AK Parti iktidar olduğu dönemde tarih 2 Kasım 2002’yi gösteriyordu. O dönemde benim yaşım 27’ydi.  Üzerinden 20 yıl geçti. Şu anda 47 yaşındayım. 
Her dönemde AK Parti ve özellikle Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında olmayı şiar edindim. 
Neden mi kendime şiar edindim?
80’li yılların sonundan 2002’ye kadar olan dönemi yaklaşık 14-15 yılı çok iyi hatırlıyorum. 
Bu dönemde suni gündemlerle ülke gündemi meşgul edilirken, birilerinin kuklası olan Türkiye’yi  görmekten milletçe büyük bir üzüntü duyuyorduk.
Kaybedilen 15 yılda ekonomik kaoslar, bankaların batışı, ülkedeki fakir fukaranın durumu, bizi yerle yeksan etmişti. 
Tüyü bitmemiş yetimin hakkı yenirken, terör tavan yapıyordu. 
Hayatı boyunca kimsenin esaretinde kalmayan bu  millet, yabancı güçlerin, lobilerin cirit attığı ülkede inim inim inliyordu.
2002 yılında annemi kaybettim. Zor zamanlar geçirdim. Ancak 2002’nin kasım ayında AK Parti’nin iktidarı gelişiyle üzüntümün bir nebze olsun azaldığını hatırlıyorum.
O güne kadar asker ocağında başörtülü anneler evlatlarının yemin törenine alınmamış, Erbakan Hoca’nın devrilmesi için türlü türlü kumpaslar yapılmış, suni gündemler, alaverelerle, dalaverelerle Allah korkusu olan insanlar sindirilmeye çalışılmıştı.
2002’den sonra ne oldu?  Türkiye adeta şahlandı. Yollarıyla, altyapısıyla, tam bir kalkınma seferberliği başlatıldı. 
İnsana hizmet odaklı çalışmalarıyla milletin gönlünden taht kuran dönemin Başbakanı Erdoğan, birçok engellemelerle karşılaştı. Kapatma davası başta olmak üzere birçok kumpasla siyasetin dışına itilmeye çalışıldı.
Muhtıralar verilmeye çalışıldı. 
Ancak Allah’ın da yardımıyla hepsi yerle yeksan edildi. 
En son Batı’nın Erdoğan’ı iktidardan indirme planı olan 15 Temmuz darbe girişimi de milletin iradesine sahip çıkmasıyla alt edildi.
Türkiye’de 2002’den 2022’ye en ücra köşelere harikulade hizmetler götürüldü.
Masada güçlü olmak için savunma sanayide de güçlü olmak zorundayız. Mehmetçik başta İHA ve SİHA’lar olmak üzere milli muharip uçağımızla, helikopterimizle  kendi silahını kendi yapar noktaya geldi.  
Sadece Ayasofya’nin ibadete açılışı bile tek başına Erdoğan’a oy verilmesi için başlı başına bir nedendir.
“Dünya 5’ten büyüktür” diyerek mazlum milletlerin de lideri olan Erdoğan, Suriye’ye girip kendi halkımıza olan saldırıları önledi. 
Bu dönem geçiş dönemidir. Geçiş döneminden çok dikkatli olmalıyız. O yüzden oyumuzu Erdoğan’a vermemiz çok önemlidir.
Dere geçilmek üzeredir. Dereyi geçerken at değiştirilmez.  Bu seçim esaretten kurtulmanın seçimidir.
Buraya kadar insanoğlunun kelamıyla seslendik. Ama bir de Allah’ın kelamı vardır ve o her şeyin üstündedir. 
Ne diyor Nisa suresi 59. Ayet ?
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin ve içinizden kendilerine yetki verdiğiniz yöneticilere de itaat edin…” Bugün “Milli İrade” diye özetlediğimiz kavramın bundan güzel tanımı var mı?
Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’de ülke yönetiminde beş öğüt veriliyor.
Birinci ilke adalet…“İnsanlar arasında adaletle hükmediniz…”  diyor… Bugün hukukun temeli adalet değil mi?
İkinci ilke ehliyet… “Emanetler ehil olanlara verilmeli…” diyor yüce yaradan… Bu ülke, bu vatan, bu millet en büyük emanet değil mi?
Üçüncü ilke liyakat…. “Emanet liyakat sahibine verilmeli…”diyor yüce kitabımız…  Bilgi, tecrübe, kimdiyse o seçilmeli demek değil  mi? 
Dördüncü ilke meşveret… Yani günümüzde ortak akıl diye özetlediğimiz ilkenin en temeli bu değil mi?
Beşincisi maslahat. Buna da çağımızda “kamu yararı” diyoruz… Yönetici kamunun yararını gözetmeli. Yani başkalarının iyiliği için çalışmalı, kendine yontmamalıdır.
Sözün özü… İnsan kelamını bir kenara bırakalım… Yüce Yaradanın kelamı da bize yönümüzü gösteriyor. Tabi ki görmesini bilene… Yüce Allah'ın bu milletin akıl gözünü de gönül gözünü de açık etmesini niyaz ediyoruz...