AIDS gündem maddesi, fakat artık AIDS’e karşı, korunmanın yanında tedavi de önem kazandı. Hastalığın ortaya çıkmasının ardından ilk yıllarda korunmanın önemi üzerinde durulurken, artık tedavinin önemi de vurgulanmaya başlandı.

HIV virüsü taşıyan hastalar “doğru zamanda” ilaç tedavisiyle, hiçbir zaman AIDS evresine gelmeden sağlıklı bir şekilde yaşamlarını sürdürebiliyorlar. HIV’i vücuttan tamamen atacak bir tedavi bulunmamasına rağmen, 1996’tan beri hastalık gelişmiş ilaç seçenekleriyle kontrol altında tutulabiliyor ve AIDS artık kronik bir hastalık olarak görülüyor.

Günümüzde geç HIV tanısı alan ve AIDS evresinde olan kişiler dahi, ilaç tedavisiyle sağlıklarına geri kavuşabiliyor. Ancak, eğer tedaviye başlanmazsa hastalık ölümle sonuçlanıyor.

Dünya Sağlık Örgütü, Antiretroviral tedavi olarak adlandırılan koruyucu tedaviyi, 28 milyon kişinin daha alması gerektiğini düşünüyor.

Dünyada 35 milyon insan AIDS tedavisi görüyor, ayrıca 11.7 milyon insan da AIDS’ten koruyucu tedavi alıyor. KKTC ise, bugüne kadar 4 kişi AIDS’ten ölürken; 27 hasta takip altında.

AIDS VE HIV

Dünya AIDS Günü’nde, AIDS ve HIV’le ilgili bilgiler insanlara hatırlatılıp vurgulanıyor.

Ansiklopedik bilgilere göre, AIDS ya da EBES, HIV etkeni nedeniyle insanlarda bağışıklık sisteminin çökmesine neden olan bulaşıcı bir hastalık. AIDS sözcüğü, İngilizce Acquired Immune Deficiency Syndrome (Edinilmiş Bağışıklık Eksikliği Sendromu/EBES) kelimelerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır. HIV (İnsan bağışıklık yetmezliği virüsü), bağışıklık sistemine yavaş yavaş nüfuz ederek vücudun enfeksiyonlara karşı direncini yok eder ve bireyi çeşitli rahatsızlıklara karşı korunmasız hale getirerek sonunda ölümüne sebebiyet verir. AIDS, HIV enfeksiyonunun son aşamasıdır ve bu süreçte ölümcül enfeksiyonlara ve kansere sıklıkla rastlanır. Kanında HIV taşıyan kişiye HIV pozitif denir. Kavram bütünlüğü sağlamak açısından yaygın olarak HIV/AIDS birleşik terimi kullanılır.
 
HIV virüsü kana bulaştıktan sonra uzun yıllar belirti vermeyebilir ve kişi kendini iyi hissedebilir. Bazı vakalarda, HIV pozitif bir kimsenin 8 ila 10 yıl AIDS'e yakalanmadığı görülmüştür. Bulaşma gerçekleştikten en az 3 ay sonra yapılan ELISA testleri en doğru sonucu verir.

HIV en yaygın korunmasız cinsel ilişkiyle bulaşıyor. Diğer olası bulaşma şekilleri ise, kan ve kan ürünleri, içinde virüs bulunan kan veya kan ürünlerinin nakli, doku ve organ nakli, ortak enjektör kullanımı ve HIV pozitif kan ile kirlenmiş aletlerle kesici delici yaralanmalar.

“TEK EŞLİLİK”

Tanısı kan testiyle konulan HIV virüsünden korunmak için ise; tek eşlilik, her türlü ve her cinsel ilişkide kondom (prezervatif), kontrol edilmiş güvenli kan ürünleri kullanılması, ortak enjektör (şırınga)  kullanılmaması, bebeğe geçişi önlemek için gebelik öncesi ve sırası HIV testi yaptırılması, HIV pozitif annenin doğumunda gerekli önlemler alınması, HIV pozitif annenin bebeğini emzirmemesi tavsiye ediliyor.

