Eniz Orakcıoğlu

CTP Milletvekili Asım Akansoy, müzakere sürecini  Yeni Bakışa Değerlendirdi. Akansoy; “14 Eylül’deki 2 liderinde yer aldığı görüşmenin ardından  BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide bir açıklama yaparak ,genel bir durum değerlendirmesi yapmıştı. Eıde bu açıklamada liderlerin 3’lü zirveye katılacağını ve onun ardından da yoğunlaştırılmış görüşmelerin devam edeceğine işaret etmişti. Eide, çözüm hedefinin canlı olduğunu ve mutabakatın korunduğunu dile getirerek yine liderlerin 11 Şubat metnine bağlı kalarak çalışmalarını yürüteceklerini söylemişti” dedi.

“Büyük beklenti içinde değildim”

New York’taki 3’lü zirveden çok büyük bir beklenti içerisinde olmadığını söyleyen Akansoy, “Bu 3’lü zirvenin çok güçlü sonuçlar doğuracağını beklemiyordum. Çünkü BM şemsiyesi altında liderlerin var olan durumun ötesinde çok ciddi bir atraksiyon yapabilme imkânlarının olduğunu düşünmüyordum. Sonuçta beni doğrular nitelikte oldu. Bununla birlikte özellikle New York zirvesi ile ilgili Kıbrıs Türk tarafının beklentiyi biraz yükselttiğini düşünmekteydik. Gerçi Sayın Cumhurbaşkanı bir mucize beklenmemesi gerektiğini ifade etmişti ama buna rağmen kamuoyundan bu beklenti yükseldi. Dolayısıyla çıkan sonuçla beklenti arasında da bir farklılık oluştu” şeklinde konuştu.

“Müzakere tarihinde en ileri nokta”

Gerçekçi olunması gerektiğini belirten Akansoy, “Bu noktada da sorunun odağına yönelmek gerekiyor. Kaldı ki gerçekçi olunduğu zaman taraflar arasında ciddi yakınlaşmalar olduğunu görebiliyoruz. Bu yakınlaşmalar BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mon’un da ifade ettiği gibi bugüne kadar varılmış en ileri yakınlaşmalardır. Yani Kıbrıs Türk tarafı ile Kıbrıs Rum tarafı müzakere tarihinde en ileri noktaya gelmiştir. Bundan sonra yapılacak olan ise son noktanın konulmasıdır ki taraflar yaptıkları müzakerelerde birbirlerini anlayarak, birbirlerinin kaygılarını gözetmekte ve yapıcı bir şekilde ilerlemektedirler. Özellikle 4 başlık dediğimiz Yönetim ve Güç paylaşımı, Ekonomi, Avrupa Birliği gibi konularda ciddi sonuçlar elde edilmiştir. Gelinen noktada geriye kalan toprak ve garantilerdir. Yol haritasına baktığımızda, taraflar arasında Ekim’de yoğunlaştırılmış görüşmelerin yapılması, 4 başlıkta var olan farklılıkların kapatılması ve bunun ardından da toprak konusunun yurt dışında görüşülmesi, toprak konusunun ardından da 5’li konferansla birlikte garantiler konusunun görüşülerek bu sürecin tamamlanması yönünde bir mutabakat vardır. Aslında yol haritası budur, mevcuttur ve nettir” dedi.

“Sıkıntı tarafların niyeti ile ilgili değildir”

Sıkıntının, 4 başlıkta var olan bazı farklılıkların birbirleri ile ilişkili olduğu kadar toprak konusu ile de ilgili olmasından doğduğunu belirten Akansoy, “Örneğin mülkiyet konuşulurken, toprağın konuşulmama ihtimali diye bir durum olmuyor. Toprak ise Kıbrıs Türk Tarafının hassas konusu olduğu için ve daha sonra görüşülmesi gerektiği konusunda bir haklı yaklaşımı olduğundan dolayı orada bir tıkanıklık yaşanıyor. Kısacası en genelde sıkıntı tarafların niyeti ile ilgili değildir, taraflar gerçekten bu sorunu çözmek istemektedir. Ama var olan bu format, yani, 2 liderin heyetleri ile Eide’nin başkanlığında bir araya gelerek tek tek konuları görüşmesi formatı bence süreci daha ileriye götürme imkânı kendilerine vermemektedir. Dolayısıyla yeni bir formata geçmeleri gerekmektedir. Bu format ise belki kısmi al ver veya hedefe doğru yoğunlaşırken artık önlerini görecek şekilde, özellikle toprak ve mülkiyet konusunda çok daha somut ve çok daha çözüm alıcı yaklaşımlar geliştirmektir” diye konuştu.

