CTP Milletvekili Asım Akansoy, Yeni Bakış gazetesinden Çiğdem Dürüst ile seçim sistemi ve ülkede yaşanan sorunları konuştuk. Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin neleri hedeflediğini ve nasıl bir yol izlemekte olduğu hakkında bilgiler veren Akansoy, Kıbrıs’ta değişimin yaşanması için nelerin gerektiğine dair fikirlerini açıkladı. “Ben Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin bir parçasıyım. İlkelerine bağlıyım ama Başkan adına konuşamam, onun ajandasındakilerden bilmediklerim olabilir. Sorularınızı yanıtlarken bunu da unutmayın” diyerek başlattı sohbetini…Akansoy, partisinden bahsederken “biz”, bakanlığı süresince yaptığı ve yapamadığı icraatlarından bahsederken zaman zaman “ben” dedi. Samimiydi. İçtendi…
Ç.D.: Hoş geldiniz. Yoğun bir tempo var anlaşılan.
A.A.: Hoş bulduk. Evet yoğun…
Ç.D.: Nasılsınız? Seçim havasına girmiş meclis, oldukça yoğun çalışıyor gibi görünüyor.
A.A.: Evet tabii… Meclis artık iyice seçim havasına girdi. Yavaş yavaş ülke de seçim havasına girecek. Hem bir yandan yeni seçim sistemi, hem bir yandan da siyasi partilerin, elbette, ortaya koyacakları tezler, konular, kadrolar, vizyonlar önümüzdeki günlerin en fazla tartışılacak konular olacak. Biz de siyasetçiler olarak, bunun özneleri olarak, bu konuda elimizden geleni yapacağız.
Ç.D.: Hukuk, Siyasi İşler ve Dış İlişkiler Komitesi, yeni Seçim Ve Halk Oylaması Yasası’yla ilgili çalışmalarını tamamlayıp, bunu genel kurula devretmiş görünüyor.
A.A.: Evet doğrudur.
Ç.D.: Yeni seçim ve halkoylaması yasasıyla ilgili insanların ciddi bir kafa karışıklığı var. Bu konuda bizi biraz bilgilendirebilir misiniz?
A.A.: Önce şundan başlamakta fayda var: Yani yasamıza bir madde koyduk. O maddeyle, Yüksek Seçim Kurulunu da görevli kıldık ve tüm seçmenlere bu yeni seçim sistemi ile ilgili bilgilendirici broşür dağıtacak kendisi. Dolayısıyla hem Yüksek Seçim Kurulu, hem de biz, bir yandan bilgilendireceğiz Yasa’yla ilgili; hem de Yüksek Seçim Kurulu'nun böyle bir görevi olacak. Şimdi bu yasa, öncelikle şunu söyleyelim, 2016 yılında meclisten oy birliği ile geçmiş yasadır. Dolayısıyla herhangi 1 yeni değişiklik söz konusu değil. Neden peki bu komite toplandı? Bu komitenin toplanma amacı Yüksek Seçim Kurulu'na, Meclis’e, Başbakanlık’a ve siyasi partilere göndermiş olduğu bir yazı üzerine şekillendi. O yazıda, Yüksek Seçim Kurulu ,Lefke’nin yeni ilçe olması ve bazı teknik konularında gelinen noktada düzenlemeler yapmak gerektiği için bunların dikkate alınması üzerine bir uyarıda bulundu. Bunun üzerine, Meclis'te bir komite oluşturduk. Ve dedik ki; “2016'da oybirliği ile geçirdiğimiz yasanın ruhuna bağlı kalmak kaydıyla, yani ülke çapında seçime gitmek kaydıyla, siz komite üyeleri oturunuz ve Yüksek Seçim Kurulu’ndan gelen görüşleri düzenleyiniz.” Bu çerçevede biz düzenlemelere başladık. Bu komite yazda da çalıştı. Öncelikle söyleyeyim. Hani vekiller çalışmıyor, siyasiler tatil yapıyor diye pek çok konuda konuşuluyor ama yaz boyunca da bu komite çalıştı. Haftada bir toplandı. Komite başkanı UBP’li İzlem Gürçağ'dır. Toplandık, çalıştık ve sürekli olarak Yüksek Seçim Kurulu ile istişare ettik. Komitemizde kendilerini bulundurduk. Bunun yanında başbakanlık heyeti sürekli komitede bulundu ve savcı da... Bunları neden anlatıyorum? Yani yapılan iş aslında tüm bu kurumlar arası işbirliğinin bir sonucu olarak şekillendi. Şimdi biz bu yasa tasarısını bitirdik dün. Oybirliğiyle geçirdik ve Genel Kurul’a havale ettik. Genel Kurul’da, Pazartesi görüşülecektir. Bu yasa tasarısı, Genel Kurul’da değişikliğe uğrayabilir mi? Önce onu söyleyeyim: Evet uğrayabilir. Genel kurulun her zaman yetkisi vardır. Bu maddelerle ilgili, oradaki herhangi bir milletvekili bir değişiklik önerisi sunabilir. Dolayısıyla bu, evet, komiteden bu şekliyle geçti. Ancak, bunun %100 bu şekliyle kalacağı konusunda herhangi bir garantinin olmadığını şimdiden söyleyelim. Peki, bu yasa tasarısı neyi getiriyor? En çok tartışılan konu şudur: Biliyorsunuz yasa 2016'da gündeme gelirken şu amaçla gündeme geldi: Siyasette biz dar bölgenin yarattığı tahribatı, kişiselleştirmeleri, gruplaşmaları nasıl ortadan kaldırabiliriz ve niteliği nasıl arttırabiliriz? Esas mesele bu aslında... Neden yani dar bölge aniden açıldı ve çarşaf oldu? Bir amacı vardı bunun. Bunun üzerine kurgulandı tüm bu çalışmalar. Dedik ki: Zaten nüfusumuz küçük, yüz ölçümümüz belli. Her hangi bir milletvekili, iddialı bir şekilde kamuoyu önüne çıktığında; bütün ilçelerde kendini kolaylıkla tanıta bilir. Medyaya çıkabilir. Bir sosyal örgütünün lideridir, başka bir şeydir, bir spor kulübündedir. Kendini anlatabilir. Dolayısıyla, seçmen arzu ederse, bakınız arzu ederse, ki şimdi konuşacağım ne demek olduğunu bunun: Arzu ederse, bulunduğu yerden, yani Mağusalı bir seçmen Güzelyurt’a da, Karpaz’a da, Girne’ye de, Lefke’ye de irade beyan edebilir. Yani, oradaki