HIV, dokunmak, öpüşmek, aynı havayı solumak gibi yollarla bulaşmıyor.

Temel Sağlık Hizmetleri Müdürü Dr. Emine Güllüelli, Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Zafer Erdoğmuş ile Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği Başkanı Filiz Besim, TAK muhabirinin AIDS konusundaki sorularını yanıtladı.

ERDOĞMUŞ

Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Zafer Erdoğmuş, HIV ve AIDS hakkında ayrıntılı bilgi verdi.

HIV’in (Human Immmunodeficiency Virus), Türkçede “İnsan Bağışık Yetmezlik Virüsü” olarak adlandırılan bir virüs olduğuna dikkat çekerek, adından da anlaşılabileceği gibi bu virüsün insan bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve tedavi alınmadığı durumda etkisiz hale gelmesine neden olduğunu söyledi.

Bağışıklık sistemi çöken vücudun, normalde kolaylıkla direnç gösterebileceği hastalık etmenlerine açık ve savunmasız hale geldiğini ifade eden Erdoğmuş, AIDS’in ise; (AcquiredImmuneDeficiencySyndrome) HIV tarafından oluşturulan, Türkçede “Edinilmiş Bağışık Yetmezlik Sendromu” olarak adlandırılan hastalıklar bütünü olduğunu anlattı.

AIDS’in; HIV adlı virüsün insan vücuduna girmesinden sonra tedavi olanaklarından yararlanılmadığı durumda ortaya çıkan hastalıklar bütünü olduğunu belirten Erdoğmuş, “HIV bulaştığı insanın vücudunda yıllarca bulgu vermeden kalabilir. Kişi eğer virüsü cinsel yolla almışsa, ortalama 8-10 yıl boyunca hekime başvurmasını gerektiren bir bulgusu olmayabilir. Virüs kan yoluyla alınmışsa, bu süre azalarak, 5 ay ile 2 yıl arasında değişebilir. Kişi virüsü aldığı andan itibaren başkalarına bulaştırabilmektedir. Sonuçta, birden fazla hastalık ve kanserin ortaya çıkması ile AIDS oluşur ve eğer tedaviye başlanmazsa hastalık ölümle sonuçlanır” dedi. 
 
HIV pozitif bireyin, aynı zamanda AIDS tablosu da gelişmiş kişi anlamına gelmediğine dikkat çeken Erdoğmuş, şöyle devam etti:

“Doğru zamanda ilaç tedavisine başlayan ve  ilaçlarını düzenli bir şekilde almaya devam eden HIV pozitifler hiçbir zaman AIDS evresine gelmeden sağlıklı bir şekilde yaşamlarını sürdürürler.”

Erdoğmuş, HIV’in insan vücuduna girdikten sonra tedavi edilmezse ortaya çıkan hastalıklar bütününe AIDS denildiğini belirtti.

“HIV’İ VÜCUTTAN TAMAMEN ATACAK BİR TEDAVİ HENÜZ YOK”

HIV’i vücuttan tamamen atacak bir tedavinin henüz bulunmadığına dikkat çeken Erdoğmuş,   Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) kronik hastalıklar listesinde olan HIV’in, 1996’dan bu yana mevcut gelişmiş ilaç seçenekleriyle kontrol altında tutulabildiğini kaydetti.

Doğru zamanda ilaç tedavisine başlayan HIV pozitifli kişilerin kaliteli ve sağlıklı bir yaşam sürdürebildiklerini anlatan Erdoğmuş, geç HIV tanısı alan ve AIDS evresinde olan kişiler dahi ilaç tedavisiyle sağlıklarına geri kavuşabildiklerini söyledi.

