Haber: Bahar SANCAR
Kıbrıs Türk Esnaf ve Zanaatkârlar Odası (KTEZO) Genel Koordinatörü Hürrem Tulga, Gündem Kıbrıs’tan Bahar Sancar’ın sorularını yanıtlayarak ekonomiye ve esnafın durumuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
“Yaşanan hiçbir sorun çözümsüz değildi. Biz seyirci kaldık”
Mevcut ekonomik durumu değerlendiren Tulga, Esnaf ve Zanaatkârlar Odası olarak bir araştırma yaptıklarını söyledi. Tulga, “Ekonomik gidişat bizi zaten bir süredir uyarıyordu. Bir gün olan dükkânların ertesi gün boş olduğunu görüyorduk. Bir araştırma yapalım ve bu işi veriye dökelim dedik. 2024 sonu, 2025 başı itibariyle kayıtlarımıza baktık ve Lefkoşa il sınırları içerisinde 226 küçük ve orta büyüklükte market olduğunu gördük. Hepsini tek tek aradık ve 90 tanesinin kapandığını gördük. Market deyip geçmemek lazım. Zorunlu bir yer, temel gıdaların satıldığı ve tedarik zincirinin en önemli halkası. Karşılaşılan manzara durumun ne kadar trajik olduğunu gösteriyor bu ülkede. Üniversitelerde başlayarak bir daralma yaşanıyordu. Pahalılık diğer taraftan dizginlenemez bir şekilde aldı başını gidiyor. Ancak yaşanan hiçbir sorun çözümsüz değildi. Biz seyirci kaldık. Et, süt, sebze ve meyveyi kontrol altına almak için devletin elinde enstrüman vardı. Türkiye gibi bir avantajımız olmasına rağmen yapabilirdik, yapmadık. Sadece seyrettik. Ancak Türkiye gibi bir avantaja rağmen gıdada da pahalı bir hale geldik ve Güney’den daha pahalı olduk. Ette biliyorduk ama sıra sebze meyveye de geldi. Ekonomi Güney’e kaldı. Pahalılık nedeniyle daha az tüketim oldu. Bir zincir şeklinde bu iş devam etti ve sıra marketlere geldi. Alınması gereken tedbirleri almadığımız için bu kadar çok hayat pahalılığı ile karşı karşıya kaldık” dedi.
“Faturayı ekmekçi, sanayici ve esnafa kestiler”
Konuşmasının devamında Tulga, “Ekmek konusunda da yaşananlar ortadadır. Ekmek hala 15 TL’de tutuluyor. Geçen sene Mart ayından bu yana bu fiyatta tutuluyor ama bu arada hayat pahalılığı yüzde 70’in üzerine çıktı. Et gibi ekmek de hayat pahalılığı sepetini etkiliyor. Esnafa yükledin sorumluluğu ve bedeli de özettiniz, zarara da soktunuz insanları. Bari un da, elektrik de devlet katkısı yapıp insanları zarara sokmasalardı. Faturayı ekmekçi, sanayici ve esnafa kestiler. Bu nedenle de işletmeler zarar etmeye ve kapatılmaya başlandı. Burada yapılması gereken aslında çok basitti, unu teşvik ederdin, elektriği sübvanseye edebilirsin, bir şeyler yapardın ve pahalılık da daha aşağılarda tutulabilirdi. Bütün bu düzenlemeleri yapabilecek devletin imkânları var. Ama bunlar yapılamıyor” diye konuştu.
