Gazetelerimize sadece küçük bir haber olarak girebildiler...
İki kardeş, iki öğrenci, iki misafir çocuğumuz Gönyeli’de ölü bulundu...
Bunun haber değeri yok!
Manşet yapmaya da gerek yok!
Annelerini, babalarını hiç mi düşünmediniz?
Bu çocukların ve tüm yabancı öğrencilerin, baş tacımız olması gerektiği hiç mi önemli değil sizler için?
Neden?
Çünkü ölenler bizden değil!
Yabancı canım!
İçten gelen, içimizde var olan, doğalından ırkçıyız da ondan...
Kabul edelim, ırkçıyız ve “bizden olmayan ölse bile”, umurumuzda değil!
Hatırlayın, 14 yaşında Gürcü bir çocuğun elinde bomba patlamıştı ve gerçekten kimseyi üzmemişti...
Böyleyiz, kabul edelim ve lütfen değişelim!


-*-*-

Şakasını yapıyoruz, “Dünya ikiye ayrılır, Kıbrıslılar ve diğerleri” diye!
Ama şakası bile yanlış!
Neyse!

-*-*-

Kıbrıs Gazetesi’ni ve tabii ki Muhabiri Güren Tilki’yi kutlarım...
Yayla - Akdeniz sahiline gelen kaçak gömenlerle ilgili haber müthişti.
Ve bulunamamışlar...
Güney’e mi geçtiler?
Büyük olasılıkla!
Rumca gazeteler, “... 36 Suriyeli mülteci Kuzey’den Güney’e geçti” diye yazdı!
Suriyeliymişler...
Peki “koronavirüs?”
Göçmenlerle ilgili bu yaşanan, sadece “koronavirüs” endişesi açısından değil; bence devletimizin deniz veya kara sınırlarının galbur olduğu gerçeği açısından da çok önemlidir!

-*-*-

Hükümet mi?
Hükümet maşallah anlatıyor...
Sadece propaganda yapıyor...
“Şunu yaptık, bunu da yapacağız, kalkınacağız, özel sektör zarara uğramayacak, olumsuz etkilenmeyecek!”
Öyle diyor hükümet!
Ekonomi ayağa kalkacak!
Anlatın, bir sıkıntı yok.
Anlatın, açılırsınız!

-*-*-

Ölü ayağa kalkar mı?
“Biz ölüyü de kaldırırız!”...

-*-*-

Yorum mu yapalım bu “propaganda” açıklamalara?
Yapalım:
1 - Yalandan ölen olmamıştır, söylemeye devam edin.
2 - KKTC’de gelmiş geçmiş tüm hükümetler, ölüyü bile ayağa kaldırmayı hep başarmış hükümetler olmuştur.
3 - Esnaf kesinlikle batmamıştır.
4 - Turizmcilerin sorunu yoktur.
5 - Güneyde çalışanlar, zaten milliyetçi basın yazdı, onların derdi daha çok para!
6 - Aha Maraş da açılıyormuş! Gözünüz aydın!
7- Ayranımız yok içmeye; Rum uçakları geliyor yangınımızı söndürmeye!
8 - Yedinci madde her şeyi anlatıyor, daha fazla bir şey söylememe bilmem gerek var mı?
9 - Bilmem anlatabildim mi?
10 - Bu ülkede kimsenin, hiç bir kişi ya da kurumun en küçük bir sorunu yoktur, her şey güllük ve de gülistanlıktır!
11- “Sorun vardır” diyen haindir; Rumcudur! “Çok sorun vardır!” diyen büyük olasılıkla “hain ve Rumcu” olmanın ötesinde, “FETÖ’cü” değilse “PKK’lıdır!”...
12 – Bir bir daha dört!

-*-*-

Pazar gününe yakışan hafif anılar yazacaktım bugün...
Konuyu hafiften değiştireyim... 
Allah rahmet eylesin...
İnancına saygım sonsuzdu...
Elbette aynı şeyleri düşünmüyor; aynı şeylere inanmıyorduk ama O’nu hep çok sevdim, çok ders aldım konuşmalarından, çok şey öğrendim...
Mesela “şükretmeyi”...
Şeyh Nazım Kıbrısi’den bahsediyorum canım...
O’nunla söyleşi yapmak, sohbetini dinlemek muhteşemdi.
Nefis şakaları vardı...
Allah rahmet eylesin.

-*-*-

Çok anılarım var...
Biri, yukarıda da bahsettim, bizim bazı “gelmiş geçmiş” hükümet elemanlarımız gibi, “ölüyü kaldırmak”la alakalı!
Hazır bugün de Pazar, affına da sığınarak “Şeyh Nazım’ın”, anlatmak istiyorum...