Erdoğmuş tedavideki amaçları şöyle özetledi:

“6 ay içinde virüs sayısını <50 kopyaya indirmek (Viral yük = kandaki HIV oranı), Viral yükü sürekli bu seviyede tutmak, CD4 hücrelerinin sayısını artırarak bağışıklık Sistemini güçlendirmek, Yaşam süresini uzatmak, Yaşam kalitesini artırmak.”

“HIV YALNIZ BAZI GRUPLARIN HASTALIĞI DEĞİL”

Erdoğmuş, HIV’in yalnız bazı grupların hastalığı değil, tüm din, dil, etnik köken, meslek, yaş, kadın, erkek, çocukları ilgilendirdiğine vurgu yaptı.

NASIL BULAŞIR?

Korunmasız cinsel ilişkinin HIV’in en yaygın bulaşma şekli olduğunu söyleyen Zafer Erdoğmuş, “Korunmasız oral, anal ve vajinal cinsel ilişki sırasında virüs vücuda girebilir. Her tip korunmasız cinsel ilişki ile HIV ve diğer cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar bulaşabilmektedir. Kan ve kan ürünleri. İçinde virüs bulunan kan veya kan ürünlerinin nakli ya da doku ve organ nakilleriyle bulaşma olabilmektedir. Ortak enjektör kullanımı ve HIV pozitif kan ile kirlenmiş aletlerle kesici delici yaralanmalar kan alışverişine neden olabileceğinden olası bir geçiş yoludur” dedi.

HIV’in dış ortamda oksijen ve güneş ile temas ettiğinde uzun süre yaşamadığını ifade eden Erdoğmuş, virüsün kanın miktarına göre dış ortamda saniyeler, en fazla dakikalar içinde öldüğünü kaydetti.

“ANNEDEN BEBEĞE GEÇEBİLİR” 

HIV’in gebelik süresince, doğum sırasında ve emzirme ile bebeğe geçebildiğine de dikkat çeken Erdoğmuş, şöyle devam etti: “Gerekli önlemler alınmadığı takdirde bulaş % 20-30’dur. Ancak HIV pozitif anne gebeliği süresince de tedavi alıp, gerekli önlemler alınırsa bebeğe geçiş %0,5’in altına kadar düşürülebilmektedir.”

Erdoğmuş, HIV’in dokunmak, sarılmak, el sıkışmak ve sosyal öpüşmekle, aynı yere oturmak, aynı yerde yatmak, aynı yerde hava solumak, aynı havuza-saunaya girmekle, aynı banyoda yıkanmakla, aynı tuvaleti ve aynı sabunu kullanmakla, aynı çatal, bıçak ve kaşığı kullanmakla, aynı tabaktan yemek ve aynı bardaktan içecek içmekle, aynı giysileri giymekle, aynı telefonu kullanmakla, aynı toplu taşıma araçlarında bulunmakla, aynı yerde spor yapmakla, böcek ısırıkları (sivrisinek vb.) ve diğer hayvanlar yoluyla, gözyaşı, ter, idrar, dışkı, aksırık ve öksürük yoluyla bulaşmadığını vurguladı.

KORUNMA YOLLARI

HIV’den korunma yollarına da değinen Erdoğmuş şöyle devam etti:

“Her türlü ve her cinsel ilişkide kondom (prezervatif) kullanarak, kontrol edilmiş güvenli kan ürünleri kullanarak, ortak enjektör (şırınga)  kullanmayarak, bebeğe geçişi önlemek için gebelik öncesi ve sırası HIV testi yaptırarak, HIV pozitif annenin doğumunda gerekli önlemler alınarak, HIV pozitif anne bebeğini emzirmeyerek bebeğe geçiş engellenebilir.”

“HIV’İN TANISI KAN TESTLERİYLE OLUR”  

HIV’in tanısının kan testiyle konulabildiğini anlatan Zafer Erdoğmuş, HIV’in vücuda girdikten 3 -12 yıl sonra bile bulgu vermeyebildiğini, HIV pozitif olup olmadığının ise 10-12 hafta süre geçmesi halinde anlaşılabileceğini kaydetti.

