Bahar Sancar yazdı...

22 Aralık 2025’te Kudüs’te yapılan Yunanistan-Güney Kıbrıs Rum Yönetimi-İsrail üçlü zirvesi, Doğu Akdeniz’de uzun süredir sahnelenen bir oyunun yeniden perde açmasından ibarettir…

2016 yılından bu yana bu üçlü yapı, özellikle Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki etkinliğine karşı dengeleyici bir blok olarak kendilerini pazarlamaya çabalıyor…

Sahne değişir, mekân değişir, gündem başlıkları güncellenir; ancak hedef değişmez…

Bu zirve, Rum tarafının yıllardır sürdürdüğü “Kıbrıs’ın tek sahibi benim” iddiasını enerji ve güvenlik başlıkları üzerinden uluslararasılaştırma çabasının son halkasıdır…

Yunanistan bu iddianın diplomatik taşıyıcısı, İsrail ise denklemdeki dengeleyici ama mesafeli ortak rolündedir…

Bu masa bir “Enerji Masası” mı, yoksa bir “Jeopolitik Hesaplaşma” masası mı?

Resmî açıklamalara bakıldığında zirvenin ana gündemi yine enerji güvenliği, doğalgaz, elektrik enterkonneksiyonu ve bölgesel istikrar olarak sunuldu…

Ancak Doğu Akdeniz’de enerji hiçbir zaman yalnızca enerji değildir…

Bu masada asıl konuşulan, Türkiye’nin bölgedeki artan etkinliği, KKTC’nin fiilî varlığı ve Rum yönetiminin tek taraflı münhasır ekonomik bölge (MEB) iddialarını kalıcılaştırma arzusudur…

Yıllardır adı anılan ama fiilen rafa kaldırılan EastMed gibi projelerin hâlâ siyasi söylemde tutulması da bu nedenledir…

İsrail’in Hesabı “Blok” oluşturmak değil, “Denge” üzerinden bölgede yerini garanti altına alma çabasıdır…

İsrail’in bu üçlü yapıdaki duruşu, Rum-Yunan ikilisinden net biçimde ayrışıyor…

Tel Aviv, Türkiye ile köprüleri tamamen atan bir strateji izlememekte; aksine çok seçenekli, esnek ve çıkarcı bir politika yürütmektedir…

Türkiye’ye karşı duran ama bir taraftan da Türkiye’ye göz kırpan ortaklar…

Kudüs’te yapılan son üçlü zirve bize şunu bir kez daha göstermiştir:

Doğu Akdeniz’de mesele ne enerjiyle sınırlıdır ne de güvenlikle…

Mesele egemenliktir, mesele tanınmadır, mesele Kıbrıs Türk halkının iradesini yok sayma alışkanlığıdır…

Bu nedenle Kıbrıs Türk tarafının; kendi tezlerini daha güçlü anlatması, Türkiye ile tam eşgüdüm içinde hareket etmesi ve Doğu Akdeniz’de edilgen değil oyun kurucu bir pozisyonu kararlılıkla sürdürmesi hayati önemdedir…

Bu üçlü zirveler çözüm üretmez…

Bu zirveler barış getirmez…

Bu zirveler yalnızca dayatma üretir…

Doğu Akdeniz’de kalıcı istikrar, Türkiye’yi ve Kıbrıs Türk halkını yok sayarak değil, onu eşit özne kabul ederek mümkündür…

Bunun dışındaki her masa, ne kadar “uluslararası” görünürse görünsün, meşruiyet sorunu taşır…