adayların kazanması veyahut da kaybetmesinden; ya da tercih edilmesinde irade ortaya koyabilir. Şimdi gelelim nasıl oylama olacağına: Üç çeşit oylama var biliyorsunuz. Bir tanesi mühürdür. Yani siz, kendi siyasi partinize gidersiniz ve mührünüzü vurursunuz. Ve oy pusulasını kapatır sandığa atarsınız. Orada, siyasi partinizin 50 milletvekili, birer tane oy almış olur. İkincisi mühür artı tercih… Yani kişi, seçmen, gidiyor partisine, örneğin CTP’ye mührünü vuruyor. Ama diyor ki, ben CTP içerisinde X, Y, Z'nin daha önde olmasını istiyorum. Öyle bir hakkı vardır. Burada siyasi partinin listesinin yarısı için tercih kullanma zorunluluğu vardır. Ve bunu istediği her ilçede yapabilir. Biraz açalım bunu ne demek istiyorum? Yani ben Mağusa’dan bir seçmenim. Gittim ve CTP'ye mührümü vurdum. İstersem sadece Mağusa listesine tercih yapabilirim. Ya da istersem Mağusa artı Karpaz yaparım. İstersem Mağusa’yı yapmam; Lefkoşa yaparım. İstersem tümünü yaparım. Yani benim tercih konusunda, parti içi tercih konusunda, ilçeler arası istediğimi tercih etme hakkım var. Burada tek koşul var: Tercih yapacağınız ilçedeki listenin, Parti listesinin, yarısına oy vermek zorundasınız. Yani eğer, mesela Mağusa’da oy veriyorsa ve 13’se Mağusa’nın vekil sayısı, altıyı vereceksiniz. İlçenin yarısı, yani ada çapında yarısı değil. İlçenin yarısını vermek zorundasınız. Örneğin ben Lefkoşa'da mührümü vurdum. Sadece Lefkoşa’daki CTP adaylarına tercih yapmak istiyorum. Benim düşüncem odur. Olabilir. En çok onları beğenmişimdir. Ama orada aday sayısı 16 ise, Lefkoşa’dan 8 tane… Net bir şekilde sekizi orada görmemiz gerekiyor. Vurgulamamız gerekiyor: 9 olur mu? Olmaz. 7 olur mu? Olmaz. Yedi ya da dokuz olursa tercihler yanar, mühür kalır. Bu da çok önemli bir şey… Tercihlerde yapılan herhangi bir hatada, o ilçenin tercihi yanar; diğer tercihler kalır. Tüm tercihlerde hata yapılırsa, tüm tercihler yanar yine mühür kalır.
Ç.D.: Böyle bir durumda, tercih kullanan seçmenin mührü kaldığı için o partinin 50 vekil adayına birer oy vermiş olur. Doğru mu?
A.A.: Evet aynen öyle. Mühür vurduğunuzda birer oy vermiş olursunuz. Tercih, biliyorsunuz parti oyu değildir. Parti içindeki sıralamalardır. Dolayısıyla böyle bir düzenleme yapılmıştır. Parti içi bir seçmen, herhangi bir partiye mühür vurduktan sonra, her ilçede yarısını kullanmak kaydıyla, aday sayısının yarısını kullanmak kaydıyla, istediği ilçelere oy verebilir. Hiçbir ilçede vermeyebilir, tümüne de verebilir, bir tanesine de verebilir, iki tanesine de verebilir. Böyle bir sınırlandırma yoktur. Çünkü parti içi tercih dediğimiz konu, partinin oyunu etkileyen bir konu değildir. Bu partinin kendi bünyesiyle ilgili bir konudur. Oyu ne olur, ne kalır o ayrı bir konudur.
Ç.D.: Lefkoşa 16 milletvekiline sahiptir. Buradan sekizine, Girne 10 milletvekiline sahiptir buradan beşine en az şeklinde oy kullanıyorum ve öylece geçerli tercih yapmış oluyorum.
A.A.: Evet tabi… Biliyorsunuz: Yüksek Seçim Kurulu, tekrardan belirleyecek ve açıklayacak bu sayıları. Nüfusa göre. Dolayısıyla Mağusa 13'te altı,...
Ç.D.: Yani iki ilçe de seçebilirim; üç ilçe de seçebilirim, tüm ilçeleri de seçebilirim?
A.A.: Tabi, aynen. Her birinin de yarısına kullanmak kaydıyla.
Ç.D.: Off... Seçmen için ciddi bir uzmanlık gerektiriyor. Ülkesindeki tüm ilçelerin kaç milletvekili olduğunu bilmesi gerekiyor.
A.A.: Aslında hayır. Bu daha önceden açıklanacağı için Çiğdem Hanım, bence o kadar da zor olmayacak. Yüksek Seçim Kurulu, özellikle, burada bu çok önemli, çünkü eğer bir devlet siyasi sistemiyle ilgili bir mesele ise söz konusu olan, evet tabii bizler de açıklayacağız dilimizin döndüğünce, ama burada Yüksek Seçim Kurulu'nun ki yasa kendisini yetkilendirilmiştir, artık bu konuda çalışma yapması gerekiyor.
Ç.D.: Şimdi mührü öğrendik. Geçmiş dönemlerde: “Mühür vurmak zorunda değilsiniz. Tercih kullanın. Mecliste görmek istediğiniz insanlar girsin meclise!” diye çağrı yapan siyasi partiler olmuştu.
A.A.: Yani karma oydan bahsediyorsunuz…
Ç.D.: Mühür vurmadan, karma oyunu nasıl kullanacaklar?
A.A.: Onu da konuşalım… Neleri konuştuk? Mühür artı tercihi konuştuk. Şimdi de karma oyu konuşalım? Karma oyda, bir seçmen en az iki ilçede veya bir ilçe artı bağımsızlarda karma oy kullanmak zorundadır. Bunu netleştirelim bence. Yani ben karma yapacağım. Peki yap! Yapabilirsin! Mühür vurmadın. En az 2 ilçe, veyahut bir ilçe ve bağımsızlar olacak.
Ç.D.: Yani bu Güzelyurt ve Lefke gibi küçük ilçeler olsa bile mi?
A.A.: Olur mu acaba? Şimdi devam ediyorum. Kusura bakmayın ancak en az 24, en çok 50 oy kullanma zorunluluğu vardır. Dolayısıyla siz karmada Güzelyurt-Lefke yapamazsınız. Mağusa-Lefkoşa yapabilirsiniz. Çünkü sayılar yeterli. Dolayısıyla karmada 2 ilçeyle tutturamazsanız, üçüncü ilçeyi eklemeniz gerekiyor.
Ç.D.: Zannederim insanlar, daha çok oylarının yanmaması için, mühre meyledecekler.
