Deniz Abidin

Doğu Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişikler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Sözen, AB’nin gelecekteki yapısını, İngiltere’nin Brexit kararındaki dezavantajı ve Türkiye’nin AB ile olan ilişkisini Yeni Bakış’a değerlendirdi.

Prof. Dr. Ahmet Sözen, Avrupa Birliği’nin (AB) Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olarak kurulduktan sonra bugüne kadar aldığı üye ülkeler içerisinde ilk defa bir üyenin birlikten çıkma talebiyle başvurduğunu belirtti. “Bu gibi durumlarda tam anlamıyla ne yapılır bunun bir haritası yok” diyen Sözen, bugüne kadar böyle bir tecrübe yaşanmamış olmasından dolayı bu sürecin çok öğretici olacağını söyledi. Sözen, AB içinde farklı ülkeler olduğunu ifade ederek, küçük olduğu gibi büyük zengin veya nisbeten daha fakir ülkelerin olduğunu kaydetti. Sözen, örneğin Bulgaristan ve Romanya’nın göreceli daha fakir ve küçük ülkeler olduklarını belirterek, Finlandiya ve Danimarka gibi küçük olup da zengin olan ülkelerin olduğundan bahsetti. Sözen, diğer taraftan Polonya gibi büyük ama nisbeten çok zengin olmayan bir ülke varken diğer taraftan Almanya gibi dünya devi bir ülkenin söz konusu olduğunu kaydetti. Sözen, Almanya’nın dünya ekonomisinde ilk beşe giren ülke olma özelliği taşıdığını belirterek, İngiltere’nin de son derece büyük ve güçlü ülkeler arasında yer aldığını söyledi.

“İngiltere’nin AB’ye giriş sebebi stratejikti”

Sözen, İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkelerin AB içinde ilk sırada yer aldıklarını belirterek, ikinci dünya savaşından önce önemli bir süper güç olan İngiltere’nin AB’den çıkmasının etkisinin fazla olacağını kaydetti. Sözen, İngiltere’nin AET’ye girerken kıta Avrupa’sının bir bağlantısı olarak daha fazla entegre olmak için değil, dışta kalmamak ve kararlara dahil olmak için girdiğini söyledi. Sözen, İngiltere’nin, bu bağlamda, AET’ye giriş sebebinin çok daha stratejik olduğunu belirterek, İngiltere’nin Avrupa Ekonomik Topluluğunu kuran vizyonel devlet adamlarının birbirine entegre olmasını ve sonunda ABD gibi – örneğin, Avrupa Birleşik Devletleri gibi - bir federal yapıya bürünecek bir Avrupa’yı hiçbir zaman istemediğini kaydetti.

“Hep bir şüphe ile baktılar”

Sözen, şöyle devam etti, “Bu durum AB içinde hep bilindi. Hatta bazı kıta Avrupa’sında entegrasyonist, Avrupa’nın federasyona yönelik evrilmesini ve derinleşmesini isteyenler İngiltere’ye hep bir şüphe ile baktılar. Örneğin, bir çok ülke, örneğin Irak’ın işgali konusunda ters düşerken, İngiltere her zaman ABD’nin peşinden koşmuştur. Bush, Tony Blair’in Irak işgali konusundaki işbirliğini hatırlıyoruz. Şimdi böyle bir ülke AB’den çıkıyor. O nedenle Avrupa kimliği olarak AB’nin çok fazla kaybedecek bir şeyi yoktur diye düşünüyorum. İngilizler her zaman kendilerini Avrupa’nın dışında farklı bir aktör olarak gördüler. Bunun ekonomik ve siyasi sonuçları olacaktır. Bunu bugünden kestirmek çok güç ve de gerçekçi olmaz”

“En çok hangi taraf kaybedecek net değil”