HIV teşhisi için kullanılan testlerin, hastanın kanında, HIV’e karşı gelişmiş olan koruyucu maddeleri (antikor /antijen) saptamak amacıyla yapıldığını söyleyen Erdoğmuş, şöyle devam etti:

“Bu antikorlar/antijenler, virüs vücuda girer girmez oluşmaz. Antikorların veya antijenlerin testlerle saptanabilir düzeye ulaşması, her kişide farklı zamanlarda gerçekleşir. Bu zamana “Pencere Dönemi” veya “Kuluçka Dönemi” denir. Bu süre genellikle 2-12 hafta arasındadır. Bu nedenle, kuşkulu bir ilişkiden/ riskli temastan hemen sonra test yapılması uygun değildir. Testi, doğru zamanda yapmak gerekir.”

HIV/AIDS testi yaptırmak amacıyla kan bağışı yapmanın son derece sakıncalı olduğunu da vurgulayan Erdoğmuş, “çünkü hastalığın kuluçka döneminde, kanda virüs bulunsa bile, testlerde bu durum anlaşılamayabilir ve virüs içeren kan, başka bir kişiye aktarılabilir” dedi.

“HIV/AIDS, SAĞLIK BAKANLIĞI'NA BİLDİRİLMESİ ZORUNLU BİR DURUM”

HIV/AIDS’in, Sağlık Bakanlığı'na bildirilmesi zorunlu bir durum olduğuna dikkat çeken Zafer Erdoğmuş, bildirimlerin isim vermeksizin, kodlanarak sadece Sağlık Bakanlığı’na bildirildiğini söyledi.

“HIV POZİTİF HASTALARINA KODLAMA”

Kodlamanın ismin baş harfleri ve doğum yılı kullanılarak yapıldığını anlatan Erdoğmuş, hastanın bunun dışında tedaviden sorumlu doktor ve ekibi dışında kimseye söylenmemesi gerektiğini kaydetti.

HIV’in tanısının doğru zamanda yapılan kan testleriyle konduğunu yineleyen Zafer Erdoğmuş, HIV enfeksiyonun belirtilerinin ise şunlar olabileceğine işaret etti:

“Hızla kilo vermek, Kuru öksürük, nükseden yüksek ateş ve gece terlemeler, ileri derecede ve açıklanamayan bir bitkinlik, 1 haftadan fazla süren ishal, dilde, ağızda ve boğazda beyaz nokta ve lekeler, zatürre, derinin üstünde veya altında, ağzın içinde, burunda ve göz kapaklarında kırmızı, kahverengi, pembe veya mor lekeler, hafıza kaybı, depresyon ve başka nörolojik rahatsızlıklar”
 
Damar içi madde kullanırken, HIV pozitif birisi iğnesini başkasıyla paylaşırsa, HIV’in bu kişiye de bulaşmasının çok yüksek bir ihtimal olduğunu ifade eden Erdoğmuş, “çünkü o kanın başkasının damarına direkt olarak enjekte edilmesi söz konusudur” dedi. 
  
Erdoğmuş şöyle devam etti:

“Damar içi madde kullanımında şu yollardan HIV geçmesi mümkündür. Kan bulaşmış şırıngayı uyuşturucu hazırlarken kullanmak, maddenin hazırlandığı suyu tekrar kullanmak, uyuşturucuyu suda eritmek için kullanılan şişe kapaklarını, kaşıkları veya başka herhangi kabı tekrar kullanmak, iğneyi engelleyebilecek parçacıkları temizlemek için kullanılan pamuğu tekrar kullanmak. Sokakta iğne satanlar kullanılmış iğneleri yeniden paketleyip satabilirler.”