“Temel hassasiyet siyasi eşitlik ve güvenlikle ilgilidir”

Akansoy, sözlerine şu şekilde devam etti; “Kıbrıs Türk tarafının temel hassasiyeti siyasi eşitlik ve güvenlikle ilgilidir. Siyasi eşitlik ve güvenlik konusunda hassasiyetlerimizi ve dik duruşumuzu masada gösteriyoruz ve bunu da Kıbrıs Rum tarafı anlamış durumdadır. Kısacası Kıbrıs Rum tarafı bu konuda taviz vermeyeceğimizi bilmektedir. Bunun karşılığında Kıbrıs Rum tarafının da kendine göre hassasiyetleri vardır, bu hassasiyetleri değerlendirirken Rumların ve Türklerin beklentilerini çok yükseğe çekerek, karşı tarafa herhangi bir dayatma yaptığı algısına kapılmamamız gerekiyor. Buradaki amaç her iki taraftan da evet çıkarmak ise Kıbrıslı Rumların da hassasiyetlerini beklentilerini gözetmemiz, aynı şekilde onlarında Kıbrıslı Türklerin hassasiyet ve beklentilerini gözetmesi gerekmektedir. Dolayısıyla her iki taraf arasındaki olası farklılıkları bu kültür ve yaklaşımla gidermek gerekir.”

“Rumlar garantiler konusunda kaygı ve korku duymaktadırlar”

Kıbrıslı Rumların garantiler konusunda Kıbrıslı Türkler’den  daha farklı bir duyarlılıkları olduğuna vurgu yapan Akansoy, “Bizimde duyarlılığımız onlardan daha farklıdır çünkü Kıbrıs Türk toplumu Türkiye’nin güvenlik sistemi içerisinde yer almasını istemektedir. Kıbrıs Rum Toplumu ise bu durumdan kaygı, endişe ve korku duymaktadır, bu yüzdende bunu giderecek bir formül üretilmelidir. Bunun yanında toprak konusunda zaten Annan planında öngörülen yaklaşımlar varıdır ve bu yaklaşımların çok da fazla değişe bilme ihtimalinin olduğunu düşünmemekteyim. Günün sonunda belirli düzenlemeler olacaktır, ama temel olarak öngörüldüğü model aşağı yukarı söz konusu olacaktır ve bu çerçevede de tamamlanacaktır” şeklinde konuştu

“Her iki tarafta da tansiyon yükselmiştir”

Yükselen tansiyonun ana sebebinin artık sona doğru gelinmesi olduğuna dikkat çeken Akansoy, “Artık taraflar son noktaya varmak üzeredir bu sebeple de her iki tarafta da tansiyon yükselmiştir. Yoğunlaştırılmış yeni görüşme sürecinde liderlerin cesaretle soruna çözüm bulma yönünde adım atacağını düşünüyorum” dedi.

“Yeni bir genel sekreterin gelmesi başlı başına bir sıkıntıdır”

Akansoy, 2016 sonuna kadar çözüm hedefini Kıbrıs Türk Tarafının gündeme getirme sebeplerini de şu şekilde sıraladı; “2016 sonuna kadar çözüm ısrarının başlıca sebeplerinden birinin uluslararası aktörlerde ve yerel aktörlerde değişikliğe gidilecek olmasıdır. Bilindiği üzere Ban Ki-Mon’un görev süresi Aralık sonu bitiyor. Dolayısıyla yeni bir BM Genel Sekreteri göreve gelmesi, yeni ekibini ve kendi dengelerini oluşturması demektir, kendi iradesini şekillendirmek için zamana ihtiyaç duyacaktır ve belki de Kıbrıs Sorunundan bir haber bir genel sekreter gelecek, dolayısıyla yeni bir genel sekreterin gelmesi başlı başına bir sıkıntı yaratacaktır.

