Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün görev süresinin bir yıl süreyle uzatılmasına ilişkin bugün alınan BM Güvenlik Konseyi kararına tepki gösterildi.

Bakanlıktan yapılan açıklamada, “Öncelikle vurgulamak isteriz ki Adadaki taraflardan birine “devlet” diğerine ise “toplum” muamelesi yapmaya devam eden Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararları tarafımızca kabul edilemezdir” denildi.

Açıklamada, “Ülkemizin varlığı ve halkımızın iradesinin yok sayılması ve Birleşmiş Milletler Barış Gücü  operasyonlarının başlıca dayanağı olan tüm tarafların rızasına başvurulması ilkesinin bizzat Birleşmiş Milletler tarafından göz ardı edilmeye devam edilmesi,  Güvenlik Konseyi kararında, Rum tarafının, adadaki Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılması gerektiği konusunda hemfikir olduğu gibi ifadeler kullanılmak suretiyle, yalnızca Rum tarafının rızasına yer verilmesi sadece BMBG’nin ülkemizdeki varlığını sorgulatmakla kalmayıp, Birleşmiş Milletlerin itibarını ve inandırıcılığını zedelemektedir” ifadeleri kullanıldı.

"KIBRIS TÜRK HALKININ İRADESİNE YÖNELİK YAPILMIŞ BÜYÜK BİR SAYGISIZLIK"

Açıklamada, şöyle devam edildi:

“Kararda, adadaki mevcut gerçeklerden kopuk ifadeler kullanılarak, Rum tarafının çıkarına hizmet eden dünyayı yanıltıcı bir yaklaşım benimsenmektedir. Adadaki tarafların müzakere masasına dönmesi için ortak zemin arayışına devam edilmesi; “iki kesimli, iki toplumlu federasyon” modeli temelinde resmi müzakerelerin yeniden başlaması gibi ifadeler ile yapılmaya çalışılan dayatmalar, en diplomatik tabir ile Kıbrıs Türk halkının iradesine yönelik yapılmış büyük bir saygısızlıktır.

İki taraf arasında “federasyon” modeli temelinde yapılan görüşmeler, 2017 yılında Rum tarafının müzakere masasını terk etmesi ile resmen çökmüştür. Kıbrıs Türk tarafı için geçerliliğini yitirmiş olan ve BM Genel Sekreteri’nin dahi raporlarında atıf yapmaktan imtina ettiği eski modelin Güvenlik Konseyi tarafından dayatılmaya çalışılması kabul edilemezdir. Bu tutum, Kıbrıs Türk halkının izolasyonlar altında dünyadan kopuk ve ucu açık belirsiz bir süreç içinde yaşamasını hedefleyen Rum tarafının çıkarına hizmet etmekten başka hiçbir amaç gütmemektedir. Geçmiş dönemlerden farklı olarak bu kez Birleşmiş Milletlerin adadaki görev süresinin altı ay yerine bir yıl süre ile uzatılmasına karar verilmesi ise, statükonun değişmesinin önüne açıkça set koymak anlamını taşımaktadır." 

"Bugün adadaki tek gerçekçi çözüm, mevcut iki devletin egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsü temelinde yan yana yaşayabilmeleri için bir anlaşmaya varmalarından geçmektedir" denilen açıklamada, "Gelinen aşamada, BM Güvenlik Konseyi üyelerinin mevcut gerçekleri görmezden gelmekten vazgeçmesi ve adada iki ayrı halk ve iki ayrı devlet olduğu gerçeğini kabul etmeleri gerekmektedir. Güvenlik Konseyinden beklentimiz, iki taraf arasında ortak bir zemin bulunmadığını kayda geçirerek, Kıbrıs Türk halkının dünyadan kopmasına vesile olan geçerliliğini yitirmiş Güvenlik Konseyi kararlarını gözden geçirmesi ve mevcut gerçeklere dayanan yeni bir yaklaşım benimsemesidir" ifadelerine yer verildi.

"KIBRIS TÜRK TARAFININ DENKLEMİN DIŞINDA BIRAKILMASI KABUL EDİLEMEZ"

Karardaki diğer bir ikilemin ise, uluslararası dayanışma gerektiren düzensiz göç gibi insani konuların ele alınması için uluslararası hukuka atıf yapılması olduğu aktarılan açıklamada, şöyle devam edildi:

"Rum tarafının engellemeleri ve uluslararası toplumun isteksizliği nedeni ile yıllardır uluslararası toplum ve hukukun dışında bırakılan Kıbrıs Türk tarafının, uluslararası mücadele gerektiren hassas konularda denklemin dışında bırakılması kabul edilemezdir. Bu nedenle uluslararası hukuka atıf yapılması, öte yandan da Kıbrıs Türk tarafı ile iş birliğinden imtina edilmesi gerçek anlamda bir ikilemdir. Kararda ayrıca Kıbrıs Türk halkı üzerindeki izolasyondan bahsedilmemesi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin gerçeklerden kopuk olduğu konusunda haklı olduğumuzu kanıtlamaktadır. “Ada-içi ticaretin” artmasından duyulan memnuniyet gibi abartılı ve yanıltıcı ifadeler, Kıbrıs Türk halkının doğrudan ticaret aracılığı ile dünya ile buluşmasının önündeki engeli perçinlemeye hizmet etmekten başka bir anlamı olmayan ifadelerdir."