Sözen, İngiltere’nin AB’den çıkmasıyla en çok hangi tarafın kaybedeceği konusunda net olamadığını belirterek, İngiltere’nin güçlü bir ekonomisinin olduğunu savundu. Sözen, İngiltere’nin AB’den çıktığı zaman da önemli bir aktör olmaya devam edeceğini söyledi. Sözen, İngiltere’nin AB’nin kendine getirdiği bir takım getirileri olduğuna dikkat çekerek, özellikle AB’nin eğitim konusunda ve araştırma konularında birçok İngiltere kuruluşunun aldığı yardımlar olduğunu söyledi

“İngiltere’nin kaybı bireysel yönde olacak”

Prof. Dr. Sözen, bu konularda en azından bireysel bazda İngiltere’nin kaybı olacağını belirtti.  AB üyeliğinin, özellikle İngiliz vatandaşlarına getirdiği bazı ayrıcalıkları ve hakları bireysel ve kurumsal bazda kaybedeceklerini vurgulayan Sözen, AB ekonomisinin dışına çıktığı zaman kimin daha fazla kaybedeceği konusunda kafasında soru işaretleri olduğunu kaydetti. Sözen, “İngiltere gerçek anlamda pazarın dışına çıkmak isteyecek mi? AB’nin hangi mekanizmalarından çıkıp, neyin içinde kalacağını ve söz konusu durumu nasıl müzakere edeceği iki yıl sonra görülecek” diye konuştu.

“İç içe geçmiş halkalı bir AB’ye gidilebilir”

Sözen, AB’nin kısa ve orta vadede kesinlikle çökeceğini düşünmemekle birlikte bir takım ülkelerin egemenliklerini AB’ye devretmeleri konusunda bu egemenliklerini geriye isteme taleplerinin olabileceğini söyledi. Ahmet Sözen, şunları ekledi, “Bazı devletler AB’nin bazı mekanizmalarından çıkabilirler. Belki bunun sonucu olarak daha bir iç içe geçmiş halkalı bir AB’ye gidilebilir. Örneğin, bazı üye ülkelerce ortak bir ekonomik alan, ortak para birimi, ortak sosyal ve de dış politika kararlılığı devam ettirilebilir. Mesela, ilk kurucular olan Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Luksemburg ve Hollanda’nın olduğu böyle bir çekirdeğin olduğu AB oluşabilir. Bunun hemen dışında AB’ye daha muğlak bir şekilde bağlanmış, aynı para birimini sürdürmeyen ülkeler İsveç, Danimarka, vs gibi ülkeler çekirdekten daha uzak kalır. Buna bir halka daha eklenirse daha geniş bir alanda AB ile daha çok ekonomik konularda işbirliği yapan ülkelerin olabileceği bir yapı oluşabilir”

“İlerideki Türkiye AB’ye adaydır”

Türkiye’de önümüzdeki hafta yapılacak olan Başkanlık referandumunun sonucunun Türkiye ile olan ilişkileri nasıl etkileyeceği konusundaki soruya karşılık ise Sözen, ileride AB’nin üç halkalı bir yapıya evrilmesi durumunda bugünkü değil ama ilerideki Türkiye’nin AB içinde yerinin olduğunu söyledi. Sözen, ilerideki Türkiye’den kastının, olağanüstü halin kalktığı, bireysel özgürlüklerin kısıtlanmadığı, daha demokratik bir Türkiye’nin böylesi bir üç halkalı AB yapısında yerinin olduğunu belirtti.  Sözen, “Bu iki nedene bağlıdır. AB üç halkalı bir yapıya giderse yani çok vitesli bir yapı olan AB’ye doğru gidilirse, bir de tüm üye ülkelerin eşit bir şekilde entegre edeceğim iddiasından vazgeçilip, farklı halkalarda bütünleştiren bir yapıya ulaşması gerekir. Bir diğeri de, bugünkü Türkiye’nin şimdiki şekliyle değil, daha demokratik bir şekle bürünmesi durumunda böylesi bir AB içinde Türkiye’nin yeri vardır” diye konuştu.