A.A.: Aslında biliyor musunuz? Ben çok zor bir sistem olduğunu düşünmüyorum. Kamuoyu ile çok fazla paylaşılması, yeni yeni konuşmaya başladık bunları. Zaman içerisinde idrak edilecektir diye düşünüyorum. Bilmiyorum. Yani çok kısa bir süre var, katılıyorum. Ama genel olarak budur. Başka da bir seçenek yok. Ya mühür vuracaktır. Ya mühür artı tercihini yapacaktır. Ya da tercih yaparken sınırlandırma yok, illâ ki bütün ilçeleri tercih yapacağım diye bir şey yok. Sadece kendi ilçesine de tercih yapabilir. Mağusalı’dır Mağusa; ya da Güzelyurt’ta da tanıdıkları var, Güzelyurt artı Mağusa veyahut orda da önemli adaylar olduğunu düşünüyordur ikisine de yapabilir. Burada kural nedir? Yarısını tercih edecek. Yani yarısı orada esastır. Karmada ise son bir kez daha geçeceğim üzerinden, esas mesele nedir? Karmada ilk seçmen en az 24 en çok 50 oy, 50 aday arasında tercih yapacaktır karmada. Ha diyor ki ben bütün ilçelerde oy kullanmak istemiyorum da üç ilçede oy kullanmak istiyorum. Var mıdır öyle bir hakki? Vardır. En az ne kadar ilçe? İki tane ilçe. Orada da bir problem yoktur. Anlatabildim mi? Zaten orada 24 oluşturulamayacağına göre en az iki ilçede kullanmaları gerekiyor.
Ç.D.: İlçelerde kota olacağına göre, mecliste temsiliyet sağlanması nasılsa garantidir.
A.A.: Evet, ilçe temsiliyeti kotayla korunuyor. Yani hiçbir şekilde çok oyu Ali aldı Lefkoşa'da, Veli aldı… dolayısıyla o sıralamaya göre gider diye bir şey yok. Her bölge Yüksek Seçim Kurulu'nun açıklayacağı rakamlara göre temsiliyetini meclise aktaracaktır. Taşıyacaktır.
Ç.D.: Şimdi, bu yasa, teknik olarak Meclis’in ve Genel Kurul’un, ülke genelindeki oy verme şansını, tüm topluma açmak için son derece iyi niyetle karşılanmış bir yasa olarak karşımızda duruyor. Ama çok merak ediyorum milletvekillerine ne getirecek, ne götürecek?
A.A.: Yani bunu bana mı soruyorsunuz? Yani… Bu sistem ne getirecek? Bu sistem elbette milletvekilleri için çok daha dar alanda hareket etmek yerine, daha geniş alanda hareket etmelerinin gerekliliğini ortaya çıkaracaktır. Bir defa bu önemli bir konu… Bütün bölgelerden oy alma hakkı var herhangi bir adayın. En temelde bunu getirecek diye düşünüyorum. İkincisi, süreç içerisinde benim temennimi söyleyeyim öncelikle ki yasanın temeli bu kapsam içerisinde değerlendirilebilir. Örgütlü bir topluma inanan bir insan olduğum için, sivil toplum örgütlerinin önemine çok inanan bir insan olduğum için ve toplumumuzda da sivil toplum örgütlerinin çok önemli bir yeri olduğunu bildiğim için, çeşitli yıllar içerisinde bu sivil toplum örgütlerine liderlik eden genç kişilerin, farklı kişilerin, toplumda yaptıkları açıklamalar, toplumun onları algılamaları ve değerlendirmelerini, belli bir süre sonra eğer niyet varsa onun siyaset içerisinde bulunmasını sağlayacaktır. Yani bu örgütlü topluma geçiş konusunda önemli bir zemin olabilir. Bu sistem, medyanın önemini çok fazla artırıyor. Çünkü medya insanın tanınırlığını artırıyor. Dolayısıyla medyaya çıkabilme kapasitesi, bu sistem açısından bir önemli avantajdır. Her hangi bir kişi vardır: X kırsal bölgesinde yaşamaktadır. Hiçbir çalışma yapmadığı, hiçbir örgütsel faaliyetin içine girmediği, medyaya da çıkmadığı için toplum onu tanımıyor… Ve bir gün geldi, X partiden aday oldu. Bu çok kolay değil artık bundan sonraki sistemde… Yani eğer bir kişinin bundan sonra siyasete girme niyeti varsa, görünürlüğünü, farkındalığını, hele bu iletişim çağında, hele sosyal medya konularının bu kadar önemli olduğu bu çağda, kendini biraz öne çıkarması ve bu işe adaması lazım. Artık şu yok yani: Gel X partiye gir de bu iş tamamdır. Yok böyle bir şey artık. Sizin toplum sorunlarıyla birebir ilgilenmeniz lazım.
Ç.D.: Çok olumlu bakıyorsunuz. Çünkü bildiğimiz geleneksel ataerkil, erkek egemen siyasetin getirdiği gelenek şunu söylüyor: Seçime giderken herkes cebine minik minik listeler koyuyor. Biliyoruz bu toplum bunları konuştu. Aynı listeleri şimdi Lefkoşalı bir vekil adayı, kendisine paydaş seçeceği Güzelyurtlu, Mağusalı, Girneli başka bir vekile "Sen seçmenleri bana yönlendir, ben de sana yönlendireyim. Sandığa gittiklerinde seninkiler bana tercih kullansınlar, benimkiler de sana kullansınlar." şeklinde de çok güzel götürebilir. Ve medyayla ilgili kurduğunuz hayaller, toplumun örgütlü bir toplum haline gelmesiyle ilgili hayaller birer birer yıkılabilir.