Tulga’dan kamu maaşlarına eleştiri: Bu maaş düzeni ile olmaz
Tulga, “Bütçede şuan devlet gelirleri, giderlerin ancak yüzde 60’ını karşılayabiliyor. Ancak herkes de biliyor ki devlet maaş ödemesi dışında bir şey yapamıyor. Şuan kendi aldıkları maaşları ödemek için yeniden boğazımıza sarılmaya çalışacak. Bu ekonomik çarkta sen neyi yürütebileceksin? İnşaatın durumu ortada. Üniversitelerin durumu ortada, öğrenci sayısı 100 binden 30 bine düştü. Bu açık büyürken sen bu açığı nasıl kapatacaksın? Biraz daha vergileri artırarak, biraz daha esnafı batırarak mı? Bu maaş düzeni ile olmaz. Sana katma değer üreten, vergi veren, çalışana asgari ücret 37 bin TL ödeyeceksin ama sen diğer taraftan 300 bin ödeyeceksin. Böyle yağma olmaz. Bu işin içinden çıkmanın yolu vergileri artırmak değil, kamuda gerçekten maaşları yeniden almaktır. Bu noktada gerçekten radikal kararlar alınması ve bazı arkadaşların da kendilerinden taviz vermesi gerekecektir. Ellerini artık cebimizden çeksinler, öyle bir kaynak kalmadı” ifadelerini kullandı.
“Kayıt sistemini oluşturmadan vergi sistemini oluşturamazsınız”
Vergi sistemini değerlendiren Tulga, “Kayıt sistemini oluşturmadan vergi sistemini oluşturamazsınız. Depoların, gümrük girişlerinin, satışların kayıtlara alınması gerekiyor. Bunlar bir zincir gibidir, iç içe geçiyor. Bütün bunlar kayda girmediği sürece olmaz. Devletin gümrüklerde peşin vergi almasının da sebebi budur. Çünkü devlet daha sonra vergi alıp alamayacağını bilmiyor. Daha sonrasını takip edip, kayıt altına alabilse, stokları kontrol edebilse böyle olmazdı. Sadece bunlar değil, Güney’den yapılan kaçakçılıkları herkes biliyor. Bu ülkede çok fazla kaçakçılık var. Bir kayıt sistemi oluşmadan, piyasa denetlenmeden bu işler olmayacak. Kayıt sistemini oturtarak, gümrüklerden ve üretim noktalarından başlayarak o kayıtları tedarik zincirinin son halkası tüketiciye kadar izlemek gerekiyor. Bütün bunlar teknolojinin bu kadar geliştiği bir dünyada hiç de zor değil. Ama biz yapmadık. İnsan kaynağını yerinde kurmak çok önemlidir. O teknoloji var ama o disiplin sağlanamadı. O nedenle biz peşin vergilendirme ile de enflasyonu tetikliyoruz” dedi.
“Teşvik veriyorsan son fiyat da bu diyebilmelisin”
Devletin verdiği teşvikler üzerine değerlendirmelerde bulunan Tulga, “Üniversitelerin neyine teşvik veriyorsunuz sürekli? İlk başta verdiniz onu anladık, ama sonra neden veriyorsunuz? Bu kalitesizliği artırdı. Bir işletme ayakları üzerinde durur ve biter. Ancak biz o teşviki verirken denetlemiyoruz. O teşvikler sürekli devam ediyor. Hayvancılık ve tarımsal üretimde de çok farklı değil durum. Bütün dünyada tarımsal üretimde teşvikler var ama her şey fiyatına kadar düzenlenir ve denetlenir. Patates ülkesinde fiyatlarda dünya rekoru kırdık. Nasıl olur bu? Teşvikler yerinde olsun ve topluma geri dönsün, o da yok. Teşvikler bizim ülkemizde yerinde kullanılmıyor ve birilerini zengin ediyoruz demektir. Örneğin sütte biz kalite noktasına hiç gelmedik. O hiç denetlenmediği için boş kuyuya atılan bir kaynak gibi oluyor. Fayda olarak da geri dönmüyor. Teşviklerin amacı bir getirisi ve geri dönüşü olmasıdır. Tüm bunlar yaşanırken küçükbaş hayvancıyı batırdık. Olmaması gereken kadar büyükbaş hayvancı var. Bunların sistemsel olması gerekmektedir. Sistemsizliği acı sonuçları ile karşı karşıyayız. Et konusu şuanda insanları en çok ilgilendiren konu. En temel tüketim maddesidir. 1985 yılından bu yana merkezi sistem ve buzluk kurulacak ama kurulamıyor. Bütün dünyada bu böyle. Üretici kesimlik hayvanı olduğu zaman arar devleti veya kooperatifi veya kurumu. Hayvanı verir ve oradan piyasaya çıkar. Bizim ölçeklerimizdeki bir ülkede 1-2 tane olması gereken salhane sayısı 27’dir. Yani denetimsizlik. Hayvanın nereden geldiği belli değil, kaynakların nasıl kullanıldığı belli değil. Kasaplara da etlerin karkas olarak gitmesi gerekiyor. Teşvik veriyorsan son fiyat da bu diyebilmelisin” ifadelerini kullandı.
