Rum Yönetimi, Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun 5-6 Aralık’ta yapacağı Yunanistan ziyaretini, Atina aracılığıyla Davutoğlu’na iletmek üzere krizin yumuşatılması ve müzakerelerin yeniden başlaması için yol haritası olacak bir fikirler paketi hazırlamaktayken, Ankara’nın ziyaret zeminini, Davutoğlu’nun hediye götürmesinin beklenmemesi gerektiğini ileterek hazırladığı bildirildi.

Fileleftheros “Atina’ya Hediye Götürmez... Ahmet Davutoğlu Türkiye’nin Projelerini Değiştirmeyeceğini Açıkça Belirtti... Perde Gerisi: Ankara’nın Karı ve Atina’nın Riski” başlığıyla manşete çektiği haberinde TC Dışişleri Bakanlığı’ndan yetkililerin ziyaret hazırlıkları çerçevesinde, Atina’da gerçekleştirilecek Türkiye-Yunanistan 3’üncü Yüksek İşbirliği Konseyi nedeniyle Doğu Akdeniz’deki sahnenin değişmeyeceğini ima ettikleri bilgisi edindiğini yazdı.

TÜRKİYE’NİN KAZANIMLARI YUNANİSTAN’IN RİSKLERİ

Gazete Ankara’nın, çok iyi bir konjonktürde gerçekleşeceğinden, Davutoğlu’nun Atina ziyaretlerinden kazanacakları olduğuna inandığını, ancak Atina açısından yüksek risk olduğunun değerlendirildiğini belirttiği haberinde özetle şunları yazdı:

“1-Davutoğlu’nun Atina’da Barbaros’un da Kıbrıs MEB’inde bulunması Türkler tarafından, davranışları için ‘beraat belgesi’ olarak kullanılacak. Bu elbette Atina’nın Davutoğlu ile görüşmeler sırasında alaşağı etmeye uğraşacağı bir izlenimdir.

2-Türk Başbakan’ın Yunan başkentine ziyareti Brüksel yapılacak Avrupa Konseyi toplantısından 10 gün önce gerçekleşeceği açıktır. Diplomatik kaynaklar Lefkoşa’nın Türkiye-AB üyelik müzakerelerini olumsuz etkilemek maksadıyla ileri götüreceği tezin Brüksel’de nasıl destekleneceğini soruyorlar. Üyelik müzakerelerinin dondurulması tezini desteklemek Atina için zor olacak.

3-Ankara açısından, Kıbrıs ile Yunanistan’ın İsrail ve Mısır ile işbirlikleri ileri götürdüğü ve davranışları sebebiyle Türkiye’nin yalnızlaştığına inandıkları bir zamanda Davutoğlu’nun Atina ziyareti can simidi görülüyor. İşaret edildiği üzere (bu ziyaretle) Türkiye’nin yalnızlaşma görüntüsü ortadan kaldırılıyor.

Bu aşamada Ankara’nın talepleri aşikardır ve Kıbrıs’taki projelerini terk etmek niyetinde olmadığı da açıktır.

ATİNA GERGİNLİĞİ YATIŞTIRMANIN TEK YOLUNUN TÜRKİYE İLE DİREKT GÖRÜŞME OLDUĞUNA İNANIYOR

Olguları değerlendiren Atina, gerginliğin yatıştırılmasının tek yolunun Türkiye ile direkt görüşme olduğuna inanıyor. Atina’daki diplomatik kaynaklar Davutoğlu ziyaretinin ‘yatıştırma vanası’ olarak işleyebileceğini düşünüyor.

Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’nda, diplomatlar tarafından dile getirilen, ‘Atina’nın çok fazla seçeneği olmadığı’ görüşü de var, ancak bu aşamada böyle bir ziyaretin, Kıbrıs’taki gelişmelerle birlikte; yüksek risk taşıdığına vurgu yapıyorlar.

Çünkü ziyaret sonuç vermezse, diğer şeyler dışında, Yunanistan’ın ilgi gösterdiği ve ilişkilerin ekonomik boyutuyla alakalı diğer konulara da olumsuz etkileri olacak. Ancak bunun ötesinde gerginliği yumuşatmanın anahtarı Türkiye’nin elinde olacak, istediği zaman açıp kapatarak Kıbrıs ile Yunanistan’ı riski yüksek, sorunlu bir istikrarsızlığa sürükleyecek.”

“TÜRKİYE-YUNANİSTAN ZİRVE GÖRÜŞMESİ YÜKSEK RİSK”

Haftalık Mahi gazetesi de, Türk-Yunan ilişkileri ve Kıbrıs sorunu açısından çok hassas bir dönemde, Türkiye-Yunanistan Yüksek İşbirliği Konseyi çerçevesinde Ahmet Davutoğlu ve Andonis Samaras’ın zirve görüşmesi yapmasının kulağa sembolik olarak, gerginliğin yumuşatılması hareketi gibi gelebileceğini, ancak sorunların göğüslenmesi ve krizin yumuşatılması gündeme getirmesinin çok zor olduğunu yazdı.

Haberi “Türkiye-Yunanistan Zirve Görüşmesi Yüksek Risk” başlığıyla veren gazete Türk-Yunan zirvesinin Kahire’de gerçekleştirilen Güney Kıbrıs-Yunanistan-Mısır zirvesinin ve Kahire bildirgesinin onaylanmasının gölgesinde gerçekleşeceğine vurgu yaptı.

Samaras’ın Kahire’den dönüşünden hemen sonra kararlaştırılan Davutoğlu ziyareti çerçevesindeki görüşmenin Yunanistan açısından yüksek risk taşıdığına işaret eden gazete özetle şu vurguyu yaptı:

“Turizm, doğal gaz boru hatları, ticaret, v.b. ikili işbirliği konularının kendine has dinamiği var, ancak Kıbrıs sorunu ve Kıbrıs aleyhine Türk taleplerinin görüşülmesi nihayetinde ‘düşük politika’ konuları çerçevesini erozyona uğratabilir.”