2020 yılının Kasım ayında bir Türkiye gazetesi şöyle bir manşet hazırlamıştı:

“İlk adımı dost Azerbaycan atıyor – Kardeş ülkeler KKTC’yi tanıyacak”...

Neydi bu haber?

Bu haber, “yalan”dı!

Veya kırmayalım, üzmeyelim kimseyi haydi “bu haber gaz vermekten başka bir şey değildi” diyelim...

Propaganda; “yalanın doğruymuş gibi algılatılması sanatıdır” ki bu o sanatın bir icrasıydı...

-*-*-

O manşet haberde, “... Azerbaycan, Libya, Pakistan ve Gambiya’nın KKTC’yi tanımaya hazırlandığı” yazılıydı...

Ki habercilik açısından zaten ciddi eksikler söz konusuydu..

Azerbaycanlı bir yetkili, bir bakan, bir makam mı konuşmuştu?

Libya’da zaten durum çok karışıktı ve bu konuda demeç verecek Libyalı bir yetkili olmadığı gibi; Libya’da, “KKTC” diye bir devletin varlığından haberi olan her hangi bir “vatandaş”ın varlığı da ciddi muammaydı!

Pakistan veya Gambiya’dan da “dost” oldukları için bahsedilmişti...

“KKTC’nin tanınması gündeme gelirse, bu ikisi kesin evet der” mantığının manşete taşınan asparagas yorumundan söz ediyorum...

-*-*-

Gazete, meseleyi Karabağ’a da bağlamıştı...

Ve Azerbaycan’ın 30 yıllık Karabağ sorununu bitirmesi sonrasında KKTC’yi tanımak için adım atacağını öne sürüyordu!

Çünkü, geçmişte Avrupa Birliği’nin Azerbaycan yönetimine “KKTC’yi tanırsanız biz de Karabağ Özerk Cumhuriyetini tanırız” şeklinde tehdit ettiğini ileri süren gazete “Karabağ’da işgal bitti AB kozunu kaybetti” diye yazıyordu...

-*-*-

Aynı gazeteye göre, Bakü yönetimi 2021 yılının ilk aylarında KKTC ile ilişkilerin başlayabileceği sinyali vermişti...

Belli ki ya hiç sinyal minyal yoktu veya varsa bile o “sinyal” yanlış anlaşılmıştı!

-*-*-

“Ortada fol yok yumurta yok, bu mesele, o gün yazılmış, sonrasında da unutulmuş bir meseleydi, niye eşeliyorsun?” diyenler olabilir!

“İşim bu” diye yanıt veririm...

-*-*-

Nereden mi aklıma geldi?

Kardeşim, “yalan haber”lerden, gına geldiği için tabii ki!

-*-*-

Hani gazeteciler toplanmışken, yürümüşken, baskılara da boyun eğmeyeceğimizi, kimsenin bize işimizi öğretmeyeceğini de haykırmışken, ne olur bu tür “yalan”cılıklara tenezzül etmeyelim diye yazıyorum...

-*-*-

Gerçeği, gerçekleri yazalım...

Doktorların “Hipokart Yemini” varsa, gazetecilerin de “evrenselleşmiş” meslek ilkeleri vardır...

Bu ilkeler doğrultusunda, her zaman, hep gerçeği yazalım ama bu gerçekleri, belgelerle, fotoğraflarla, görüntülerle, tanıklarla, mutlaka güçlendirelim...

Sırf siyasi amaçla veya başka sebeplerle “sallamış” olmayalım...

Ve “kimse” de bizi eleştiremesin!

-*-*-

Eveeeet, konuyu Kıb – Tek’a getireceğim...

Kıb – Tek ile ilgili olarak yaşanan “yolsuzluk, usulsüzlük” iddialarına ne yazık ki “gazetecilik” de karıştırılmakta ve eleştirilmektedir.

-*-*-

Ekonomi ve Enerji Bakanlığı Müsteşarı Şahap Aşıkoğlu’na çok güvenirim…

Aşıkoğlu’nu lise yıllarımızdan, çok iyi bir sporcu – voleybolcu olarak bilirim, hatırlarım ve bugüne kadarki tüm görevlerinde son derece doğru ve güvenilir bir çizgi sergilediğinden şüphem yoktur.