“Bu iş zaten tepmeye başlamıştı”
İnşaat sektöründe yaşananlar ve Güney Kıbrıs tarafından yapılan hamleler üzerine değerlendirmelerde bulunan Tulga, “Yıllardır Bu iş böyle gitmez diyen ve uyaran tek kuruluş Kıbrıs Türk Esnaf ve Zanaatkârlar Odası’dır. Bu işleri plansız yaptık mı? Yaptık. İmar planlarını gecikmeli yaptık mı? Yapmamak için birbirimizi yedik. Tarımsal alanlara kadar en verimli topraklara, alçak orman arazilerine kadar inşaatı yaydık. Ülkeyi şantiyeye çevirdik mi? Çevirdik. Kontrolsüz bir şekilde bu işi yaptık. Altı yapımızı kontrol ettik mi? Hayır. Önce kendi eleştirilerimizi yapacağız” diye konuştu. Bu iş zaten tepmeye başlamıştı. İnsanlar geliyor, ev alıyor, yerleşiyordu ancak bir süre sonra ya kokudan, ya sosyal hayat kurmadığından, ya okul olmadığından ya da hastane eksikliğinden zaten geri dönüşler başlamıştı. Üstüne üstlük döndük bir de yasa yapmaya çalıştık. Düzenleme ve aklı başında bir sektör yerine deli deli bir sektör yarattık” dedi.
“Yağmalayan bir sektör yarattık”
Konuşmasının devamında Tulga, “Açıkçası yağmalayan bir sektör yarattık. Tam bu tartışma içerisinde birbirimizi yerken Güney Kıbrıs’ta tutuklamalara başladı. Önce sorumluluklarımızı üzerimize almak zorundayız, yağmalamaktan vazgeçmek zorundayız. Filler tepişirken kabak yine bize patladı. Metalcisi, mobilyacısı, demircisi, kaynakçısı hepsi sıraya girdi şuanda. Bu insanlar şimdi ne yapacak? Pahalılıktan dolayı çarşıları gerilettik ve kaybettik. Şimdi sıra sanayi bölgelerine geldi. Sanayi bölgeleri de acı acı feryat etmeye başladı. Dün yüz kazanıyorsa bugün 50 kazanmaya başladı. Ve en önemlisi de süreç daha yeni başladı. Ama bunun yolu da durup her şeyi gözden geçirmekten ibarettir. Orada da arkamızda çekirge sürüsü varmış gibi her şeyi tüketmeye çalıştık. O çekirge sürüsüne engel olmak için biz çekirge olduk. Tedbir alalım diyorlar da bu halimizle neyin tedbirini alacağız?” diye sordu.
“Zayıf olan ve küçük olan gücünü haklılıktan alır”
Tulga, “Ayinesi iştir kişinin. Önce senin yüzüne bakacak halin olacak. Bileceğiz ki ne isterse olsun, biz bir dünyada yaşıyoruz ve KKTC’de bu dünyanın üzerinde bir yere sahiptir. Trump gibi olursunuz anlarım. Zayıf olan ve küçük olan gücünü haklılıktan alır. Biz nerede ve nasıl haklıyız? Dünyada olup bitene bakmadan hareket ediyoruz. Uluslararası hukuk diyoruz ama o dil de yok. Dolayısıyla başımıza taşlar düşüyor” diyerek konuşmasını sonlandırdı.