A.A.: Bu görüşünüze kısmen katılırım. Çünkü bahsettiğiniz oy devşirme yöntemleri her sistem için geçerlidir. Eğer bir toplumda veya bir insanda, bir partide, bir grupta işbirliği yapıp bir yerlere gelme hevesi varsa, hangi sistemi kurgularsanız kurgulayın, o sistem içerisinde mutlaka bir imkan, bir boşluk bulur bunu yapar. Bu toplumun sosyo-kültürel gelişmesi ile alakalı bir şeydir. Dolayısıyla sadece seçim sistemi ile yeni bir seçim sistemiyle biz bu arızalara gideremeyiz doğrusunu söylemek gerekirse. Ha bu arıza şunu mesela giderecek: Mesela ne bileyim yazda, seçim döneminde, bir sürü düğünler oluyor. Bakıyoruz herkes düğün peşine gidiyor. Şimdi herhangi bir milletvekili adayı, adanın bütün düğünlerine gitmek zorunda kalacak mı kalmayacak mı? Veya cenazelere? (Bu cümleleri yüzünde bunun anlamsızlığını ifade eden bir gülümsemeyle sürdürüyor)… Yani en azından, sistemden kaynaklanan, sosyal arızaların temizlenmesi adına eğer toplama isterse bir imkân sağlayabilir bu yasa diye düşünüyorum ben. Tabii şuna gelecek olursak: Bu sistem benim için ideal bir sistem midir? diye soracak olursanız. Doğrusunu söylemek gerekirse ben partiler demokrasisine inanan bir insanım. Dolayısıyla benim için ideal bir sistem değildir. Bunu da dürüstçe söyleyeyim. Yani ülkede siyasi erozyonu en çok yaratan olgunun karma oy olduğunu düşünüyorum. Karma oy sisteminin siyasi partilerin kendi öz değerlendirmelerini yapmasını ve kendilerini düzeltmesini önlediğini düşünüyorum. Engellediğini düşünüyorum. Dolayısıyla aslında, karma oy meselesinin bir şekilde milletvekili seçen ama siyasi partileri de belli ölçüde sistemden dışarıya iten bir unsura dönüştürdüğünü düşünüyorum. Bu siyasi düşünceye inanan siyasi projeye inanan ülkelerin, kabul edebilecekleri bir sistem değildir. Onu da söyleyeyim. Ha şimdi karma oy olmasın mı? Bu tartışılabilir. Ben model olarak bu modelin olmaması gerektiğini düşünüyorum. Tabi bu süreçte biz de çok çalıştık ve başka ülkelerin de sistemlerini inceleme şansı bulduk. Pusulalarını inceledik, bir sürü şeyler yaptık… Her ülke de tabii, kendi geleneğini öğretiyor. Ama demokrasi dediğimiz şey düşünce üzerine kurulan, proje üzerine kurulan bir şey. Asım üzerine bir demokrasi kurgulayamazsınız. Çiğdem üzerine de kurgulayamazsınız. Düşünce üzerine kurgulamanız lazım. Yani Çiğdem adaydır. Niçin adaydır? Topluma ne söylüyor? Topluma ne vaad ediyor? Partisi ile birlikte tabii ki onu demek istiyorum. Ve geldiğinde ne yapacaktır? Geldiğinde verdiği sözleri tuttu mu? Bir önceki dönem tutamadı mı? Yani bu ve buna benzer sınamaları bizim elimizden alıyor. Çiğdem arkadaşımızdır, komşumuzdur, akrabamızdır, annemin akrabasıdır, komşumun akrabasıdır ona bir oy verelim. Yani bu ve buna benzer arızalar ortadan kaldırmak gerekiyor diye düşünüyorum. Dolayısıyla kişi olarak çok mutlu değilim. Karma oy kalmasından dolayı. Ama bu dönemde karma oy keşke kaldırılabilse. Kaldırılabilme potansiyelinin de ama, bu mecliste olmadığını düşünüyorum. Çünkü vekillerin buna karşı olduğunu biliyorum.
Ç.D.: Diyelim ki ben UBP'den adayım, siz CTP’den adaysınız, bir başkası TDP’den aday… Biz üçümüz farklı bölgelerde anlaşıp, birbirimize oy devşirebiliyoruz bu sistemde. Dolayısıyla ideoloji ortadan kalkıyor ve Asım Bey'in verdiği sözleri tutamaması çok normal. Çünkü Asım Bey, aynı ideolojik görüşte olmadığını birileriyle bireysel koalisyon yaparak seçime gitmiş olduğu için, partisinin ideolojik görüşü de meclise güçlü bir şekilde gitmiş olmuyor. Bundan dolayı da, ne yaptığını sorgulamak da önemini yitiriyor galiba. Yani kısacası mevcut durum devam edeceğe benziyor…
A.A.: Yani çok özür dilerim tabii; ama Pazartesi netleşecek, pazartesinden sonra biz daha bana çok daha net bir şekilde sahipleneceğiz. Yani biz bunu böyle bir şeye sokmayız… Yani ben kişi olarak bazı ufak tefek eleştiriler yaptım genel sistem açısından. Ama komite üyesiyim, bu meclisin üyesiyim… Elbette meclisten bir karar çıkacak ve bir siyasi kurum olarak tüm siyasi partiler olarak buna sahip çıkmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum.
Ç.D.: Seçim tarihinin 7 Ocak'tan ileriye veya daha geriye alınması söz konusu olabilir mi Asım Bey?
A.A.: Resmi bir şey yok şu anda. Ama biliyorsunuz şöyle bir şey var: CTP’nin bir önerisi vardı seçim tarihi ile ilgili. Bu 2017 Temmuz'u işaret ediyordu. Demokrat Parti de 2018 Nisan'ını önermişti biliyorsunuz. Sayın Başbakan da (gülümseyerek) ben her ikisine de katılırım demişti (Kahkaha ya dönüşüyor gülümsemesi). Ama hangisine katılır bilemiyoruz, çünkü epey bir fark vardı iki tarih arasından. Dolayısıyla o iş öyle havada kaldı. Şimdi gelinen noktada bizim, ben bunu hukukçularla komite de görüştüm. 7 Ocak için yeni bir seçim talebinde bulunmanıza gerek yok dediler çünkü sizin zaten bir seçim talebiniz vardı ve geçerlidir. Dolayısıyla komitede bu gündem canlıdır. Şu anda biz komite üyeleri olarak, tüm siyasi partiler değerlendirmemizi yaptık 7 Ocak'ta seçimin olabilmesi için tüm takvimi belirledik. Biz 3 Kasım tarihinde komitede 7 Ocak tarihini karar olarak saptıyoruz. O tarih itibari ile süreç başlıyor. 7 Ocak'ta da erken genel seçim, ülkemizde yapılıyor.
Ç.D.: Şimdi 7 Ocak'ın netleşmesi hususunda uzlaşma varılırsa, yasal olarak hükümetin bilindik seçim öncesi manevraları gerçekleştirmesi için ne kadar zamanı vardır?
