Zor günlerden geçiyoruz…

Siyasetin de toplumun da öncelikli gündemi deprem hazırlıkları…   

Okulların, hastanelerin, sağlık ocaklarının durumu… Hatta oturduğumuz evlerin depreme dayanıklı olup olmadığı…   

Ve tabii ki İsias cinayetinin yargı süreci...  

 Ama bir yandan da siyasetin ele alması gereken başka zorunlulukları var...   

Mesela ara seçim…   

Halkın Partisi Genel Başkanı Kudret Özersay’ın milletvekilliğinden istifası sonrasında yapılması gereken anayasal bazı işler var… Nedir bunlar?   

Ya haziran ayının sonuna kadar bir milletvekili için ara seçim yapılacak, ya da bu tarih öncesinde bir yıl içerisinde gerçekleşecek erken seçim için karar alınacak!..    

Anayasa bu iki seçenekten birine bize mahkum ediyor…   

Gelelim reel politik duruma...   

Ne toplum ne muhalefet ne de hükümet bir milletvekili için milyonlarca TL harcamak istiyor…    Düşünün sadece bir vekil seçmek için devlet ülkenin her noktasına sandık kuracak, görevliler atayacak, Yüksek Seçim Kurulu haftalarca sürecek çalışmalar yapacak…

Bunun maliyeti 10 milyon TL’yi buluyor… Ya bu seçim için partilerin yapacağı harcamalar…    Bununla da kalmıyor, yapılması gereken bunca iş varken bir de devleti seçim yasaklarıyla kilitleyeceğiz!   

Akıl işi değil…   O zaman “bunu yapmayalım” noktasında hemen hemen herkes hemfikir…   

Hemfikir olunmayan konu ise ikinci seçenek!..   

Hükümetin başı Başbakan Ünal Üstel, “Biz 2027 yılına kadar iktidardayız” diyor… Yani bunun Türkçesi “Ben erken seçime gitmem”dir…   

Ana muhalefet lideri Tufan Erhürman ise KIBRIS TV’deki programımda açıkça “gelin ya yıl sonuna, ya da yeni yılın başına bir erken seçime gidelim” teklifinde bulundu…   

Bu noktada Meclis çoğunluğu hükümette, hükümet de erken seçime gitmek istemiyor, realite bu!…   

Bu durumda geriye tek seçenek kalıyor milyonlarca TL’yi havaya atmak ve ara seçime gitmek!    Devletin deprem endişesi nedeniyle çalışandan neredeyse para dilendiği bir durumda 10 milyonlarca TL’yi seçime harcamak günahtır!   

İşte bu fikirden yola çıkan içerisinde hem muhalefetten hem de iktidardan bazı vekiller kafa kafaya verip “Bu sorunu nasıl aşabiliriz” diye bir fikir jimnastiği yaptılar…   

Elde ettiğim kulis bilgilerine göre bir de formül buldular…   

Belediye meclisleri örneğinden yola çıkılarak, bir yöntem üzerinde duruyorlar...   

Hemen açalım: Örneğin belediye meclisinden bir üye istifa ettiği zaman, o kişi hangi partidense, o partiden en yüksek oyu alan seçilememiş kişi istifa etmiş kişinin yerine göreve getiriliyor... Böylelikle yeniden bir seçime ihtiyaç kalmıyor...   

Bu yöntemin Cumhuriyet Meclisi için de olabilmesi mümkün mü?   

Şimdi bu soruya yanıt aranıyor...   

Elbette Başsavcılık, Yüksek Mahkeme, hukukçular kısacası buna hukuk dünyasının önde gelen isimleri “olur” ya da “olmaz” diyebilir…  

Eğer yasal bir eksiklik var ise o eksiklik giderilir ve bu yöntem uygulamaya girer… Tabi bunun için siyasetin tepesindeki isimlerin uzlaşısı şart!  

Ama bu yöntem Anayasa’ya takılırsa elbette plan suya düşer…   

Umarın hukuki bir sorun olmaz, siyaset de bu konuda uzlaşır...   

Eğer bu yöntem yürürlüğe girerse, HP’den en çok oy alıp yarış dışı kalan Gülşah Sanver Manavoğlu milletvekili olur, maliyenin harcayacağı 10 milyonlarca TL kasada kalır, devlette de işler aylarca durmaz.   

‘Kazan-kazan’ dedikleri bu olsa gerek değil mi?..