Bunlar Türkiye'nin kangrenşelen sorunlarıdır...

Türkiye 80 yıllık zaman zarfında hiçbir zaman bu sorunlarını aşamamış hatta aşmaya bile cesaret edememiş bir devlettir.

Uzun süre Kemalizm'in boyunduruğu altında kalan sistem kendine göre ‘öteki’  gördüğü her şeyi bir yolunu (genelde Atatürk düşmanı argümanı üzerinden) bulup tavsiye etmeyi başarmıştır.. Hatta günümüzün bile en büyük sorunu olan Kürt gerçeğini saçma sapan bir tezle inkar etmiş, bir araya gelenleri çoluk çocuk demeden öldürmeyi devletin en büyük görevi olarak görmüştür.

Bu sadece Kemalistlerin değil Kemalistlerden sonra gelen sağ, muhafazakar, milliyetçilerin bile dışına çıkmadığı en kolay yol olmuştur.

Bugün hala Kürtleri asimile etmek için çeşitli yollar deneniyor ve bazen bunu deneyenler bile içine düştükleri tuhaf paradoksa şaşırır hale gelmişlerdir...

Örnegin, Kürt sorununda barışcıl bir yol izleyeceğiz diyen AKP, bugün Kürt hareketinin en barışçıl organlarına bile saldırmaktan geri kalmıyor. Dağdakilere şehri gösteren devlet, gelin siyaset yapın, silahı bırakın diyenler, Kürt oylarını çalmak bir yana, Kürt bile olmayan sadece Kürtlere ders anlatmış akademisyenleri bile tutuklamaktan geri kalmıyor. Kaldı ki, ‘Türk kavramını arka plana iteceğiz Türkiyelilik ön planda olacak’ diyen devlet, buna ne kadar uzak olduğunu, bunun basit bir siyaset olduğunu, ‘k’ yerine, ‘q’ kullanan sevgili Yağmurdereli'ye verdiği 18 aylık cezayla herkese göstermiştir.

KCK tutuklamalarında görülen bu yanlış şeyler, KCK'nin legal siyaset yapma yolunu kapatmakla kalmaz, KCK'nin Türkiyelileşmesini de engeleyecektir.

Benim yaptığım izlenimler, bütün bu yanlış politikaların Kürt gençlerinde derin bir travmaya neden olduğu ve çoğunda da ‘tek seçenek dağ’ gibi bi psikolojiye neden olduğu yönundedir.

En son YDÜ'de 16 arkadaşlarının haksız yere sınır dışı edilmesine karşı öğrencilerin yaptığı eylemde, yaklaşık 300 öğrencinin toplanıp bunu kınamasında bir kez daha aynı izlenimi edindim. Devlet hemen Kürtleri kazanmalı. Bu saçma, hukuk dışı, demokrasi dışı uygulamaları bir yana bırakıp kendisiyle Kürtler arasındaki güvenirlilik kanalını oluşturmalı.
 
Bunu yapmadığı taktirde devletin kendisi PKK'ye eleman kazandırmış olur...

Dağa çıkmaların önüne geçmek istiyorsa bu yüzyılın ruhuna uygun, farklılıkları kucaklayan, tahammülkar  olmalı ve modası geçmiş ‘uniter’ devlet modelinide geride bırakması lazım...

Yazımı, Şükrü Erbaş'ın güzel bir dizesiyle bitirmek istiyorum...

‘Sevgilim, bu ülke senin gövden kadar mahsum olsaydı, bir tek anne oğlunu devletten sormazdı’