A.A.: Seçim tarihi resmi gazetede yayınlandıktan sonra, 60 gün içerisinde seçime gidilir. Bu bir yasal zorunluluktur. Şimdi biz 3 Kasım tarihinde komitede 7 Ocak tarihinde seçim yapılacağını bağlayacağız. Bunun bir bekleme ve dağıtım süresi vardır. Bu 13 Kasım'da genel kurula gelecek. 14 Kasım'da da gazetede yayınlanacak. Yani 14 Kasım'da da 60 gün süreci ileriye taşınacak. Hesap yaptığımızda yani 7 Ocak o noktaya kadar gelir. Anladığım kadarıyla hükümet faaliyetlerini 14 Kasım tarihine kadar sürdürecek. Sonra seçim yasakları gireceği için yurttaş yapamaz, arazi dağıtamaz, işe alım yapamaz, resmi açılış törenleri yapamaz vs gibi... Bu ülkede biz seçim öncesinde insanların ellerine ileri tarihli zarflar verip seçimden sonra işe alımlarla ilgili tahrikleri de yaşadık… Görebildiğim kadarıyla UBP-DP Hükümeti'nin böyle pervasız bir tavrı vardır. Yani seçim yasaklarının başlayacağı güne kadar ellerinden geleni artlarına koymayacaklardır. Bunu kürsüden de meclisten de kendilerine söylüyoruz. Yani kırsal kesim arazisi dağıtma meselesi mesela aleni bir partizanlık yaparak dağıtılan arazilerdir. Biz kendilerine “Dağıtmayın, burada bir adalet sorunu vardır! Yani kime dağıtıyorsunuz, nasıl dağıtıyorsunuz bir, neyi dağıtıyorsunuz, bu dağıttıklarınızın alt yapısı var mı, bundan önce dağıtılanları kontrol ettiniz mi?...” Bir sürü sorular soruyoruz ve hiçbir sorunun yanıtını alamıyoruz. Gerçekten ciddi bir siyasi erozyon da karşı karşıyayız. Bakınız, ben bakanken, kırsal kesim arazileri ile ilgili bir araştırma yapmıştım. Bugüne kadar devlet, kırsal kesim arazileri sonunda halkın malıdır. Başka devlet arazileri değil ki… Devlet diye bir şey var. Ve bunun da arazisi var. Bu devlet istediği zaman bu arazileri dağıtabilir… Böyle bir şey yoktur. Bunlar sınırlı arazilerdir. Ve bunlar hangi şekilde, hangi amaçla ve nasıl dağıtılacakları da yasayla belirlenmiştir. Kırsal kesim arazileri, özellikle kırsalda yaşayan ve kırsalda yaşamasını sürdürmesi adına imkân tanımak istediğiniz insanlara verilmek üzere öngörülmüştür. Sosyal konut projelerine zemin hazırlamak için hazırlanmış projelerdir, arazilerdir. Bakınız bugüne kadar devlet toplam 6500 tane kırsal kesim arazisi dağıtmıştır. Bu 6500 arazinin üzerine yapılan inşaat sayısı 1500dür. Demek ki, 6500 arazi dağıtıldı, 5000 araziye dokunulmadı. Veyahut bu araziler karaborsada sağa sola satıldı. Bu 1500’ün içinde de ruhsatı alınan inşaat sayısı 345.
Ç.D.: Bunlar hangi tarihe kadar?
A.A.: Bunlar benim Bakan olduğum tarihe kadar olan verilerdir. Yani tüm KKTC tarihi boyunca… Dolayısıyla ben bu manzarayı gördüğümde:” Bir dakka!” derim. Yani bu olacak bir şey değil! Ne oldu 5000 arazi? 5000 arazi nereye gitti? Bu araziler nerededir? Niye insanlarımız bu arazilere ev yapamıyorlar? Sorunlar nedir? Ben Çiğdem'e zamanında rant olarak vermişim. Çiğdem onu tutuyor. Şimdi burada böyle bir sorun ortaya çıkıyor: Bu arazilerin önemli bir kısmı araziye koçanı verilen kişide kalmakla birlikte, başkalarına satıldı. Yasada da devir yapılması söz konusudur. Yani yasa diyor ki, Asım’a bir arazi verildi. Asım bunu Çiğdem'e sattı. Satışı uygun değil tabi. Satış yasaya göre yasaktır. Ama sattı. Asım’la Çiğdem, ondan sonra bakana gittiler. Kardeşim ben bu arazinin üzerine karkasına kadar bir şeyler de yaptım. Bunu Çiğdem'e devretmek istiyorum tapuda. Bu büyük bir kaostur... Bu bir rant kapısıdır. Ben Çiğdem'e veriyorum Çiğdem belki de başkasına satıyor… Ben gidip baktığımda mal sahibi kim? Üzerindeki ev kimin? Peki, siz imar izni aldınız mı? Yani planlama izni aldınız mı? Yani o da alınmadı! Peki bu evin elektriği nerden çekildi? “Seçim öncesi bir şey olduydu. Aldıydık.”diyor…
Ç.D.: Hallederik...
A.A.: Kırsalda inanılamayacak kadar kaçak yapı vardır. Gidin Akdoğan köyüne! Bugün Belediye Başkanı zor durumdadır. Yani aslında 6500'ün 350'si sadece yasaya uygun bir şekilde çalışmış. Biz bu konuda yasa yaptık ve dedik ki bu konuyla ilgili: Devretmek isteyenler, ödemesini yapmayanlar gelsinler biz kendileri ile bir görüşelim de ona göre bir değerlendirme yapalım. Niye bu insanlar yapamıyor? Şimdi ben insanları suçlamıyorum. Öncelikle onu söyleyeyim. İnsanlar plansız bir şekilde programsız bir şekilde, açık açık söylüyorum, seçim rüşveti olarak verildi. Partizanlık yapılarak verildi… Hak eden bir sürü insan, bu arazileri alamadı ve arazi kalmadı. Öyle de bir sorun vardır. Şimdi Sayın Başbakan diyor ki: Ben 1500 kişiye daha kırsal kesim arazisi vereceğim. Bunun adı peşkeşse peşkeştir… Şimdi bir defa bu arazilerin, benden önceki bakan arkadaşlarım CTP bakanları şöyle bir kural getirmişler ve demişler ki: Alt yapısı hazır olmayan hiçbir araziyi vermeyeceğiz. Önce alt yapısını yapalım. Ondan sonra verelim. İnsanlar yapabilsinler. Ben gelince böyle bir durumla karşı karşıya kalınca, inanın gelen giden pek çok köylü dostumuz bu yönde talepte bulundu. Burada oturup bir proje yapmak gerektiğini ve gerekirse kaliteli, devletle özelin ortaklığında, devletle kişinin ortaklığı olabilir, bir model getirilir. Ve devletle sosyal konuta yönelecektik. Olmadı. Zamanımız yetmedi. Ama mesele bu... Şimdi bu bir sorundur. Bu bir yaradır. Bu ülkede inanın arsa kalmamıştır dağıtılacak. Şimdi bu arazileri nasıl geri alacaksınız? Alabilecek misiniz? Bunları nasıl ruhsatlandıracaksınız? Nasıl izin vereceksiniz? Tüm bunlar gerçekten çok büyük bir sorundur. Ve yani alan insanlar da, bakınız, ev yapmak da çok ciddi bir sorundur. Siz bir yerden bir arazi alabilirsiniz. Hükümet size bir arazi verebilir. Geçenlerde Yedikonuk’a gittim. Orada bir televizyon programına katıldım. Bir köylü diyor ki: Bize de verdiler zamanında bir arazi. Ama…” diyor, “…ben, bir asgari ücret alırım. Eşim de çalışmaz.”… Şimdi bunlar devlet politikasına yakışan şeyler değildir. Çünkü kırsal bölgedeki insanların, kırsal bölgede yaşamaya devam etmeleri adına arsa dağıtılıyorsa böyle bir şey yok. Yani bu amaçla yapılmış bir hamle değil bu. Ve dediğimiz gibi çok da, bu lafı edeceğim, utanılacak bir şeydir. Yani UBP oturuyor, bölge bölge kırsal kesim arazisi dağıtıyorlar. Gazetelerdeki fotoğraflara bakıyorum. Vatandaş da çok zor durumda… Ezik durumda. Gidiyor oraya. Şimdi bu aslında UBP ve DP’nin çok geleneksel, ben yaparım olur kardeşim politikasıdır. Ben yaparım. Yasaya rağmen yaparım. Ben bu uygulamaları halkın " beklentilerine" göre yaparım. Herhangi bir düzen talebim yoktur. Bu çalışma hayatıyla ilgili de konuşacağız biraz sonra. Tamamen orada da aynıdır mantık. Ne denetim, ne planlama hiçbir şey yapmadan, bu memleketi yönetmeye çalışıyorlar.
