Karakuş Öz yazdı…
Yağmurlar yağdı, sular çekildi, yollar açıldı. Televizyonlar başka gündemlere geçti, sosyal medya yeni tartışmalarla doldu. Bir rahatlama geldi. “Geçti” dendi. Oysa geçmeyen tek şey, bu ülkenin bir suya bile karşı koyamayacak kadar hazırlıksız oluşuydu.
Her yağmurdan sonra aynı sahneyi izliyoruz. Önce panik, sonra alışma, en sonunda unutma. Evleri su basar, iş yerleri zarar görür, insanlar günlerce mağdur olur. Ardından birkaç geçici onarım, birkaç açıklama ve dosya kapanır. Ta ki bir sonraki yağmura kadar.
Sorun yağmurda değil. Sorun, yağmuru hâlâ “doğal afet” sanmamızda. Oysa bu coğrafyada yağmur sürpriz değil. Sürpriz olan, her seferinde hiç hazırlıklı olmamamız. Altyapı yok, varsa da yetersiz. Drenajlar tıkalı, dere yatakları yapılaşmaya kurban edilmiş, şehirler plansız büyümüş. Sonra suç yağmura atılmış.
Yağmur durunca rahatlıyoruz. Çünkü tehlike gözden kayboluyor. Ama risk kaybolmuyor. Sadece erteleniyor. İşte tam da bu rahatlama hali yüzünden bu ülke ilerleyemiyor. Kriz geçince ders çıkarılmıyor, hesap sorulmuyor, kalıcı çözümler üretilmiyor.
“Normale döndük” denilen şey aslında normal olmaması gereken bir düzenin devamıdır. Normal olan; bir yağmurda şehirlerin felç olmaması, insanların korkuyla sabahı beklememesi, altyapının görevini yapmasıdır. Ama bizde normal, felaketin sıradanlaşmasıdır.
Bu ülke bir suya bile karşı koyamıyorsa, bunun sebebi doğa değil, ihmaldir. Yıllardır ötelenen yatırımlar, günü kurtaran politikalar, sorumluluk almaktan kaçan yönetim anlayışıdır. Her yağmur, bu gerçeği yüzümüze çarpar; biz ise kuruyunca unuturuz.
Asıl tehlike su değil. Asıl tehlike, “olur böyle şeyler” diyerek her şeyi kabullenmemizdir. Çünkü kabullenilen her sorun, bir sonraki felaketin temelini atar. Ve biz yine yağmurun dinmesini bekler, sonra “rahatladık” deriz.
Ta ki bir dahaki yağmura kadar.