KAPALI MARAŞ... 'KARARLILIK' VURGUSU 

Bakanlıktan yapılan açıklamada, şöyle devam edildi:

"Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, statükonun simgesi haline gelmiş Kapalı Maraş konusunda uluslararası hukuk çerçevesinde bir girişim yaparak, ciddi bir açılımda bulunmuştur. Kararda Kapalı Maraş’a ilişkin adımlarımızın Güvenlik Konseyi’nin acil tepkisine neden olacağı ile ilgili tehditkâr ifadeler Kıbrıs Türk halkı tarafından esefle kınanmaktadır. KKTC olarak bizim olan bu topraklarda başkalarının söz hakkı olamayacağı gibi, bu topraklar üzerinde yapacağımız icraatın da kimse tarafından engellenemeyeceğini, halihazırda açıkladığımız çerçevede Maraş’a ilişkin politikamızın yürütülmesinde kararlı olduğumuzu ve önümüzdeki dönemde bu yöndeki açılımlarımızın devam edeceğini yine ve yeniden vurgulamak isteriz.

Güvenlik Konseyi üyeleri, mülklerine geri dönmek isteyen Kıbrıslı Rumları engellemeye çalışan Rum tarafının politikalarına bu tutumlarıyla açıkça hizmet etmektedir. Kapalı Maraş Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemenliği altında bulunan bir toprak parçasıdır ve dünyadaki hiçbir ülkenin razı olmayacağı gibi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de kendi toprak parçasının kontrolünü bir uluslararası örgütün kontrolüne verilmesini asla kabul etmeyecektir. Güvenlik Konseyi’nin gözdağı vermek yerine, ülkemizin attığı bu adımlara destek vermesi Ada’da bir uzlaşıya varmaya katkı sağlayacaktır."

DOĞU AKDENİZ

Açıklamada, "Güvenlik Konseyi’nin Rum tarafının bölgedeki istikrarsızlık ve gerginliği tırmandıran tek taraflı hidrokarbon faaliyetlerini eleştirmek yerine, hidrokarbon kaynaklarından elde edilecek faydayı çözüm sonrasıyla ilişkilendirmesi, Kıbrıs Türk halkının müktesep hakları ve meşru menfaatlerini yok saymaktadır. Konunun, Doğu Akdeniz’de yaşanmakta olan bir gerginliğe indirgemesi ve Kıbrıs Türk halkının, ada ve etrafındaki doğal kaynakların ortak sahibi olduğunun kayda geçilmemesi tarafımızca kabul edilemezdir" ifadeleri kullanarak, şöyle devam edildi:

"Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler ile aramızdaki ilişkinin bundan böyle eski yöntemlerle devam edemeyeceğine ilişkin kararlı bir duruş ortaya koymaktadır. Yıllardır Devletimizin iyi niyeti ve misafirperverliği çerçevesinde ülkemizdeki varlığını koruyan ve faaliyetlerini yürüten Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün bundan böyle faaliyetlerini yasal bir zeminde yürütmesi şarttır. Bu konudaki ortak uzlaşı arayışımız iyi niyetle devam ettirilecektir.

Kıbrıs konusunda bir anlaşmaya varmak için eski formüllerin tükendiği, adadaki mevcut gerçeklerle uyumlu yeni bir yaklaşım benimsenmesinin zamanının geldiği bir dönem içine girmiş bulunmaktayız. Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu’nun 77. Toplantısında yaptığı konuşmada Güvenlik Konseyi üyelerine açık bir çağrı yaparak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımaya davet etmiştir. Bu tarihi çağrı ışığında uluslararası toplumun Ada’daki gerçekleri görme konusunda artık zaman kaybetmemesi ve Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliğine dayalı bir çözüme ulaşmaya çalışmaya başlaması gereklidir. 

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, adadaki taraflardan birine “devlet” diğerine ise “toplum” muamelesi yapmaya devam ettiği ve kararlarını gözden geçirmediği sürece Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararlarına itiraz etmeye devam edecektir.”