Karakuş Öz yazdı...

Toplumların geleceği çocuklarla şekillenir. Onlar bir ülkenin umudu, vicdanı, yarınıdır. Fakat son yıllarda giderek artan bir karanlık tablo karşımıza çıkıyor: Küçük yaşta çocukların suç örgütlerine, şiddet kültürüne, hatta kundaklama ve cinayet gibi korkunç eylemlere alet edilmesi. Her geçen gün bir haber duyuyoruz , bir galeri kundaklanmış, bir dükkan taşlanmış, bir insan zarar görmüş… ve failin daha ergenlikten yeni çıkmış hala çocuk kokan bir çocuk olduğu ortaya çıkıyor. Bu tabloyu sadece “suç” olarak değil, bir insanlık utancı olarak okumalıyız.

Bana göre bu bir masumiyetin çalınışıdır. Hiçbir çocuk katil olarak doğmaz.
Hiçbir çocuk, eline benzin bidonunu kendi iradesiyle almaz. Hiçbir çocuk, bir galeriye ateş etmeyi kendi hayalinde kurmaz. Bir çocuğu bu noktaya getiren şey; sevgisizlik, yoksulluk, eğitimsizlik ve yönsüzlüktür. Sokaklarda büyüyen, anne-babasından şiddet gören ya da hiç sevgiyle tanışmamış bir çocuk, karanlık bir dünyanın kolay avıdır. O çocuk, bir gün birilerinin oyuncağı olur; çünkü kimse ona başka bir yol göstermemiştir.

Suçun gölgesindeki çocuklar , bugün bazı suç şebekeleri, mafya yapıları veya ideolojik gruplar, çocukları kendi kirli planlarının parçası hâline getiriyor. Çünkü çocuk, cezai anlamda “korunan” bir varlık. Bu yüzden kolayca yönlendirilebiliyor, kullanılabiliyor. “Git şu galeriyi yak”, “şunu taşla”, “bunu korkut” deniliyor. Ve o küçük eller, farkında olmadan büyük bir suçun faili hâline getiriliyor. Bu çocuklar aslında fail değil, mağdurdur. Onları suça sürükleyen her yetişkin, toplumun en tehlikeli suçlusudur.


Bir çocuk suça bulaştığında, sadece o çocuk değil, hepimiz kaybederiz. Çünkü bu, bir çocuğun masumiyetini koruyamayan bir toplumun aynasıdır. Hepimizin içinde bir pay vardır. Küçük bir çocuk, bir galeriyi kurşunlarken aslında bir ülkenin vicdanını da ateşe veriyor. Ve biz, o yangını sadece izliyorsak, suçun ortağı sayılırız.

Çocuk suç işliyorsa, cezalandırılmadan önce anlaşılmalıdır. Onun nereden geldiğine, ne yaşadığına, kim tarafından yönlendirildiğine bakılmalıdır. Her çocuk, doğru bir el tarafından tutulduğunda yeniden doğabilir. Devletin, eğitim kurumlarının ve sivil toplumun görevi, o çocuğa “suçun gücünü” değil, “sevginin değerini” öğretmektir.

Küçük ellerin büyük suçlara bulaşması, bir toplumun kalbinde derin bir yara açar. Bu yara ne yasalarla ne cezalarla tam olarak kapanır. Ancak o çocuklara yeniden insanlık, umut ve vicdan aşılayarak onarılabilir.

UNUTMAYALIM…

Bir çocuk suça bulaştığında, o suçu sadece o işlemez. Toplum olarak biz de o suçun bir parçası oluruz. Bir çocuğu katile çeviren dünya, önce insanlığını kaybetmiştir.
Gerçek adalet, o küçük ellerin ateşe değil, iyiliğe uzanabildiği bir dünyayı kurmakla mümkündür.