Eniz Orakcıoğlu

AB Derneği Eski Başkanı Ali Erel, gündeme ilişkin olarak önemli değerlendirmelerde bulundu. Erel, ekonomik aktivitemize izin verilmesi halinde kendi ihtiyaçlarımızı giderecek getiriyi maliyeye sağlayabileceğimizi belirterek, “Ama biz mal aldığımız ülkelerle karşılıklılık temelinde mal satabilmemiz lazım ki bunların başında da Türkiye gelir. Ticaret bizde karşılıklı değildir, Örneğine değinmemiz gerekirse de Su anlaşmasının içerisinde yer alan maddede ‘ne ekip biçeceğinize ya da nereleri ekip biçeceğinize ben karar veririm’ diyor. Bu durumda Tarım Bakanlığını kapanması gerekir. Hazır yasalar girmeye başladıysa da yargıda alarm zillerinin çalması lazım. Adalet veya güvenlik başlığı altında 7 tane yasa hazırlanıp geldiyse ve iktidardaki büyük partinin genel sekreteri haberimiz olmadı diyorsa ve Bakanlar Kurulu da bu yasalara onay verip de meclise aktarıyorsa, burada çok çarpık ilişkiler olduğu ortadadır” dedi.

“Hiç konuşmadığımız bir taraf var”

Türkiye ile KKTC’nin kavga edemeyeceğini vurgulayan Erel, “Çünkü büyüklükleri kavga etmeye müsait değildir. Dünyaya baktığımızda ise Lüksemburg ile Almanya masanın iki tarafına oturup müzakere edebilir, aynı şekilde Malta, İngiltere’yle müzakere edebilir çünkü arada bir büyüklük artık söz konusu değildir. Birçok ortak değeri, ortak kararlarla yönetmekte mümkündür ama bu konuşularak yapılır. Bizim ise hiç konuşmadığımız bir taraf var ve bu taraf, yargımızdan ekonomimize, suyumuzdan elektriğimize başka bir yerlerde karar verebiliyor. Bizim artık konuşmaya başlamamız şarttır. Kavga edemeyeceğimiz ortadayken, masaya oturup mahsuplaşmamız lazımdır. Maşların ödenememe sebebi ise Türkiye ile eşit çerçevede masanın iki tarafında müzakere edemememizdir. Sayın Akıncı’nın Anastasiades ile ayda 2 defa buluşmasının yanına haftada iki defa da Türkiye yetkilileriyle hükmet kanadıyla birlikte görüşmeye başlaması lazımdır” şeklinde konuştu.

“Yatak odanız dinlenecek”

Adalet veya güvenlik başlığı altında geçirilmesi istenen 7 yasadan bahseden Erel; “7 yasa yarın pat diye geçecek ve siz arkadaşınızla yolda yürürken konuştuklarınızı veya yatak odanız dinleyebilecekler. Türkiye’den bir örnek verecek olursak; Kendi Genelkurmay Başkanı'nı elinde delil olmadan halde dinleme yöntemi ile delil bularak içeri sokmuştur, sadece Genelkurmay Başkanı'nı değil yüzlerce bürokrat da aynı sistemle tutuklanmıştır ve hala daha bugün o yargı sistemini uyguladıkları gibi ülkemize de getirmeye çalışıyorlar. Siz iki büyük parti ise büyük koalisyonu kurdunuz hesapta toplum yararına olacaktı ama olmadı, olmayacak” dedi.

“Orduyu içeri döndürürseniz vatandaşı düşman olarak görür”

Sorunlarımızın başlangıcının Kıbrıs Sorunu olduğunu vurgulayan Erel, “Ama Kıbrıs sorunu yalnız başına soyut değildir, beraberinde bir şeyler taşımaktadır. Kıbrıs sorunu başka bir ülkenin Kıbrıs adası üzerinde kuzey topraklarında 50 bin yabancı bir ordu var, o orduya bağlı polis gücü var ve adalet ise polis gücüyle sağlanacak. Çünkü ordunun yöntemleri her ülkede farklıdır, çünkü dış düşmana karşı eğitilmiştir. Orduyu içeri döndürürseniz içerdekini yanı vatandaşı düşman olarak görür ve bu çok tehlikeli bir uygulamadır. Şu anda yapılmaya çalışılan şey ise budur. Buradan çıkarılan anlam polis devleti olmak değil, ordunun kontrolü altındaki polis devletidir” diye konuştu.