“İLAÇLARI DÜZENLİ KULLANMAK ÖNEMLİ"

HIV pozitif kişilerin, HIV’i baskılayan ilaçları düzenli olarak almalarının önemine de değinen Zafer Erdoğmuş, şöyle devam etti:

“Etkili olabilmeleri için bu ilaçların belli zamanlarda belli miktarlarda kanınızda bulunması gereklidir. İlaç programı bu seviyeleri azami dereceye çıkartabilmek için tasarlanmıştır. İlaçlarınızı programa dayalı bir biçimde almadığınız sürece ilaç seviyesinin düşmesine sebep olabilirsiniz. Direnci önlemenin en etkili yolu, ilaç programınıza sadık kalmaktır. Bazı araştırmalara göre, HIV tedavisinden en çok fayda, en az yüzde 95 uyum ile görülmektedir.  Şeker hastalığı, yüksek tansiyon, hastalık ne olursa olsun HIV’de de,  ilaçları düzenli bir şekilde almak çok önemlidir.”

BESİM

Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği Başkanı Filiz Besim de, dünyada 35 milyon insanın AIDS tedavisi gördüğünü, 11.7 milyon insanın da AIDS’ten koruyucu tedavi aldığını ifade ederek, AIDS’in artık kronik bir hastalık olarak görüldüğünü söyledi.

Koruyucu tedvinin, Antiretroviral tedavi olarak adlandırıldığını ifade eden Besim, Dünya Sağlık Örgütü’nün 28 milyon kişinin daha koruyucu tedavi alınması gerektiğini söylediğini belirtti.

Besim, hastalığın Afrika’nın güneyi, Asya’nın fakir ülkeleri gibi sosyo ekonomik durumu kötü ülkelerde sıklıkla görüldüğüne işaret ederek, hastalığın cinsel yolla, kan yoluyla bulaşabildiği gibi, anneden bebeğe geçtiğini anlattı.

“HALKIN BİLİNÇLENDİRİLEREK, FARKINDALIK YARATILMASI GEREK” 

KKTC’de yapılması gereken en önemli şeyin, AIDS’in bilinmesi, insanlara anlatılması olduğunu vurgulayan Besim, korunma yöntemleri konusunda halkın bilinçlendirilerek, farkındalık yaratılması gerektiğini söyledi.

“KORUYUCU HEKİMLİK ÖNEMLİ”

AIDS’te koruyucu hekimliğin en önemli konulardan biri olduğunu vurgulayan Besim, hastalığın bilimsel yöntemlerle anlatılarak, insanların farkına varması gerektiğini belirtti.

Ülkede gece kulüpleri ve kayıt altında olmayan ciddi bir fuhuş sektörü olduğunu ifade eden Filiz Besim, bunların hem AIDS hem de cinsel yolla bulaşan hastalıklar için ciddi tehlikeler olduğunu vurguladı.

“Devletin esas üzerinde durması gereken konunun ki bu, ayni zamanda birliğimizin de sorumluluğu, insanlara bunu her zaman anlatmak. Okullarda, halk toplantılarında eğitimler verilmeli, Bu bir devlet politikası olarak anlatılması gereken konular” şeklinde konuşan Besim, Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği olarak, kendilerinin daha çok eğitim çalışmaları yaptığını, bildiriler yayımladığını, seminerler düzenledikleri söyledi.

AIDS’ten korunma yollarına da değinen Filiz Besim, şöyle devam etti:

“HIV virüsü, cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyondur. Tek eşlilik, cinsel ilişki sırasında prezervatif veya kondom kullanılması sağlanmalı. Korunma müdahale yöntemlerinin içinde bulunmalıdır. Bunlar sadece HIV için değil, cinsel yolla bulaşan birçok hastalık için de önemlidir.” 

“TEDAVİ MALİYETLERİ ÇOK YÜKSEK…”

Hastalığın tedavi maliyetlerinin çok yüksek olduğunu da anlatan Besim, bu sebeple hastalığa yakalanıp tedavi etmektense, hastalıktan korunmanın sağlanması gerektiğini vurguladı.

Hastalar için yapılması gerekenler konusunda da önerilerde bulunan Besim, hastaların bire bir bilinçlendirilmesinin önemli olduğunu söyledi.

