Birkaç hafta önce Ankara’daydım…   

Ankara ile ilk buluşmamız 1995 yılında olmuştu… 4 yıl sürecek yatılı lise serüveni için Esenboğa’ya inip, buradan da şehre doğru ilerlerken gördüğüm manzarayı yıllarca hiç unutmadım.. Tepeler üzerine kurulu derme çatma evler.. Adına gecekondu deniyordu…  Çok garipti, daha da ötesi üzücüydü… Yıllar geçti, adına TOKİ denen bir yapı geliştirildi, gecekondular yıkıldı, insanlara çağdaş bir şekilde yaşayacakları daireler verildi.. Elbette süreç zorlu olmuştur ama sonuç gayet mükemmeldi..   

Gelelim ülkemize…

Savaş sonrasındaki süreç ve siyasi adımlar sonrası KKTC’nin kurumlarıyla ortaya çıkışı serüveni..    Dönemin en büyük ihtiyaçlardan biri konut… Devlet işin içine giriyor, özel sektör ile işbirliği içerisinde ve elbette devletin sosyal konut birimiyle birlikte önce bahçeli dubleks evler ile başlayıp bunları bölge bölge inşa etme, ardından da apartmanlar ile binlerce insan konut sahibi oluyor..    Çok cüzi taksitlerle dar gelirli insanlar başını sokabileceği bir yapıya kavuşuyor. Bunu güçlü sendikaların da içerisinde olduğu sivil toplum örgütleri izliyor. Ayni mantık ile konut sahibi olma süreci devam ediyor…    Sonrasında ise bu süreç duruyor.. Çünkü ekonomik yapıdaki iyileşme kişilerin kendilerinin arazi alıp, evlatları için ev inşa etmesi noktasına evriliyor..   

Derken Cemal Bulutoğluları Lefkoşa Türk Belediyesi başkanı oluyor. Tarihi Surlariçi ile ilgili hayalleri var.. Çok doğru bir zeminde bu hayali gerçeğe çevirmek için önemli bir adım atıyor ve ayni sosyal konut mantığı ile Surlariçi’ni boşaltıp burayı bir çekim merkezi yapmak istiyor.. İnsanlar için de Haspolat’ta yer tahsis ediyor..  Kendisi de bir inşaatçı olduğundan bu adımı atıyor, süreç sancılarla geçse de nihayetinde bir şekilde tamamlanıyor. Surlariçi için süreç başlarken, bir çok insan da konut sahibi oluyor..    Ardından çok dengesiz bir ekonomik ortamın içerisine giriyoruz… Hele son 10 yılda arazi fiyatlarındaki artışlar, TL’nin döviz karşısındaki durumu,  faizlerin geldiği nokta derken, bırakın ev yapmayı, iki odalı konut sahibi olabilmek bile hayal oluveriyor..    

Bu sıkıntı bir süredir siyasetin gündeminde.. Farklı projeler çalışıldı, İçişleri Bakanı olduğu dönem Ayşegül Baybars Müteahhitler Birliği ile uğraş verdi, proje yaptı.. Süreleri yetmedi, adım atılamadı..    Projeler hazırlanır da elbette önemli olan maddi kaynaktır..    Çünkü maddi kaynağı eksik her proje dosyaların içerisindeki raflarda atıl kalmaya mahkumdur..  

Hep söylerim biz devleti sadece kamuya maaş ödeyebilecek bir noktaya indirgedik!    Maalesef bunun dışında adım atamayan bir yapı..  

Yerel seçimlerde neredeyse tüm belediye başkan adaylarının ağzında bir sakızdı sosyal konut.. İhtiyaç o kadar büyük ki? Peki kim yapacak? Kaynağı nereden bulacak?    Sorunun çözümü için yine Anavatan devreye giriyor…   

Zaten Türkiye’de yaşanan kentsel dönüşümden bir hayli deneyime sahip olan Ak Parti iktidarı bizler için de TOKİ modelini öneriyor..    Vay efendim sen misin bunu öneren?    AB önerse alkışlayacak kesim, Türkiye önerince burun kıvırıyor…   

Gerçek şu ki; TOKİ modeli bizler için biçilmiş kaftan…    Devlet projeyi yapıyor, TOKİ kaynak yaratıyor, müteahhitlerimiz de işi yapıyor…    Ve en önemlisi ihtiyaçlı gençlerimiz de kafasını sokacak bir konuta sahip oluyor..    Eleştirmek yerine teşekkür etmemiz gerekmez mi?    Bize düşen bu dairelerin yapılması sonrasında dağıtımını elimize yüzümüze benzetmeden adalet mekanizması çerçevesinde yapabilmek…    Umarım becerebiliriz..