“Kıbrıs sorununu çözsek de mahkûm olacağız”

Erel, sözlerine şu şekilde devam etti; “Bahsedilenin ordu kontörlü altındaki polis devletidir. Çünkü polis devletlerinde iki kutup var bir polis birde ordu var ve birbirlerini dengelerler. Bunu Erdoğan polise ağır silahlar aldırarak yaptı ve polisi ordunun karşısına koydu. Sonra jandarmayı ordudan kopararak orduyu dizginlemeye çalıştı. Bizde yaşanan ise askerin empoze ettiği bir düzen var. Ama bunun içerisinde hala daha vatandaşın hayatını cehenneme çevirmemek için bir yönetim olmalı, bizdeki de devlet değil bir yönetimdir. Ama buradaki sıkıntı Türkiye’nin alt yönetimi olmasıdır. Türkiye’nin alt yönetimi olduğu andan itibaren atık sosyal yapınızı, demokratik yapınızı,  nüfus yapınızı, tarımınızı, üretiminizi, sanayinizi, ekonominizi, maaşınızı, paranızı, suyunuzu ve elektriğinizi, her şeyinizi yönetmeye başlar. Sıkıntının temeli de budur. Bizim kendimizi Kıbrıs sorununun çözümüne kadar kendimizi yönetiyor olmamız lazım, aksi halde biz Kıbrıs sorununu çözsek de mahkûm olacağız.”

“Planlamamızı Türkiye yapacak”

Mali Protokolde DPÖ’nün kaldırılmasının planlamamızı Türkiye’nin yapacağı anlamına geldiğini vurgulayan Erel, “DPÖ’nün kaldırılması demek artık okullarda kırılan camın ricası TC Yardım Heyetine yapılacak demektir, çünkü Türkiye parayı verende benim gerçeğini artık açıkça gün yüzüne çıkartmak istemektedir. Türkiye Cumhuriyeti artık buradan çıkan seslerden rahatsızlık duymaya başlamıştır. Bu yüzden de artık bu işin müzakere etmekten başka bir yolu yoktur” şeklinde konuştu.

“Sektörü özele kapalı tutuyoruz”

Devletin ekonomik faaliyetlerin dışında kalması gerektiğine inandığına dikkat çeken Erel, “Ama bizde olan bir devlet değil alt yönetimdir. Sektörlerin muhakkak özele açılması gerekir. Elektrik üretiminde de özel yapmalı, devlet kalmak isterse kalabilir ama bana göre dezavantajdır. Örneğin İngiltere’de otobüs işletmeciliğinden, aynı rayların üzerinde farklı tren işletmecilerine kadar gider. Tekel başka, özelleştirme başka, sektörün özele açılması başka bir şeydir. Bizde ise tam aksi çalışmaktadır, biz devletmiş gibi davranıp, sektörü özele kapalı tutmaktayız. Şimdiye kadar KKTC yönetiminin yaptığı hatalardan ve kapalı tutulduğundan dolayı da Türkiye hak kazanmaktadır. Yenilenebilir enerji yasasını bile 5-6 yıl önce Avrupa Birliği hazırlayıp kendilerine vermiş olmasına rağmen 3 sene önce kabul ettiler, önce uygulamayı geciktirdiler, sonra sadece konutlara verdiler ve ticari işletmelere şartlı izin vermektedirler. Bu örnek bize KKTC yönetiminin sektörü yatırım yapmak için ikna edeceğine yerde, özelle paylaşmak istemediğini açıkça ortaya koyuyor. Bu noktada yapılması gereken bütün sektörlerin özele açılması, tekelleştirilmemesidir ki bizde tekel yasası var ve devlet tekel oluşturursa yasa kapsamı dışındadır” dedi.

“Tekelleştirme çok büyük problemler yaratır”

Özelleştirmeden de bahseden Erel, “Özelleştirme kavgası yapılırken biz sanki devletmişiz gibi hareket etmekteyiz, dolayısıyla çıkmaz sokaklara gireriz. Sudan örnek verirsek, suyu özelleştirip, tekelleştirdiğinizde orada çok büyük problemler yaratılacağını söyleyebilirim ki çok yakın zamanda bunu elektrikte de yaşayacağız” diye konuştu.