Besim, KKTC’nin küçük bir ülke olması ve sayının az olması sebebiyle bu konuda şanslı olunduğunu sözlerine ekledi.

GÜLLÜELLİ

TAK muhabirinin AIDS konusundaki sorularını yanıtlayan Temel Sağlık Hizmetleri Dairesi Müdürü Dr. Emine Güllüelli de, AIDS’in kazanılmış Bağışıklık Yetmezliği Sendromu olarak tanımlandığını ifade ederek, bunun bir virüs hastalığı olduğunu söyledi.

AIDS’in bulaşma yöntemleri hakkında da bilgi veren Güllüelli, hastalığın kan ve kan ürünleri, cinsel temasla bulaştığına dikkat çekti.

HIV virüsünün bulaşması ardından, bağışıklık sisteminin zayıfladığını, birçok hastalık ve kanserin ortaya çıkmasıyla da AIDS’in oluştuğunu ifade eden Güllüelli, hastalığın ciddi boyutlara gelmesiyle ise ölümle sonuçlandığını kaydetti.

AIDS hasatlığının dokunmak, öpüşmek, aynı havayı solumak gibi yollarla bulaşmadığını vurgulayan Güllüelli, virüsün direk kanla veya cinsel yolla temasla bulaştığını söyledi.

“İLAÇ SAĞLIK BAKANLIĞI TARAFINDAN KARŞILANIYOR”

Hastalık teşhisi konulduktan sonra, hastanın enfeksiyon hastalıkları uzmanına yönlendirildiğini ifade eden Güllüelli, hastaların ilaç tedavisi gördüklerini, bu ilacın masraflarının Sağlık Bakanlığı tarafından karşılandığını söyledi.

Hastaların deşifre edilmemesi için de azmi önem gösterildiğini vurgulayan Güllüelli, bunun biraz da sosyal bir olay olduğunu, insanların hastalardan korktuğunu kaydetti.

Hastaların zaten korunmaları gerektiğini bildiğini vurgulayan Güllüelli, hastaların toplumdan soyutlanamayacağını söyledi. Güllüelli, “kişilerin deşifre olmaması için azami özen gösteriliyor. İlaçları veriliyor. Gerekli durumlarda, psikolog destek veriliyor” dedi. 

“TEK EŞLİLİK ÖNERİLİYOR”

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda broşürleri bulunduğunu, okullarda eğitimler düzenlediklerini anlatan Güllüelli, hastalıktan korunmak konusunda tek eşliliğin önerildiğine işaret etti.

Sağlık Bakanlığı olarak koruyucu önlemleri bulunduğunu anlatan Emine Güllüelli, bütün ameliyatlar öncesinde HIV ve bulaşıcı hastalıklar konusunda tahlillerin yapıldığını, çalışma muhaceret izni için gelenlere mutlaka bu tetkiklerin yapıldığını, gece kulübünde çalışan kişilerin de düzenli olarak tetkiklerinin yapıldığını anlattı.  

Kan transfüzyonu konusunda da çok titiz çalışıldığını ifade eden Güllüelli, gerekli tetkikler yapılmadan asla kan transfüzyonu yapılmadığını söyledi.

Güllüelli, “zaten kişi HIV virüsü taşıdığını biliyorsa, kan veremeyeceğini de biliyor” dedi. 

KKTC’DEKİ KAYITLI HASTA SAYISI

Temel Sağlık Hizmetleri Müdürü Dr. Emine Güllüelli, KKTC’deki kayıtlı HIV pozitif hasta sayısının 31 olduğuna da dikkat çekerek, bunlardan 27’sinin takiplerinde olduğunu, bu hastaların 4 tanesinin yaşamını yitirdiğini vurguladı. 

Güllüelli, HIV pozitif olan kişilerin yakın çevresinin de taranarak belli bir süre takip edildiğini sözlerine ekledi.