-*-*-

“Şeyh Nazım öldü, niye affına sığınıyorsun?” mu diyorsunuz?
O, öyle inanmıyordu... 
“Öteki Dünya” da vardı O’na göre...

-*-*-

Londra’ya son gelişiydi...
1990’lı yılların ortaları...
Brunei Sultanı ve bir Malezya Prensi’nin ciddi katkısı ile 11 veya 13 milyon Sterlin ödenerek, Kuzey Londra’da bir Katolik manastırı veya din merkezi satın alınıp, yanlış hatırlamıyorsam “Şeyh Nazım Al Haqqani” ismiyle dergaha çevrilmişti.
Şeyh son kez o dergahın açılışı için Londra’ya gelmişti...
Bir daha hiç gelmedi ya da gitmedi!

-*-*-

Londra’dayken gazetecilerle sohbet etmek istemişti...
Etrafında, gerçekten “yalaka” sınıfı kapsamında bir kaç kişi de vardı...
Kendisine bir kaç soru sormuştuk...
Oradan ayrıldığımızı sanan bir “yalaka”, “Efendim, efendim, bu İncirli ile Artun (Gökşan) isimli gazeteciler komünist ve ateisttir” gibisinden “tipik dönek Kıbrıslı” mantığıyla doğrudan gammaz olayına dalmıştı!
Biz oradaydık, görmemişti.
O gammaz sahte milliyetçi hatta sahte “Müslüman” gitmediğimizi anladığı anda hafiften kızarmıştı ama doğrusu söyledikleri umurumda değildi... 
Hayatı yalan biriydi!
Bana bir gün, “avukatım” demişti; oysa değildi mesela.
Nazım Kıbrısi’nin o yalancı, yalaka ve karakter sıkıntılı kardeşe yanıtı hazırdı:
“... Allah insanları yaratırken, iktisadi hayata bakışlarını mutlaka farklı yaratmıştır. Kimisi kapitalist, kimisi liberalist, komünist, şu bu olabilir... Ama Allah o kadar büyüktür ki, bazı eşekleri, insan şeklinde de yaratabilmiştir” demişti...

-*-*-

Çok espriliydi...
Çok zekiydi...
Ateist veya dinsiz olan birini suçlamaz, tam tersine, “bizim işimiz onlarladır, asıl onlarla birlikte olmalı, inancımızı onlara da anlatmalı, ikna etmeliyiz” şeklinde yuvarlayabileceğim bir görüş sahibiydi...

-*-*-

Şili’de bir madende günlerce kurtarılmayı bekleyen 33 madenciyi hatırlıyor musunuz?
Onlar arasında bir kişi, daha önceden “İslam’ı seçmiş” , Şeyh Nazım’ın müridiydi...
Ve hepimizi heyecanlandıran, televizyonlardan canlı yayınlanan ünlü operasyon sonucu yer altından çıkarıldıktan bir süre sonra, adının “Süleyman” olduğunu bildiğim madencilerden biri ve üç arkadaşı, Kıbrıs’a gelip, Lefke’de Şeyh’i ziyaret etmişti.
Son saniyede biz de yetişmiştik bu ilginç buluşmaya...
Ve Şeyh’e sormuştum; “... Ne alaka?”

-*-*-

“İncir guşu sen materyalist bir kafaya sahipsin, anlatsam anlamaz, inanmazsın” demişti...
“Anlatın efendim” demiştim.
“... Ben o madencilerle sıkıştıkları yerde her akşam buluşup sohbet ediyordum” demişti.
Gülümsemiş, inanmadığımı belirtmiştim açıkçası...
Elindeki değneğini kafama vurup, “bre materyalist, sen anlamazsın manevi Dünya işlerinden demedim mi?” diye çıkışmıştı...

-*-*-

Ve son anlatacağım, ölü şakası...
Şeyh gerçekten çok şakacıydı...
Bizim hükümeti de yakından ilgilendiriyor... 
Bir gün kısa sohbetimiz sırasında, Gemikonağı ile Yedidalga arasındaki “Mardinli Restaurant’ta”, konu erkek cinsel yaşamına gelmişti...
“... Baf’tan Ahmet Raşit efendinin vincini getirseniz, kaldıramaz, öldü ve ölünün ağırlığı çok fazladır” demişti...
Kahkaha krizi yaşamıştım...
Bir zamanlar sadece Ahmet Raşit efendinin vinci varmış Ada’da...
Şimdi vincimiz çok fazla...
Ama hepsini toplasanız, görüntü o kadar kötü ki, bizim ekonomi “bence”, kımıldayamaz!
Yalana, propagandaya gerek yok; bütün vinçler, bizim ölüyü kaldıramaz!
İyi Pazarlar...
Ne olur gerçeği kabul edip, ona göre plan yapalım.
“Yok canım her şey gayet iyi” demeyi bırakın!