“Lider değişikliği küçükte olsa risk taşıyor”

Kıbrıs Türk tarafının 2016 sonuna kadar çözüm ısrarındaki diğer bir konunun da Amerika’daki seçimler olduğunu vurgulayan Akansoy, “Hatta bu konu Ban Ki-Mon’un görev süresinin dolmasından da daha önemlidir. Amerika’daki seçimlerde Donald Trump ve Hillary Clinton yarışıyor her iki adayında kazanabilme olasılığı vardır. Obama liderliğinin değişmesinin ve şu anda Kıbrıs Sorununa destek veren ABD’nin tavrında büyük bir değişikliğe gitmesi olasılığı küçükte olsa bir risk taşıyor. Belki Clinton kazanır ise bugün var olan süreç etkili bir şekilde devam edebilir ama Trump kazanırsa sadece Kıbrıs Sorunu ile ilgili değil, bölgesel sorunlarda da ciddi ve yeni dengelerin oluşma ihtimali var. Kıbrıs Sorunu Türkiye-İsrail ilişkilerinden, Türkiye’deki gelişmelerden, Amerika’nın bölgedeki yaklaşımlarından, Rusya’nın tavrından da etkilenmektedir. Kısacası bu denli hassas bir bölgede yaşamaktayız, dolayısıyla tüm bu dengelerin altüst olma ihtimalinin olduğu yeni bir döneme girilme durumu uluslararası düzeyde var.  2016 sonuna kadar çözüm ısrarında yerel düzeye bakıldığında ise 2018 yılında Güney Kıbrıs’ta Başkanlık seçimi Sayın Cumhurbaşkanı Akıncı tarafından da sebep olarak gösterilmekte. Bu nedenle de en azından 2017 yılı ortası itibariyle de seçime, adaylık süreçlerine göre politik bir yaklaşım sergilenecektir. Bu yüzdende Güney’deki liderin herhangi bir şekilde kararlı durma ihtimali ciddi anlamda zayıflayacak” dedi.

“Mayıs, Haziran gibi ipler kopar”

2016 yılının yukarda sıraladığı nedenlerden dolayı önemli olduğunu anlatan Akansoy, “2016 yılında 5’li konferansın yapılması halinde geriye yasaların yazılması kalacaktır ki tüm bunlar  ve referandum için, referanduma süreci anlatmak için de zamana ihtiyaç vardır. Kısacası nerden bakarsanız bakınız Haziran veya Mayıs 2017’ye kadar zamanımız olabilir sonrası için zamanımız olamaz. Çünkü Mayıs, Haziran gibi ipler kopar. Sayın Cumhurbaşkanının 2016 yılında “5’li, konferansı bitirelim” yaklaşımı özellikle Ban Ki-Mon’un ve ABD’nin ilgisinin bu denli yüksek olduğu bu dönemde çok haklı, önemli bir yaklaşım ve vurgudur. Herhangi bir şekilde 2016 süreci kaçırılırsa artık 2018’den sonra ne tür bir durumla karşı karşıya kalırız ve ne konuşulur emin değilim” diye konuştu.

“2018’den sonra Kıbrıs sorunun çözümü kolay olmayacaktır”