Ç.D.: Şimdi az önce dediniz ki, dağıtılan bu arazilerin devri mümkün değil yasaya göre esasında.
A.A.: Yok devri mümkündür ama ekonomik bağlamda bir ilişki kurulmaması gerekir.
Ç.D.: Yasal değil. Ama kuruluyor.
A.A.: Kuruluyor.
Ç.D.: Gayri yasal bir şekilde… Ve bu sorunun ortadan kaldırılması ihtimalinin olabileceğini, iyi bir sosyal konut projesi planlamayla da düşündünüz.
A.A.: Evet. Doğrudur.
Ç.D.: Şimdi geçmişte, bu devletin sosyal konut projesi vardı. Sosyal konutlar yapıldı. Dünyada sosyal konut projelerinin nasıl yapıldığını ve sosyal konut denilen olgunun aslında uzun vadede nasıl kullanılacağıyla ilgili çok da güzel denetimlerin olduğunu biliyoruz. Özellikle Avrupa ülkelerinin sosyal konut projelerini incelemek daha kolay oluyor belki de… Fakat biz de bakıyoruz sosyal konutlara ve sosyal konutların kullanımına. Ve bulundukları bölgeler nedeniyle aslında ne kadar büyük gelirler de sağlayabilir bugünkü sahipleri. Adı sosyal konut olduğu halde dükkana ve işyerine çevrilmişler. Satılmışlar, değiştirilmişler vs… O zaman, sosyal konut yapılması da bir çözüm olmayacak eğer iyi planlanmazsa.
A.A.: Tabi tabi iyi planlanmazsa da olmaz. Ama iyi planlanırsa olur. Şimdi sosyal konut projesini her açtığımızda siyasiler “Aman aman!” oluyorlar. Bu sosyal konut işine pek biz karışmak istemiyoruz derler. Neden? Çünkü zamanında yapılan, işte Mağusa’da var, Lefkoşa'da var, pek çok yerde var. Sosyal konut projelerinde, devlet ciddi bir mağduriyeti uğradı. İnsanlar ödeyemedi. Devlet ödedi. Devlet ciddi bir borçlanma yaşadı vs vs. Bu sıkıntılar da büyüdü. Fakat benim öngördüğüm proje böyle bir proje değildi. Ben tamamen devletin projeye ciddi anlamda katkı koyacağı altyapı yatırımlarını yapacağı, icraat ve mimarlık projelerinin yapılacağı ve görüşüp kabul gören faizsiz uzun vadeli kredilere de doğrudan devlet kefaleti ile bankalara bağlanacağı bir sistem düşünmüştüm. Dolayısıyla yaptığım hesaplarda da Sevgili Çiğdem, kişi başına, yıllık on yıllık bir süreçte 350 € gibi bir rakamın ayda ödenmesi söz konusuydu. Yani siz birinci sınıf, gerçekten birinci sınıf ve köylere az belli yerlere3-‘er tane, ya da bir ara bölgede 50 konutluk yaşam alanları düşünmüştük. Mimari yapısı bizim kültürümüze uygun olacaktı. İnsanların ihtiyaçlarını karşılamaya dönük bir proje olacaktı. Ve aynı zamanda sosyal yaşama dönük… Ne bileyim futbol sahasından çocukların oynayabilecekleri bir alana kadar yaşam alanı üretecektik. Ve bu birinci sınıf müteahitlik hizmeti ile yapılacaktı. Şimdi bu yasa 140 metrekarelik bir yetki veriyor size. Çünkü yasa bağlayıcıdır bu noktada. Çok müthiş bir şey olacaktı. Yani biz İngiltere modeline uygun çalışacaktık. Üç tane pilot bölge belirlemiştik. Bir tanesi Ziyamet, bir tanesi de Mesarya. Bir tartışmamız vardı: “Bir köye mi olsun, yoksa bir ara bölge mi olsun?” diye. İşte arkadaşlarımızla görüştük. Ben o zaman mütahitler birliği ile çok ciddi konuşmalar yaptı. Döndüm o zaman bankalar onaylasın diye TC Büyükelçiliği ile görüştüm. Bankalarla görüştüm. Ama bu şunu getirecek: Böyle bir proje ki bu bizim önümüzdeki süreçte de projelerimizden bir tanesi olacak. Bu şunu da getirecek aynı zamanda: Bizim müteahitimiz bu işe katılacak ve bu bir ekonomik döngü getirecek. İnsanların gerçekten yüzünün güleceği güzel mimaride bir evi olacak. Yani orada gerçekten başarı öykülerini yaratacaktık. Ama bizim bunu altı ayda yapabilmemiz gerçekten mümkün değildi.
Ç.D.: Aklıma bir şey takıldı: Gene seçime döneceğim çünkü orada bir şeyin yanıtını almamız gerekiyor. Asım Bey az önce dediniz ki, 3 Kasım dediniz değil mi? 3 Kasım'da, komitede seçim tarihi ile ilgili kararı alacağız. Alacak mısınız?
A.A.: Şu anda komite üyeleri ile yaptığımız toplantı sonucu budur. Yani UBP, CTP başta olmak üzere, DP de oradaydı, Sayın Arabacıoğlu, özellikle bu üç parti... Evet... 7 Ocak…
Ç.D.: DP de 7 Ocak’a “evet” diyecek! Genel Başkanları, Sayın Başbakan yardımcısı…(Sözümü kesiyor)
A.A.: Ben komiteden bahsediyorum. Yani komitedeki, dünkü eğilim buydu. Yani biz bunun projesini çıkıp anlattığımızda, yeni bir proje vermemize gerek yok. Bütün süreç tartışıldı
Ç.D.: Olumlu bir görüş var yani genelde?
