesinin gündeme geldiğini, 15 gün ve gece bütün çalışanlarla beraber teknecikte yerde yattığını anımsatarak o günleri şu kelimelerle anlattı, “O yıllarda özelleştirme oyunları oynanırken ülkenin Başbakanı Hakkı Atun, Başbakan Yardımcısı ise Ferdi Sabit Soyer idi. Ben ne ilerici ne de solcu tavırları sergilemem. Bu benim yüreğimdedir. Bu işler öyle kitap okumayla değildir. Bakanlar Kurulu odasına mühendisi de alıp gittim. Durumu mühendis anlattı. Hakkı Atun, masanın en ucundan mühendise ‘sen kendini ne sanıyorsun?’ dedi. Bunu duyunca ayağa kalktım. Rahatsız olup olmadığını sordum ve geldiğim kişilerle dışarı çıktım. Arkamızdan koşturarak geldiler. Hakkı Atun da yanıma geldi ve yanlışlık oldu diyerek istediğimizi verdi. O zamandan sonra sürekli aynı çorba ısınır ve masaya gelir. Asıl hareket şimdi yapılması lazım”

“GREV ÖDENEKLİ BİR HAREKET DEĞİLDİR”

Konuloğlu, Kamu Görevlileri Sendikalarının çıkarak ortak açıklama yaptıklarını belirterek, grev yapılacağını çalışanlara duyurduklarını, eyleme çıkıldığında çalışanın günlük ücretinin sendika tarafından karşılandığını söyledi. Konuloğlu, “Bu nerede duyuldu? Greve giden bir sendika üyelerini greve çıkartmak için para mı verir? Böyle sendikacılık mı olur? O zaman direnme nasıl olacak? Sendikanın greve çıkan üyesini ödememesi lazımdır. Bir günlüğü kaybedeceğin, ancak üç katını kazanacağız. Ben bunu her zaman söyledim. Grev ödenekli bir hareket değildir. Grev karşılık almadan inancın için alacağın hakkın için sokağa çıktığın bir durumdur. Bugün bakıyorum, bir sendika greve çıkar, meydanda üyelerine bakıyorum, saçları yapılmış, iyi giyinmiş, sigarası elinde, akşamüzeri de çekini alır. Bir tanesi de ben istemem demez”

Konuloğlu, TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir süre önce Kıbrıs’a gelerek KKTC’yi sendika cenneti olarak nitelendirmesinin bir tehdit olduğunu ifade ederek, “o gün Erdoğan’a karşı sesini çıkarmayan sendikalar bugün bunun belasını kat kat çekiyor” diye konuştu.

Konuloğlu, Türkiye’nin Başbakanı ya da Cumhurbaşkanı dahi olsa buraya karışmaya hakkı olmadığını belirterek, “biz parayı vermezsek bunlar sürünürler” düşüncesine ise katılmadığını kaydetti.

“MEMLEKETTE YÜRÜNECEK YOL MU KALDI?”

Konuloğlu, Cumhurbaşkanı Akıncı’yı da eleştirerek, göreve geldiği gün çok şey vaat ettiğini, Maraş’ın açılmasından söz ettiğini, son gittiği Crans Montana’da halka gerekli açıklamayı TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun yaptığını anımsattı.

Konuloğlu, Kıbrıs Türk toplumunun içine düştüğü badirenin bataklıktan başka bir şey olmadığını belirterek, Kıbrıs Türk nüfusunun giderek azaldığını, toplumun ise giderek fakirleştiğini söyledi. Her türlü sorunun Kıbrıs Türkünün önüne konulmakta olduğuna dikkat çeken Konuloğlu, şunları kaydetti, “Memlekette ne trafik kaldı, ne sağlık kaldı ne de eğitim kaldı. Herkes bu ülkede istediği gibi davranır duruma geldi. Bunun sorumlusu Meclis’te oturan 50 kişi, Cumhurbaşkanlığında oturan Akıncı ve çevresindeki bariyasıdır. Görüşmelerden gelir gelmez neden sivil toplum örgütlerini görüşmeye çağırmadı? Bir konuda daha kendisini eleştiririm. ‘Yolumuza devam edeceğiz’ diyor. Ben soruyorum, hangi yola devam edeceğiz? Memlekette yol mu kaldı? Yürüyecek yer kalmadı”

Konuloğlu, Kıbrıs Türküne yönelik müdahalelerin daha da artacağını ifade ederek, bunun özellikle dini yapıyla ilgili olacağını söyledi.

“KIBRIS TÜRKÜ’NÜN KADERİNDE KARA BİR GÜN VAR”

Konuloğlu, “Kıbrıs Türkü’nün kaderinde çok kara bir gün vardır. Bilir misiniz ki ne olacak? İnsanlar sırtlarına çantayı vuracaklar ve Rum tarafına giderek bize birer belediye evi verin, biz diğer tarafta artık yaşayamıyoruz diyecekler. Bu gün yakındır. Kaderimizde çok kısa süre içinde göç vardır. Bu Memleket Bizim Platformunda eylem kararı aldık. 13 maddeye onay verildi, sonra CTP çıkıp dedi ki biz ayrı çıkacağız. O gün bugündür koptuk ve işte bu günlere kadar geldik. Ben UBP’ye kızmıyorum. Öyle inanırlar. Bugüne kadar da aynı çizgide gittiler. Eleştiririm. Denktaş da öyleydi, hiç değişmedi. Ancak CTP’ye verecek tek bir puanım bile yoktur. Sosyalizmi bırakın, bu ülkede sol bile kalmadı ” diye konuştu.