BM parametreleri yani BM Güvenlik Konseyi’nin kararları orada durduğu sürece başka bir şey konuşabilme ihtimalinin olmadığını belirten Akansoy, “Dolayısıyla da zaman kaybı olacak ve bu zaman kaybı Kıbrıslı Türklerin aleyhine olacak. Kıbrıslı Türklerin istikrarsızlığı devam edecek. Kaldı ki bunlar gerçeklerimizdir. Dolayısıyla biran önce çözüme ulaşmak hem Rum, hem de Türk toplumu için önemlidir. Eğer 2018’den sonraya bu süreç kalırsa iç dengelerde, Kuzey Kıbrıs’taki düzende değişiklik olabilir, farklı dinamikler devreye girebilir ve bunların da Kıbrıs Sorununun çözümüne engel oluşturma ihtimali olabilir. Bunların yanında illaki daha çok yatırımlar olacak, daha çok insan evlerini düzenleyecek ve yeni iş imkânları yaratacaktır, bu da toprak, mülkiyet ilişkilerini yeniden çıkmaz haline getirecektir. Diğer yandan İnsan hakları mahkemelerinde davalar bizim aleyhimize devam edecektir. Bu çelişkiler içerisinde hayat devam ederken aslında gelişen sosyal hayat, Kıbrıs Sorununun çözümünü daha da kolaylaştırmayacaktır. Dolayısıyla en genel anlamda bizim Kıbrıslı Türkler olarak için çıkarımız biran önce bu çözüme ulaşmaktır. Kaldı ki varılan mutabakatlar ve yakınlaşmalar üst düzeydedir. İki tarafın birbirine yakınlaşması ve iki tarafın bir birine algısı olumludur. Son dönemdeki yüksek seslere kesinlikle aldırış etmemek lazımdır. Çünkü yeni bir döneme girilme ihtimali vardır, herkeste kaygılar, heyecanlar ve korkular olabilir” dedi.

“Barışı talep etmek bir mahkûmiyet olarak nitelendirilemez”

Akansoy, Başbakan Hüseyin Özgürgün’ün, “Kıbrıs Türk Halkı haksız yere nemalanma adına yıllardır ayak sürüyen Rum’un insafına kalmış çözüme mahkûm değildir” sözlerini değerlendirirken ise; “Sayın başbakanın konu ile ilgili daha önce yaptığı açıklamalar ve son yaptığı açıklamayı talihsiz açıklamalar diye nitelendiriyorum. Çünkü KKTC’nin Cumhurbaşkanı ve Meclis başkanından sonra bu ülkenin en önemli görevini yürüten başbakan, daha sorumlu bir söylem içerisinde olması lazımdır ki bu ülkede yüzde 60’la seçilen Cumhurbaşkanının yürüttüğü müzakere sürecini çözüme mahkûm olarak nitelemek gülünecek bir durumdur. Çünkü barışı talep etmek bir mahkûmiyet olarak nitelendirilemez. Kaldı ki barışı talep etmek herkesin kazanacağı bir zaferdir ve bu bütün dünyada böyledir. Dolayısıyla biraz daha sağduyulu, olgun ve sorumluluk içerisinde bir davranış içerisinde olunmasında fayda vardır. Bizim ne denli dik bir duruş içerisinde kararlılık ve cesaretle bu süreci yönettiğimizi algılayabilmesi için sadece bir tane tutanak okuması yeterliydi. Bir tutanak okumuş olsa bizim temsilcimizin ve bizim cumhurbaşkanımızın ve müzakerecimizin ne denli dik bir duruş ve cesaretle, iyi niyetle, yapıcı bir şekilde masada olduğunu görürdü. Tutanaklara bakıldığında aynı şekilde Kıbrıs Rum Tarafının da yapıcı bir yaklaşımla buraya kadar geldiklerini gördük. Zaten Kıbrıslı Rumlarda yapıcı bir yaklaşım olmasaydı kesinlikle bu nokta ya da gelemezdik” şeklinde konuştu.

“Süreç, iki kişilik tangodur”

Bunun tek yanlı bir süreç olmadığını, iki kişilik bir tango olduğunu söyleyen Akansoy, “Bu noktada iki kişi birlikte dans edecek, bunun yanında iyi ve kaliteli dans etmelidir. Bir taraf tango yaparken, diğeri zeybek oynamamalıdır ki bu uyum çok önemlidir. Dolayısı ile bu uyumu, bu ciddiyeti taşıyan tarafların geldiği ortak nokta bence iyi bir noktadır. Dolayısıyla ben sizin aracılığınızla farklı görüşlere sahip insanların da bu süreçte sağduyu ile cumhurbaşkanını desteklemesi gerektiğini ifade etmek isterim. Ve olası kaygı ile endişelerini bu şekilde kamuoyunu rahatsız edecek şekilde yapılacak açıklamalarla değil, gerçekçi açıklamalarla bilgilendirmenin en doğru olacağına inanıyorum ve hepimizin aslında temel referans olarak Sayın Cumhurbaşkanı Akıncı’nın açıklamalarına bakmamız gerektiğine inanıyorum” dedi.