A.A.: Tabi tabi…
Ç.D.: Sayın Serdar Denktaş bütçe görüşmeleri ile ilgili toplumda önemli bir kesim tarafından mantıklı bulunan bir yorum yaptı. Bütçe görüşmelerinin daha tamamlanmadığı bir süreçte, tamamlanmaya çalışılacağı bir süreçte, seçimin yaşanacak olması alışık olmadığımız bir tarzdır bu ülkede. Çünkü biz ne görüyoruz genellikle? Bir sonraki senenin bütçesi onaylanıyor. Daha sonra bütçe onaylanıp önden harcanıyor. Ve bazen da seçimlere yönelik harcanıyor. Sonra da seçimin ertesi günü ya da hükümetin kurulduğunun ertesi günü, Maliye bakanı çıkıp boş bir kasa önünde karikatürize edilmiş: “Hiçbir şey bulmadık, kasayı tam takır bulduk…” gibi açıklamalar yapıyor. Biz de hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam ediyoruz. Eğer böyle olursa, bu sefer biraz farklı olacak galiba.
A.A.: Şimdi tabii memleketi ya da olası hükümeti bütçesiz bırakmak gibi bir durumumuz söz konusu değil bizim CTP olarak. Dolayısıyla bütçe Meclis'e gelecektir. Ve bütçe meclisten inanıyorum ki geçecektir. Orada bir sıkıntı olmaz. Yani hangi bütçeyle hangi projeler nasıl yapılacak gibi çeşitli sıkıntıların yaşanacağı bir 2018 olacak. Bu bir gerçektir. Yani 2018'de farklı projeler, farklı dönüşüm projeleri, uygulama projeleri nasıl yapılacak, bu konularda elbette benim de aklımda çeşitli soru işaretleri var tabii. Çünkü bütçeyi UBP-DP getirecek. Ama seçim sonuçlarında başka bir parti öne çıkıp hükümeti kurarsa UBP-DPnin hazırladığı bütçeyi alıp, onunla hareket etmek zorunda kalacak. Ancak bu konuyla ilgili olarak, ek bütçe yapma olasılığı olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla seçimden sonra gelecek olan siyasi parti elbette ek bütçe ile var olan projelerine, eski bütçeye artı şeklinde bir eklemleme içerisinde bütçeyi düzenleyecektir. Şimdi burada bütçenin geçmemesi diye bir şey söz konusu olmayacak. Yani biz de bu sorumlulukla hareket ediyoruz. Fakat çok enteresan bir bilgi size vereyim: Şimdi tabii biliyorsunuz her yıl bütçe geçtiğinde, bütçe ne zaman açılır? Mart başı açılır. Yani Ocak ve Şubat’ta geçen bütçe kullanılmaz. Bir sürü teknik prosedür olduğu için Mart’ta açılır. Ama Nisan ayı itibari ile, şimdi yeni bir 6 aylık seçim süreci başlar. Yani o da yerel seçimler sürecidir. Yani şimdi dolayısıyla, bütçeyi siz sadece ağırlıklı olarak o dönem için kullanabileceksiniz. Yani yeni hükümet bu konuda çok rahat edebileceği bir yıl yaşamayacak. Bu anlamda onu açıklamaya çalışıyorum: Tabii ki devletin, hükümetin geri ödemesi gereken insanlar var: Tarımcılar var çiftçiler var, küçük esnaf var… Dolayısıyla onların ödemelerinin aksatılması taraftarı değiliz biz parti olarak. O bütçe geçecek ve insanlar paralarını alacaklar. Ödenecekler.
Ç.D.: Asım Bey, siz de söylediniz az önce ve dediniz ki çok güzel yasalarımız var. Doğrudur. Ama biz biliyoruz ki yasaların ne kadar güzel olduğu yasalarla alakalı değildir. Bunların kimler tarafından ve hangi ellerde nasıl kullanıldığı önemlidir.
A.A.: %100 katılırım.
Ç.D.: Şimdi, geçtiğimiz hafta, genel başkanınızın açıklamalarıyla, Meclis'te bir basın toplantısı gerçekleştirdiniz. Bu basın toplantısında Tahsin Ertuğruloğlu ilgili bir soruşturma hakkında bilgilendirme yapıldı.
A.A.: Evet biliyorsunuz Ercan Havalimanı’nın işletme haklarının devredilmesi konularıyla ilgili olarak, Meclis'te bir araştırma komitesi kurulmuştu. Araştırma Komitesi’ne Sayın Erhürman da, Parti Başkanımız da, Sayın Tahsin Ertuğruloğlu'nun imzasıyla kurduk. Araştırma Komitesi raporu hazırlandı. Rapora ek olarak CTP’liler ek bazı öneriler topladılar ve Meclis'te bu mesele yoğun bir şekilde tartışıldı. Orada çok ciddi hukuksuzlukların olduğuna çok ciddi hataların yanlışlıkların olduğu tespit edildi. Ve orada tartışıldı. Biz bunun peşini bırakmayacağız dedik. Şimdi CTP, bir Soruşturma Komitesi açılmasını istiyor. Soruşturma Komitesi, dokuz milletvekilinin, tabi CTP’li milletvekili, bu komitenin kurulmasını önerecektir. Fakat Meclis'te bunun 26 ile geçmesi gerekiyor. Bu konuda tabii biliyorsunuz biz artık TDP ve TKP, toplamda 23 ederiz. Yani üç vekile ihtiyacımız var. Bu konu bizim için önemli. Sadece tabii bu rapor çok önemlidir ve bu raporu Meclis web sitesinden de bulabileceksiniz. Basında da bol bol çıktı ve tartışıldı. Yani az önce hep konuştuğumuz, ben yaparım olur ya da ne yaparsam olur yaklaşımı, ihaleye çıkmadan, kendi kuralları kendi yaklaşımları çerçevesinde ciddi bir şekilde devlete zarar oluşturan girişimler olarak tespit edildi. Tabi biz bunu sadece soruşturma komitesinde bırakmayacağız, çünkü Soruşturma Komitesi kurulabilir, kurulmaya bilir. Büyük ihtimalle itiraz edilecektir ve kurulmayacağını zannediyorum. Ama biz bununla ilgili gerekli soruşturma için gerekirse polise de başvuracağız. Genel Başkanlığı’nda kararlılıkla dile getirdiği gibi polise başvurulması konusunda CTP’nin içinde herhangi bir tartışma yoktur. Bu zaten basına da ifade edildi. Yani biz bu görüşlerimizde, ortaya koyduğumuz düşüncelerin ve Ercan konusuyla ilgili geçici ve üstünkörü bir yaklaşım içerisinde olmadığını, bunun peşinde ciddiyetle durulması, bu ülkede hesap sormamanın bedelini ciddi şekilde toplumun ödediğini görüyoruz. Mesela daha önce de mecliste komiteler kuruldu. Ama onlar araştırma komiteleriydi ve ben de görev aldım bazı araştırma komitelerinin içinde. Ancak onlar soruşturma değil araştırma komiteleriydi. İlgili konu hakkında taraflar dinlenir. Çalışma yapılır. Bir rapor hazırlanır. O rapor Meclis'te kamuoyuna açıklanır. Yani araştırma komitelerinin aslında güçlü yaptırımlar yoktur. Sadece kamuoyuna bunu deklere etme bakımından güçleri vardır. Biz Ercan Havalimanı’yla ilgili şüphelerimizi ve fikirlerimizi dile getirdiğimizde, ülkede henüz bir seçim atmosferi yoktu. Bunu öncelikle söylememiz lazım. O nedenle biz bunun seçime dönük bir mesele olarak dile getirmedik. Kamuoyunda bazı medya mensuplarının de bu şekilde yazıları çıktı. Önemli olan bizim için bu araştırma raporunun çıkmasıydı. Biz o süreci tamamladık. Tamamlanmasını bekledik. Araştırma raporu çıktıktan hemen sonra da ilgili girişimde bulunacağız dedik. Dolayısıyla o süre araştırma raporunun süre tamamlanması süreciydi. Araştırma raporunun çıkmasıyla gelinen noktada ortaya çıkan iradeden itibaren de çalışmalar yoğunlaştırıldı.