-*-*-

Aşıkoğlu, Haber Kıbrıs’ta Ali Baturay’ın Markaj programına katıldı ve “gazetecilerle” ilgili olarak üç farklı saptama yaptı.

Birincisi, “… KIB-TEK’de yaşanılan yolsuzlukları gündeme getirenlerin itibarına saldırılıyor ve söyledikleri itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor” dedi.

Bunu “bazı gazetecilerin” yaptığını iddia etti…

İkincisi, “… Yıllardır yolsuzlukları sorgulayan gazeteciler ve yönetim kurulu üyeleri sindirildi” diye konuştu.

Ve üçüncüsü, “… ortaya çıkarılan usulsüzlüklerle ilgili kuruma danışmanlık hizmeti veren gazetecilerin medyayı gezerek haber yapılmaması için çalıştığını” öne sürdü…

-*-*-

Bu iddialar, saptamalar çok ilginçtir ve bir an önce “şeffaf” bir şekilde aklanmalıdır…

Gazetecilere düşen görev de “taraf” olmak değil, “gerçeği ortaya çıkaran olmak”tır.

-*-*-

Tabii ki bu arada, hepsinden önemlisi, Kıb – Tek’in patlamaya hazır bir bomba olduğudur ve bu apaçık ortadadır.

Bu patlama kurumu bitirebilir…

Haaa araya ağabeyler girer ve “yolsuzluk – usulsüzlük” iddiaları ya da dosyaları “kapatılabilir” de.

Mümkündür…

Ya da sonuçta belki de esas hedef odur; Kıb – Tek “özelleştirilir”…

Ama ne olursa olsun “gerçek” aranmalı ve bulunmalıdır.

-*-*-

Kıb – Tek’te kesinlikle büyük bir sorun vardır.

Yıllardan beri tartışılan bir konudur bu.

Ancak aslolan sorunu “kurumu bitirecek noktaya taşımak” değildir…

Aslolan, “kavga ederek kurumu batırmak, KTHY’ye çevirmek değil, uzlaşarak, tertemiz çalışmasını sağlayabilmektir”.

-*-*-

Evet, “gazeteciliği” de kapsayan her türlü şaibenin ortadan kalkması, elzemdir.

Aksi takdirde, bu kavganın sonuçları, “insana” zarar verecek boyuta gelecektir…

-*-*-

İlginçtir, Aşıkoğlu’nun suçlamaların “odağında” El – Sen var…

El – Sen’in Başkanı Kubilay Özkıraç, ağabeyimdir, yoldaşımdır ve ne ilginçtir, tıpkı Şahap Aşıkoğlu gibi çok iyi bir eski voleybolcudur…

Aşıkoğlu’nun yer aldığı Mağusa takımları, Özkıraç’ın ve benim de yer aldığı Güzelyurt takımlarını her zaman yenmiştir…

Aşıkoğlu’na karşı Özkıraç’ın “lise seviyesinde” oynama şansı olmadı ama kulüp seviyesinde mutlaka karşılaşmışlardır.

Onlar gençken, bu ülkede iki ligli voleybol oynanmaktaydı ki bu açıdan da geldiğimiz nokta rezalettir ki bunu bir gün inşallah yazarız…

-*-*-

Aşıkoğlu ve Özkıraç’ın karşı taraflarda olduğu bu maç, ne yazık ki voleybol maçı değildir…

Bir an önce aklanıp – paklanması gereken, gazetecileri de içine çekmiş bir “sorun” söz konusudur ve “yıkım” engellenebilmelidir.

-*-*-

Yalan yazmadan…

Yalana dayalı, çıkara dayalı gazetecilik yapmadan…

Kışkırtmadan…

Uzlaşıya ve huzura davet ederek…

-*-*-

Devleti yönetenlere de, sendikaya da, çalışanlara da, yargıya da, Sayıştay’a da ve gazetecilere de düşen görev; “Elimizde kalan en değerli kurum olan Kıb – Tek’i ve Kıbrıs Türk halkının çıkarlarını” korumaktır…