Lefkoşa’da olduğu gibi Amerika’nın herhangi bir bölgesinde çöpler bir ay süreyle toplanmasaydı...

   Salgın hastalık tehlikesi başlasaydı...

   Yerli halkın yanı sıra, turizm ağır darbe yemiş olsaydı ne olurdu?..

   Yıllardan beri Amerika’da yaşayan bir okurun bildirdiğine göre; askerler ‘bu kadar uzun süreli’ bir eyleme müsade etmezlerdi...

   Ne yaparlardı?..

   Grevdeki işçileri tutuklayıp, hapse mi atarlardı?..

   Kesinlikle hayır!..

   Sadece çöpleri toplar, gerekli yerleri ilaçlar ve halkın sağlığını koruma altına alırlardı...

   Kuzey Kıbrıs; Amerika’dan ‘daha demokratik’ bir ülke midir?..

   Değildir...

   Öyleyse burada çöpler neden toplanmıyor?..

   Amerika’da olduğu gibi, askerlere ‘çöpleri toplama’ çağrısı yapmıyorum...

   Ama bu ülkenin ‘Çevre Dairesi’ vardır...

   Yine bu ülkede, yöneticilere yol gösteren bir ‘Anayasa’ vardır...

   Anayasa’nın 124’üncü maddesi, Cumhurbaşkanı’na, bu gibi durumlarda nasıl bir yol izleyeceğini gösteriyor...

   ‘Tabii Afet ve Ağır Ekonomik Bunalım Nedeniyle Olağanüstü Durum İlanı’ başlığı altındaki 124’üncü madde şöyle diyor:

   “Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım hallerinde, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde, süresi üç ayı geçmemek üzere, olağanüstü durum ilan edebilir.”  

   Önce salgın tehlikesinden başlayalım...

   İlgili tüm kesimler, bir ay süreyle sokak ortasında kalan çöplerin ve dere yataklarında toplanan kanalizasyon atıklarının Tifo, Tifüs, Kolera gibi hastalıklara yol açabileceği uyarısında bulunuyorlar...

   Sadece bu uyarı Anayasa’nın 124’üncü maddesinde yer alan ‘salgın hastalıklar’ ifadesine uyuyor...

   Sağlık servisleri dökülen bir ülkede, insanların topluca Kolera veya Tifo’ya yakalanmasını beklemek midir doğru olan, yoksa, geç kalmadan önlem almak mı?..

   Gelelim ‘Ağır ekonomik bunalım’ ifadesine...

   KADEM’in son araştırması, vatandaşların yüzde 50’den fazlasının son bir yılda borçlanarak ve tasarruflarını tüketerek geçindiklerini ortaya koydu...

   Bu sonuçlara ‘şiki şiki baba’ gözüyle bakabilir misiniz?..

   Elbette bakamazsınız...

   Ayrıca ülkede toplam 28 belediyeden en az yarısı maaş ödeyemez duruma gelmişse...

   Binlerce insan aç bırakılmışsa...

   On binlerce insanın ‘tek güvencesi olan’ Sosyal Sigorta ve İhtiyat Sandığı primleri yıllardan beri yatırılmıyorsa...

   O ülkede ‘ekonomik bunalım’ var demektir...

   Sayın Cumhurbaşkanı’na ilk defa 23 Nisan günü yine bu köşeden çağrı yapmıştım...

   Aradan 18 gün daha geçti...

   Çöp dağları daha da büyüdü...

   Yaklaşık bin çalışan hâlâ maaşlarını alamadı...

   O insanlara da yazık...

   Evlerine ekmek götüremez durumda olan insanları ‘particilik oyunlarıyla’ veya ‘kişisel hesaplaşmalarla’ baş başa bırakmak doğru değildir...

   Bazıları “Cemal yaptı, Cemal düzeltsin...” diyor...

   Cemal yaparken, bu sözü söyleyenler neredeydi?..

   Uzayda mı yaşıyorlardı o günlerde?..

   Herkes buradaydı ve herşey gözlerimizin önünde yapıldı...

   Cemal Başkan yufka yürekli biridir...

   Hesap, kitabı da zayıf olabilir...

   Ama Cemal’ı Başkan yapan UBP’dir...

   İstihdam zamanında personelin büyük bir kısmının ‘rica üzerine’ işe alındığı da bilinen bir gerçektir...

   Öyleyse; bu sorun sadece Cemal Başkan’ın değil, aynı zamanda hükümetin bir sorunudur...

   Belediyenin bazı harcamalarını kontrol altına almak yerinde bir girişimdir...

   Ne var ki; alınan kararlarda eksikler vardır...

   Bunun başında ise çalışanların maaşları gelir...

   Maaşları ödeyecek bir kaynak derhal yaratılmalı ve çöpler bugünden başlayarak, tüm yerel yönetimlerin ve Karayolları’nın katkılarıyla iki gün içinde kaldırılmalıdır...

   Yapılmadığı takdirde Cumhurbaşkanı’nın izlemesi gereken yöntem bellidir...

   124’üncü maddenin emrettikleri yerine getirilmelidir...

   Hükümetin, KKTC tarihinde bir İLK’e fırsat vermemesini diliyorum...