Ç.D.: Kamuoyunun bu konudaki rahatsızlığı, sürecin polise gideceği fikrini daha güçlü kılıyor. Ve toplumun siyasete ve siyasetçiye olan güvensizliğin bir nebze de olsa açılabileceğini ya da aşılması yolunda adım atılabileceğini gösterebilecek belki de biçilmiş kaftandır şu anda muhalif partilerin, CTP’nin başlattığı… Bu CTP’nin temizlik operasyonu adı altında yapacağı bir girişimdir. Dilerim başarılı olur. Ama tabi dokunulmazlık gibi başka etkenlerde var. O süreç nasıl işleyecek? Özellikle de şunu söylemek istiyorum, yani geçerli önergenin sonuçlanabilmesi için geçerli oyun toplanması lazım. Şu anda da geçerli oyun toplanması pek mümkün görülmüyor. Riskli gibi görünüyor en azından. Sonra olay mahkemeye intikal etsin diye gerekli girişimler yapılacak ama bu defa da dokunulmazlıklar ve diğer bazı başka etkenler ortaya çıkacak. Ve belki de gene ilerlenilemeyecek.
A.A.: Günün sonunda dosya polise soruşturulmak üzere iletilir ise ki, böyle bir görüş vardır. Elbette polis kendi soruşturmasını yapacaktır. Eğer günün sonunda ilgili kişiler dokunulmazlıklar hala korunuyorsa, korunuyorlardır. Ama o da belli bir zaman alacak elbette, araştırma süreci.
Ç.D.: KTHY sürecini örnek alırsak, moral bozucu… Size son bir sorum var Asım Bey: Toplumda, özellikle insan hakları konusundaki çalışmaların yetersizliği biliniyor. Bu konunun artık daha çok savsaklanamayacağını düşünen insanların merak ettiği bir konuyla ilgili soru bu. Barbaros Şansal meselesi… Barbaros Şansal’ın yaşamış olduğu sürece sanırım bizi okuyanlar arasında bilmeyen yoktur. Zaten tüm dünya takip etti o süreci. Ve bu süreçle ilgili mahkeme halen devam ediyor. Bu süreci, bize değerlendirebilir misiniz?
A.A.: Barbaros Bey'in başına gelen olay, bir linç olayıdır. Bir oldu bittidir. Bir hukuksuzluk örneğidir. Bir utanç meselesidir. Yani bir kişi herhangi bir sebepten dolayı hata yapabilir. Yanlış yapabilir. Herhangi bir sebepten dolayı yasalara aykırı davranabilir. Bunun karşılığında polis, gerekli soruşturmayı açar. Eğer şikayetçi olursanız. Ve eğer o kişi yasalar bağlamında suçlu bulunursa da gerekli cezayı alır. Barbaros Şansal, biliyorsunuz eser miktarda bir uyuşturucu ile 1 gram ya da yarım gram gibi bir şeyle yakalanmış buraya girerken. Ve benim bakanlık yaptığım dönemde, ilgili süreci tamamladı. 30 gün kadar bir süre hapiste de kaldı. O süre içinde, kendilerinin bize başvurusu oldu. Dediler ki bizim bu ülkede belli yatırımlarımız söz konusu olacaktır. Moda akademisi açma eğilimimiz vardır. Artı bunun yanında ev satın aldık, ev yaptırıyoruz vs… Biz de kendisinin dünyaca tanınmış bir moda insanı olması kaynaklı gerekçelerle ve başvurusunu yapmış olması gerekçesiyle ve aynı zamanda ilgili suçtan ilk kez ve çok az bir miktarla tutuklanmış olması gerekçelerini dikkate alarak sınır dışı kararını kaldırdık. O konuda benim vicdanım oldukça rahattır. Hiçbir sıkıntım yoktur. Bu ve benzeri meselelerde elbette her zaman aynı iradeyi ortaya koyarım. Şimdi burada tabii kendisi daha sonra belli olaylar çerçevesinde bir linç girişimi ile karşı karşıya kaldı. Ve gerçekten utanç verici bir şekilde elden ayaktan tutularak bu ülkeden resmen atıldı. Ve Türkiye'de de hava alanında karşılaştığı olaylar bizim açımızdan da bir insan hakları ihlali ötesi… Rezaletidir. Yani ama Türkiye'de yaşananlar, beni bir defa düşündürür ve üzüyorken burada yapılanlar bin defa düşündürüp üzüyor. Yani hukuksuz bir tavır içine girmesi, hükümetin affedilebilir gibi bir şey değildir. Genel olarak olay bu. Bunun ötesinde tabii kendisi Türkiye'de hapis yattı. Ondan sonra aklandı ve çıktı. Çıktıktan sonra da bir dava süreci başladı. Bildiğim kadarıyla Bakanlar Kurulu'nda bu konu gündeme geldi. Yani sınır dışı kararının kaldırılması konusu gündeme geldi. Kaldırılmış da olabilir tam olarak bilmiyorum.
Ç.D.: Kaldırılmadı. 18 Ekim günü mahkemesi vardı. 6 Kasım ertelendi.
A.A.: Yani demek ki bu mahkeme süreci yaşanacak… Bu iş büyüyecek yani. Bu iş burada kalmaz, çünkü yaşanan süreç çok kötü bir süreçti. Ne isterse olsun, hiçbir şekilde biz kendi ülkemizde böyle bir muameleyi hiçbir kimseye layık görmeyiz. Size şunu söyleyeyim: İç hukukun nasıl şekilleneceğini bekleyecekler. Eğer orada tatmin edici bir sonuç ortaya çıkmazsa, bu iş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gidecek. Bu noktada da KKTC Türkiye Cumhuriyeti ile karşı karşıya kalacak. Yani işler daha da sıkıntılı bir hale dönüşecek.
Ç.D.: Evet çok haklısınız. Çok teşekkür ederiz.
A.A.: Ben çok teşekkür ederim.